Modern insanın sorunu yalnızlık mı?
Geçen hafta insanın serüveni çerçevesinde sanayi devrimi ile yalnızlığın sorun olarak toplumların gündemine girdiğini yazmıştım. Modern yaşam şartları insanı yalnızlığa zorlamaktadır. Bu yazıda önce konu ile ilgili gözlemlerime göre yalnızlığın bazı çeşitlerini, sonrada yalnızlığın hastalık olup olmadığına değineceğim:
Türleri
-Yaşlılık
yalnızlığı: Yaşlı insanlar yalnız kaldıklarını daha sık söylemekteler. Yaşlılık
döneminde bir yalnızlıktan söz edilebilir.
-Derin
arkadaşsızlık: Nüfusun artması, teknolojinin gelişmesi ve iletişimin
kolaylaşması arkadaşlıkların sayı ve yoğunluk olarak dostluğa dönüşmesini aynı
oranda artırmadı. Tam tersine şehir yaşamındaki yüzeysel ilişkiler kişinin
yalnızlık duygusunu artırıyor. Aslında çevrede çok sayıda insan olsa da kişinin
hayatında özel birinin olmayışı, karşılıklı sevginin olmadığı durumlarda yalnızlık
duygusu kaybolmuyor.
-Zorunlu
izolasyonlar: Bu tür yalnızlığa roman kahramanı Robinson Crusoe'nun ki gibi veya
hapishane veya tecrit uygulamaları örnek verilebilir.
-Tepkisel
yalnızlık: Çevresindeki İnsanlara ve gelişen olaylara öfke duyabileceği türden
bir yalnızlıktır. Bir kişinin, sevmediği insanların arasında veya hoşlanmadığı
olaylara tepki duyup kendini geri çekmesi ve içine kapanmasıdır. Uzmanlara göre
bu durumun sürekli olması ve her koşulda sürmesi psikolojik bir bozukluğa
işaret ediyor olabilir.
Normal
Yalnızlık TDK sözlüğünde ‘yalnız olma durumu; kimsesizlik, kimse bulunmama
durumu, ıssızlık; tenhalık şeklinde tanımlanmaktadır. Sözlüklerin tanımladığı
yalnızlık tek başına olmayı ya da bir
insanın kimsesinin olmamasını ifade eder. Örneğin çeşitli nedenlerle tek
başına yaşayan, iş gereği gurbette yalnız kalan ya da arkadaşı olmayan
insanların durumu bu tanıma uyar. Öncelikle uzmanların şu tespitini hatırlayalım: “Yalnızlık hiçbir
ruhsal hastalık ile ilgili olmaksızın her insanın yaşayabileceği bir durumdur.”
Yani bazı işler veya özel nedenler
dolaysısı ile tek başına durumunu anlatan yalnızlığa “normal”
yalnızlık denebilir.
Ancak sözlüklerin tanımladığı yalnızlık ile ruh sağlığı alanında kullanılan
yalnızlık biraz farklıdır. Bu; “anormal veya hastalık” şeklinde ortaya
çıkan yalnızlık olarak adlandırılabilir.
Uzmanlar (bk. E. Özmen, https://psikoloji-psikiyatri.com/yalnizlik/) bu yalnızlığı şu şekilde açıklamaktadır: “İnsanın
en temel psikolojik gereksinimlerinden olan bağlanma, bağlılık, aidiyet,
birliktelik ve yakınlık gibi hisleri kimseye karşı hissedememesidir. Yalnızlık
hissine genellikle kendini değer verilen, değerli ve değer görmeye layık bir
insan olarak görmeme eşlik eder. Yalnızlık ruhsal hastalığın bir belirtisi
olarak görülebileceği gibi bazen de ruhsal hastalıkları tetikleyebilmektedir.
Yalnızlık ile ilişkili olabilen ruhsal bozukluk arasında depresyon, sosyal
anksiyete/sosyal fobi, çekingen
kişilik, şizoid
kişilik (içedönük insanlar), madde
kullanım bozuklukları
sayılmaktadır. Yalnızlık hissi
olanlarda özellikle alkol olmak üzere madde kullanım bozuklukları
görülebilmektedir.”
Ne yapmalı?
Bu anlatılanlara göre yalnız insanların mutlu olamayacağı düşüncesine
kapılmamalıdır. Uzmanlar tam tersine ‘mutlu olmak için mutlaka romantik bir
ilişkiye gereksinim duyulmasını sağlıksız bir durum’ olarak ele almaktadır. Ayrıca
‘yalnızlık alışkanlığa dönüştüğünde kişi
kendi dünyası dışına çıkma isteği duymayabilir, hatta yeni ilişkilerden
rahatsızlık bile duyabilir’ demekteler.
Çözüm nedir? İlk olarak anlamlı bir hayat sürmeye çalışılmalıdır.
Mutluluk ve sağlığınız için eksersiz yapmalı, çevredeki parklar iyi
değerlendirilmeli ve yeni hobiler edinilmelidir. İş veya zaruret nedeniyle tek
başına olmaya alışılmalıdır. Diğer yandan aydınlanmış bir inanç yalnızlık duygusunu
azaltabilir. Buna makul ölçülerde dengeli sosyalleşme de eklenmelidir.
Son
söz:
Her yalnızlık, yalnızlık duygusu demek değildir.