Mit ve Vahiy-3
Vahyin tanzim ettiği dünya görüşünde “dünya” inkâr edilmez bilakis dünya ile meşgul olunur ama ıslah etmek niyetiyle.
Burada şu soru akla gelebilir: Allah dünyayı eksik mi yarattı ki dünya ıslah edilsin ve mamur hale getirilsin. Dünya insanın yaratılış gayesine uygun yaratıldı, ne eksik ne fazla. “İnsan değerleri tahakkuk ettirmek için yaratılmıştır” diyor İsmail Raci Faruki. İşte Allah’ın insanı yaratışındaki hikmeti. “Dünya” içerisinde kötülüğü barındırmalı ki insan ahlaken kendisini gerçekleştirme imkânını bulsun. Yaratılış gayesini yerine getirebilsin. Bu nedenle dünya “eksik” değil mümkün olanların en elverişlisi ve en iyisi.
O zaman şöyle özetleyebiliriz. Dünya bir amaç değil bir imkân. Bu imkânı kullanmanın amacı ahireti kazanmak, odaklanılacak hedef ise dünyadaki haksızlık ve kötülükleri en aza indirmeye çalışmak.
Vahyin değil mitin kurucu olduğu dünya görüşlerinde ise dünya yine bir imkân, aynı zamanda da amaç; hedef ise çıkar. “Çıkar” insanlarca yaratılan mitik tanrıların adetince çeşitlenir: sınıfının çıkarı, ulusunun çıkarı veya bireyin yahut belli bir zümrenin çıkarı, gibi.
Hedefe ulaşmak için her yolun mübah olması, mitin tercih edilişinin zorunlu bir sonucu.
İşte mit ile vahiy arasında pratikte görülen en büyük fark bu. Dünyaya gelmenin de, vahye muhatap olmanın da, ümmet olmanın da, yasaya uymanın da sebebi hikmeti bu. İnsanın yüksek değerlerle yoğrularak kendisini tamamlaması.
Aksine bir durum da bu mefhumların hiçbir değeri ve anlamı olmayacaktır.
Elbette Müslümanlar güçlenmeli ve ümmet olarak dünyanın en bükülmez gücü olmalı. Lakin bu gayret dünyaya yeni Hitlerler, Mussoliniler, Maolar, Leninler kazandırmak için olacaksa varsın eksik olsun. İnsanlık zaten Batı medeniyetinin dünyaya armağan ettiği bu firavunlar ve yaşanılan iki cihan harbi ile yeterince acı çekti.
Mit kitleleri köleleştirir. Daha doğrusu dünyayı insansızlaştırır. İnsan yoktur; uğruna ölünecek ulu önder vardır. Kurtarıcı önderler son yüzyılda insanlığın başındaki en büyük bela. Keza yine insan yoktur sınıf vardır. Sınıf savaşı ile insanlık tarihi izaha kalkışılır yahut ulus vardır. Her şey ulus içindir. Ne kadar da haklı Carlton J.H. Hayes ulusçuluk için “bir din” derken.
Din deyince “bilim”i de unutmayalım. Bilim kelimenin tam anlamıyla modern bir din. Hakikatin sadece bilimde aranması sebebiyle, kitle imha silahları ile insanlığın sürüklendiği derekenin farkına varmak bile, ne kadar zorlaşıyor. Hayır, hayatta en hakiki mürşit bilim ve fen değildir. İnsanlar göklerden gelen vahyin yol göstericiliğine ve mürşitliğine her zaman muhtaçtır. Bugün dünyanın zalim güçleri mazlum ülkelere misket bombaları atarak kadın çocuk yaşlı demeden insanları gözünü kırpmadan öldürebiliyorsa olmaz olsun bilimin mürşitliği. Yine olmaz olsun o bombaları üreten ülkelerde uygulanan demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü.
Helvadan putlara artık kanacak halimiz kalmadı. Bütün dünya insanlığı adına açılacak yeni ufuklara, bütün insanlığa uygulanacak yüksek değerlere muhtacız.
Etiğe değil ahlaka... Çünkü filozoflar dünyayı olduğu gibi bırakırlar. Dünyayı değiştiren tek bir filozof bulamazsınız. Tarih boyunca insanlık ne kazandı ise altında muhakkak bir peygamberin alın teri, gözyaşı ve duası var.
Peygamberler “yasa” getirir. Bu yasa geleneğini oluşturur ve “hukuk” olur. Hukuk her geçen gün şartlara göre kendisini uyarlar ve “fıkıh” olur. Yani kök: yasa; yani: namus, yani: nomos.
Yasa der ki: Dillerinizin ve renklerinizin farklı olması Allah’ın ayetleri/delillerindendir.
Mit der ki: Falanca ırk dünyanın en üstün ırkıdır. Yahut dünyaya bedeldir...
Mit hangi cins ve cenahtan olursa olsun hem yasaya aykırı hem de insanlığa aykırıdır.
Çünkü mit yeryüzünde ki bütün yüksek değerlerin en amansız düşmanıdır.