Mesafesizleştirme
Pandemi süresince “sosyal mesafe” kavramı ile aramıza duvarlar ördük. Birbirimizden ölümden kaçar gibi uzaklaştık. Herkes herkese cüzzamlı gibi davranmaya başladı. Yakınlık ölüme kapı aralamak olarak algılandı. Dünya zor zamanlardan ve bir dar boğazdan geçti. Reel hayatta herkes herkese yabancılaştı. Önce teselliyi evlerimizde aradık. Bir zaman sonra evdekilerle sohbet sıradanlaştı. Normal olması gerekenler anormal görüldü. Derken “uzaktan eğitim” diye bir kavram ile tanıştık.
Dijital çağ yavaş yavaş işgalini
genişletiyor ve altı yaşındaki çocuklarımız dahi uzaktan eğitim ile bu çağın
ağlarına teslim oluyordu. Yıllardır üzerinde çalışılan kurgu adım adım hayata
konulmaya başlamıştı. Teknolojik işgal, pandemi ile birlikte kendini iyice
hissettirdi. Sosyal mesafe kavramının arkasında gizlenen gerçek gün yüzüne
çıkıyordu. Reel hayatta insanlar arasına mesafe konulurken insanlar sanal
âlemin ağlarına itiliyordu.
Sosyal mesafe aslında
mesafesizliği beraberinde getirdi. Yanımızdakilerle aramıza koyduğumuz mesafe
sanal âlemde tam bir mesafesizlik olarak karşımıza çıktı.
Sanal âlem, yakındakine uzak
uzaktakine yakın olmayı ifade etmesinin yanında mesafesizliğin de sembolüdür.
İlişkileri ünsiyet üzerinden değil de nesneler aracılığıyla yorumlar.
Mesajlaşmalar, beğeniler, yorumlar, görsellik ile beslenen iletiler ve sosyal
iletişim araçlarındaki ögeler nesnelerin sembolize edilmiş halidir.
Bildirimlerle desteklenir. İletişim, sosyal ağlar nedeniyle artık öznel değil
nesneldir. Karşılıklı bir etkileşim halinden yoksundur. Yeme, içme, uyuma gibi
ihtiyaç duyulduğunda giderilmeye hazır duygular haline gelmiştir. Acıktığınızda
buzdolabının kapağını açıp ihtiyaç duyduğunuz yiyeceği almak gibi olmuştur.
İletişim için birini beklemenize gerek kalmamıştır. Siz istediğiniz zaman
biriyle iletişime geçebilirsiniz. Dahası iletişim kurmak isteğiniz kişiyi
önceden tanıyor olmanıza da gerek yoktur. Mesele karşınızdakiyle etkileşim
halinde olmaktan öte içinizdeki iletişim ihtiyacını gidermektir. İletişim artık
yemek içmek gibi bir hal almıştır. İhtiyaç duyulduğunda ulaşabilme dürtüsüyle
artık ruhumuzun iletişime duyduğu açlığı sosyal medya araçlarıyla giderir
olduk.
Dijital ortamın sabırla, beklemeyle işi yoktur. Sabrı ortadan kaldırarak, hemen, şimdi olanı
tercih etmeye kapı aralar. Teknoloji dediğimiz bu çağın en önemli dinamiğinin
hız olduğunu daha önceleri defaatle belirtmiştik. Hızın en olumsuz yanı,
insanın düşünmesine fırsat tanımamasıdır. Bir şey hemen, orada oluvermelidir.
Ötelendiği zaman geri dönüp bakmaya vaktin olmayacaktır. Çünkü güncelleme diye bir kavram hızın
neticesinde hayatımızdaki yerini çoktan almıştır. Bilgisayar programları
zamanla güncellenmeye muhtaçtır. Aksi takdirde yeni uygulamalar onu işlevsiz
hale getirecektir. Teknolojinin çöplüğüne atılmamak için bu çağda sanal olanın
güncellenmesi gerektiği fikri zamanla reel hayatta da bilinçaltına işlenmiştir.
Bu işlem neticesinde kişi artık değişimin kaçınılmazlığını öğretilmiş çaresizlik olarak kabul eder. Yakın ve uzak
kavramlarının yerine mesafesizliği zorunlu olarak koyarak -sözüm ona- çağa ayak uydurmuş olur.
Byung Chul Han “Dijital
Medya, uzaktaki insanları düşünme ve yakındaki bir insanı kavrayabilme
yeteneğini elimizden alır. Yakınlığın ve uzaklığın yerine mesafesizliği koyar.”derken mesafesizliğin sistem
tarafından dayatılan bir yaşam biçimi olduğunu belirtir.
Mesafesizlik, insana her şeye
istediği her zaman ulaşabilme imkânı tanımaktır. Bunun için de “hizmeti ayağınıza getirdik” sloganıyla
motokuryeler tarafından ulaştırılan ürünlerin pazarlamasını yapan firmaları
örnek gösterebiliriz. İstediğiniz her şey istediğiniz sürede ayağınıza geliyor
ve bir şeylere ulaşmak için aradaki engeller kalkıyor. Temel ihtiyaçların
giderilmesinde ve hayatın kolaylaştırılmasında gördüğümüz bu rahatlık zamanla
yaşam felsefesi haline geliyor.
Soyut kavramlar dahi nesne haline
getirilmeye başlandı. Yakında iki paket dostluk, bir kutu sohbet, üç adet
samimiyet, beş kilo muhabbet, sahibinden az kullanılmış cümleler, üç beş damla
gözyaşı, biraz hüzün sipariş etmeye başlarsak şaşmamak gerek.
Çözüm, bize kaybettirilmeye
çalışılan kültürümüzde ve onu besleyen kutsaldadır. Bu kutsal da dinin ta
kendisidir. Onların anı yaşamak adına aramızdan kaldırdığı mesafeyi ünsiyet ile
yeniden anlamlandıralım ve kutsalın buyruklarına uyalım.