Dolar (USD)
35.24
Euro (EUR)
36.79
Gram Altın
2965.23
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Merhum Erbakan'ı anlamak

Bu yazıyı merhum Necmettin Erbakan’ın vefat yıldönümünde yazmak istiyordum; biraz geç kaldı. Erbakan’ın en azından yaşım gereği 1980’li yıllar sonrası siyasetine her vatandaş gibi ben de tanıklık ettim. Onun her şeyden önce Türk siyasetinde bir bilinç oluşturmak gibi önemli bir fonksiyonu var. Burada birkaç noktada Erbakan’ın siyaset ve topluma katkılarına değinmeye çalışacağım.

Birincisi, Erbakan bütüncül düşünen ve bu şekilde perspektif geliştiren bir siyasetçiydi. O, dünya sistemini tanıyor, tanımlıyor; bu minvalde dünyada neler döndüğünü, bizim nerede durduğumuzu ve misyonu ortaya koyuyordu. Siyasetin popüler dilini kullanmakla birlikte, Türkiye insanının temel ekonomik, sosyal, siyasal problemlerini dünya sistemiyle ilişkisini ustaca sergiliyor ve anlatmaya çalışıyordu.

Bu minvalde kendisini çok uzun yıllar toplumun sağlıklı anlamadığını düşünüyorum; belki de konjonktür uygun değildi. Ancak kesin olan şey Erbakan’ın ufku her zaman daha öndeydi. 1991 seçimleri öncesinde televizyonda liderlerin tartıştığı bir program olmuştu. Orada sadece Erbakan dünya sistemini canhıraş bir şekilde anlatıyordu.

Dünya sistemi fakirlerin daha çok fakirleştiği ve bunun da başta faiz olmak üzere çeşitli ekonomik yöntemlerle gerçekleştirildiği; neticede bu politikalardan en büyük zararı dünya ölçeğinde zayıf insanların gördüğünü her seferinde farklı dillerle ifade etmiştir. Erbakan’ın kapitalizme yönelik eleştirileri ve özellikle faizi tanımını hiç unutmamışımdır; O kapitalizm ve faize karşı çıkarken dünya insanlarının köleleştirilmesine isyan etmekteydi.

Erbakan’ı sürekli “gerici” şeklinde yaftalayarak onun dine olan göndermelerini önemli bir kısım kimse anlayamamıştır doğrusu. Kendisi Teknik Üniversite’yi başarılı ile bitirdikten sonra Almanya’da akademik çalışmaları sürdürmüştür. Batı’yı sürekli olarak eleştirmekle birlikte bu eleştirisi Batı dünyasının bizzat paradigmasına yöneliktir. Batı’nın sömürüsü, dünyanın geri kalan insanlarının (The Rest) aleyhine çalışan dünya sistemi ve onun paradigmasına, kuruluş mentalitesine eleştiri getirmiştir. Kendisi de bir bilim adamı olan Erbakan’ın bilgi üretimine, sahih bilgi ile bir dünya inşasına itirazı olmadığı gibi, yeni bir mentalite ile dünya kurmak gibi ufukla hareket etmiştir.

Tam da bu sebeple dünya sistemi ile entegre olmayı reddetmiş; ancak Batı ile ilişkisini de koparmamıştır. Bu ikisi arasındaki farkı anlayamayan Rahmetli Hoca’nın ifadesiyle “gafiller” bugün de hala derin uykularına devam etmektedirler. Bu bağlamda Erbakan’ın bilim müktesebatını siyasi jargonu içerisinde görmek mümkündür; tabii dikkatli bir gözle okumak şartıyla.

İkinci önemli nokta, Erbakan sosyolojik anlamda Şerif Mardin’in analizlerinde çokça kullandığı merkez-çevre şeklinde kategorileştirmede belirginleşen çevrenin merkeze mobilizasyonunu önemsemiştir. Bu gerek devlet yönetiminde gerekse sivil politikalarında Anadolu’nun ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel anlamda merkezi yürümesini belirginleştiren politikalar şeklinde tecessüm etmiştir. İlk nüvelerini Özal’ın politikalarıyla izlediğimiz bu durum, Erbakan’ın “sivil” çabalarıyla daha kültürel ve köklü nitelikler de kazanmıştır.

28 Şubat sürecinde Erbakan’ı eleştiren resmi ve sivil bürokrasi ile gazeteciler daha sonraki konuşmalarında bu eleştirilerin yanlışlığını kabul etmişlerdir. Hatta Onun tam bir devlet adamı olduğunu da ifade etmişlerdir.

Şunu belirtmeliyiz ki, Erbakan çoklarının anladığı gibi din siyaseti yapan birisi değildi. Sadece herkesin yerini şaşırdığı, eşyaları yerli yerine koymadığı bir dünyada insan ve eşyanın hakikatini savunmaktaydı.