"Memleketler niçin çöker?"
Rahmetli Necip Fazıl şöyle vermiş cevabını:
“Memleketler parasızlıktan değil, ahlâksızlıktan
çöker!”
İnsanı
insan yapan değerler vardır; bunlar arasında “Her ne pahasına olursa olsun,
mal, mülk, mevki sahibi olmak” yoktur!
-Cinsiyetten
bağımsız- “adam olmak” vardır.
Emin
insan olmak.
Elinden
dilinden emin olunan insan olmak.
Günün birinde kavga etseniz de,
aranız iyiyken verdiğiniz sırları “etrafa
açmayacağından” emin olduğunuz kaç kişi var?
Kim, size niçin ilgi gösteriyor?
Biz, kime, niçin ilgi
gösteriyoruz?
Allah için mi, dünyevî menfaat
için mi?
Karşımızdaki…
Yanı başımızdaki…
Günün birinde satar mı, satmaz mı?
“Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin?” ikazı yerinde mi, değil mi?
Eşinizle aranıza para meseleleri
girdi mi, girmedi mi?
“Bunun da ne yapacağı belli olmaz!” diyor musunuz, demiyor musunuz?
***
Sosyoloji Profesörü Richard Senneth “Karakter Aşınması” adlı
kitabında, “insanlığın bunalımı”nı gözler önüne sermiş.
Yeni ekonomik düzenin parlak sözcüğü "değişim”, insanlara nasıl yansıyor?
Her an parçalanan veya sürekli yeniden yapılanan kurumlarda,
kişi kendi kimliğini ve yaşam öyküsünü nasıl oluşturabilir?
Richard Sennett’e göre sermayenin, günümüz ekonomisinin bütün
dünyaya yayılmış dalgalı denizlerinde "hızlı
kâr"ın dışında başka bir amacı yok!
Bu “Yeni Ekonomik
Düzen”, insandan sürekli kendisini
yenilemesini, seyyar olmasını, risk almasını, rekabet becerisini geliştirerek “yırtıcı” karakter edinmesini, takım
çalışmasında uyumlu olmasını bekliyor.
Bu düzende iş güvencesi diye bir şey yok.
İnsanlar sürekli olarak iş ve şehir değiştirerek yön ve
aidiyet duygusunu kaybediyor.
İstikrarlı işler, yerlerini geçici projelere bırakıyor.
Bir işten diğerine, dünden yarına sürüklenen, yaşam
parçacıklarından beslenen insan, rekabetin körüklediği "güvensizlik" ve "kayıtsızlık"
duygusu...
Sonuç da,
Karakter Aşınması...
Karaktersizlik!..
Omurgasızlık!..
Menfaatçilik!..
Eyyamcılık!..
Yalakalık!..
***
Yeni Dünya Düzeni.
İnsan karakteri, duygusal deneyimlerimizin uzun vadeli olması
ve başkalarıyla girdiğimiz ilişkilere yüklediğimiz ahlâki değerler üzerinden gelişir.
Karakter, içsel bütünlük, ilişkilerde karşılıklı bağlılık ve
uzun vadeli bir hedef için çaba harcamak biçiminde kendini gösterir.
“Yeni Ekonomik
Model” ise güvenmeyi, bağlanmayı kârlı bulmaz,
reddeder.
Richard Senneth “Karakter
Aşınması” adlı kitabında, oradan
oraya sürüklenen, hep daha fazlasının hep daha fazlasının peşinden koşan insan
için “ahlâki değerlerin” gittikçe
önemsizleştiğine vurgu yapıyor.
“Bu düzen insanın
yaşamına değer ve anlam katmaz” diyor.
İnsanları birbirinin dertleriyle dertlenmez, birbirleri için
endişelenmez hale getiren, güven duygusunu hızla tüketen ve “insanı insanın kurdu yapan” bu düzenin
bir gün çökeceğini söylüyor.
Richard Senneth’i okurken, “Biraz daha ileri gitse, ayet ve hadislerden misaller de verecek”
diyorsunuz.
Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor
ya;
”Allah’a yemin ederim ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz
ve yine Allaha yemin ederim ki, siz birbirinizi sevmedikçe iman etmiş
olmazsınız.”
Senneth
buralara gelemiyor da…
Bizler;
ayetleri, hadisleri okuya okuya, işite işite büyüyen bizler, çok mu iyi
durumdayız?
El
oğlu, “Yeni Ekonomik Düzen”in insan karakterini
nasıl aşındırdığını anlatmış tane tane.
Buna
“Demokrasi”yi de eklemek lâzım.
Demokratik
düzende amaca giden her yol mubah!..
Karakterin
aşınmamış olanı değil, aşınmış olanı makbul!
İnsanın
defosuzu değil, defolusu!..
Karşındakinin
defoları olacak ki, icabında zarar veremesin!..
***
“Dün dündür, bugün de bugün!” düzeni bu.
Kulüp
taraftarlığı gibi, karakter aşınmasını hızlandıran bir düzen.
Bilirsiniz;
Kulüp
taraftarları için hakem kararının doğru, adil olup olmaması mühim değildir.
Karar,
tutulan takımın işine yarıyorsa iyidir,
yaramıyorsa kötü!..
“Yeni
Ekonomik Düzen”
bizleri, başarıdan başarıya koşmaya, zenginleştikçe zenginleşmeye, unvanları
arttırdıkça arttırmaya, dünyevî menfaat neredeyse oraya koşmaya…
Makamdan
düşmüş “arkadaşlardan” uzaklaşmaya,
yeni yeni ilişkilere yelken açmaya davet ediyor.
Duruma
göre konuşmaya, nabza göre şerbet vermeye, araştırmadan soruşturmadan hüküm
yapıştırmaya teşvik ediyor.
Sonra…
Bir
gün geliyor ki…
En
yakınlarımızdan bile şüphelenir oluyoruz.
“Valla, ne yapacağı belli olmaz!” duygusuyla en yakınlarımıza karşı silahlanıyoruz!
Ve
seçimler geliyor işte…
Aday
adayları, bin bir iltifatla ziyaret ediyor sizi.
Size
iltifat ediyor, kendilerini övüyor
başkalarını da mümkün mertebe karalıyorlar!
Kendilerinin
bu ülke için ne kadar büyük birer nimet olduğunu anlatıyorlar…
Ve
illerindeki “rakiplerin” kirli
çamaşırlarını, birin üzerine bin katarak anlatmaya başlıyorlar.
Demokratik
düzen diyor ki onlara;
“İhtiyaçlar sınırsız, kaynaklar sınırlı!”
“Hevesliler sınırsız, koltuklar sınırlı!”
Rahmetli
Necip Fazıl,
“Memleketler
parasızlıktan değil, ahlâksızlıktan çöker!” diyor ya…
Parayı,
pulu bulabilirsiniz.
Ekonomik
durumunuz hiç beklemediğiniz bir anda çok bozulabilir ya da hâyâl
edemeyeceğiniz kadar iyi hale gelebilir.
Bilirsiniz
ki, en mutlu insanlar en zengin insanlar değildir.
Hatta,
zenginler fakirlerden çok daha mutsuzdur.
İnsanı
insan yapan değerlerimiz var; bunlar arasında mal, mülk, zenginlik sahibi olmak
yok.
Cinsiyetten
bağımsız “adam olmak” var.
Emin
insan olmak.
Elinden
dilinden emin olunan insan olmak.
Her
ağzını açanın “Ben çok düzgün insanım
ama etrafım bozuk!” dediği bu ortamda, kalbimizi dinlemeye ne kadar da çok
ihtiyacımız var!
Ve…
Rahmetli
Muhsin Yazıcıoğlu’nun,
"Bir saniyesine bile hükmedemediğimiz bir dünya için bu kadar
fırıldak olmaya gerek yok!"
tavsiyesini kulaklarımıza küpe yapmaya!