Dolar (USD)
35.37
Euro (EUR)
36.46
Gram Altın
3001.25
BIST 100
10075.17
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Makineden Geriye İnsan Kalır mı?

Herkesin bildiği ve daha çok insanın kendiliği üzerine düşünmeye davet eden bir sözü bilirsiniz: “Kendimi kendimden çıkardım; sıfır kalmaz. Matematik bizi kandırıyor hocam.” Temel sorun; bir insan olarak bizim dünyada ne ifade ettiğimiz ve bunun devamı olarak da “kendi”liğimizin bir değer bırakıp bırakmadığı.

İçinde yaşadığımız çağda dünya, insan, makine vb. kısaca eşya arasındaki ayrımların belirsizleştiği oranda insanın “kendi”liği de bir sorgu konusu olmaya devam etmektedir. Nitekim Andy Clark’ın dediği gibi, “dünyamız giderek daha fazla akıllandıkça ve bizi çok daha iyi tanıdıkça dünyanın nerede bitip insanın nerede başladığını belirlemek daha da zorlaşmaktadır.” Clark yeni Hümanizm tartışmalarında insanın doğuştan yarı makine bir varlık olup olmadığını sormaktadır.

Üzerinde biraz daha düşünüldüğünde insan ve onun geleceğine dair varoluşsal sorunlar seti belki gelecekte daha yoğun hissedilecektir. Nitekim insan için yaşadığımız dönem “son biyolojik insan” gibi kitap ve tartışmalarla şekillenmektedir. Suni yiyecekler, yapay et tartışmaları ve giderek makinelere teslim olan bir hayattan bahsediyoruz.

İşin ilginç tarafı, bu sorunları dile getirdikçe bir kısım insanlar “teknolojinin gelişmeleri sizi kaygılandırmasın” türünden sözler söylemektedirler. Bir kısmı ise işlerin ne kadar kolaylaştığından bahsetmektedir. Şunu ifade etmek lazımdır ki, bunlara adaptasyon söz konusu ise de, henüz insan ruhunun bu gelişmelere adaptasyonda zorlandığını görmek lazım. “İnsani bir yön” bu makineleşmeye dair soru işaretleri üretmeye devam etmektedir.

Genelde post/modernliği teknoloji ile özdeşleştirme eğilimi, makineleşmeyi tümüyle meşrulaştırmış görünmektedir. Toplumun genel kanısı; bir çağın içinde yaşıyorsak, o çağın tüm niteliklerini meşrulaştırmamız gerektiği biçiminde tezahür etmektedir. Bu sebeple dünya halklarında bir kaderine teslim olmuşluk, sorgulamayı bırakma tavırları hakim olmuş görünmektedir. Bu tabii ki dünya sisteminin işleyişini kolaylaştırmaktadır.

Teknolojinin ve onun ürettiği başta cep telefonları olmak üzere (ki en kapsamlı ve gündelik kullanımı en yaygın âlet cep telefonlarıdır) makinelerin insanın kendiliğini istimlak etmesi bir sorun olarak görülmüyor. Hatta giderek makinelerin bizim yerimize düşünmesi ve tercihte bulunması, insanın geleceği” anlamında hiç sorun olarak görülmüyor. Çevreyi gözlemlerinde edindiğim bir izlenim de, büyük oranda insanların tek marifetlerinin cep telefonu kullanmaları olduğu şeklinde bir hisse kapıldım. O zaman şöyle bir soru zihnime geldi: “Acaba insanların ellerinden telefonları alınsa, onların “kendi”liğine dair geriye bir şey kalır mı?”

Bugün din, ekonomi, sosyallik, kültür vb. sorunlar dile getirilerek insanların bunun etrafında kutuplaşarak tartışmaları devam etmektedir. Herkesin kendi inancını doğrulamaya çalışarak içine girdikleri tartışmaları doğrusu çok tikel meseleler olarak görmeye başladım. Zira ortada “insan”ın bizzat kendiliği kalmayınca, diğer tartışmaların zaten periferiye gönderileceği kolaylıkla anlaşılacaktır.

Aslında insanlık tarihine bakıldığında farklı problemler üzerinden “insan” konusunun hep tartışma konusu olduğunu görmekteyiz. Esasen hem dinin hem de felsefenin asıl meselesi varlık üzerinedir. Bu varlıklar ise, Tanrı başta olmak üzere, insan ve eşyanın bütünüdür. Fakat ister bir varlık olarak Tanrı’yı isterse eşyayı inceleyin, neticede “insan” konusuna dönmek zorunlu olmaktadır. Zira bir insan olarak tüm evren ve eşya ile ilişkilerimizin mahiyeti önem taşımaktadır. İnsanın eşya karşısında edilgenleş(tiril)mesi ise, dikkatli bakıldığında farklı boyutlarıyla bugün de yaşanan bir problemdir.