Kültürün izinde (2)
Cahit Sıtkı TARANCI, Otuz Beş
Yaş şiirinde:
“Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç
yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.”
derken
Yine 16’ncı yüzyıl divan şairi,
Sultanu’ş Şuara (Şairler Sultanı) Bâkî, Gazel’inde
“Kadrüñi seng-i musallâda bilüp ey Bâkî
Turup el baglayalar karşuña yârân saf saf” dizelerinde
farklı bir şey mi söylüyor?
“Sessiz Gemi
Biçare gönüller! Ne giden son
gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son
matemidir bu
Dünyada sevilmiş ve seven nafile
bekler;
Bilmez ki giden sevgililer
dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun
ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok
seferinden.” diyen Yahya Kemal BEYATLI’nın, 7’inci asırda Peygamber Efendimize
henüz vahyin gelmediği yıllarda, dinleyiciler arasında Efendimiz’in de
bulunduğu ve İyad kabilesinin reisi Kuss bin Sâide’nin Ukaz Panayırı’nda irat
ettiği nutkundaki:
“Ey nâs!
Geliniz,
dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız. Yaşayan ölür, ölen fena bulur, olacak
olur... Yağmur yağar, otlar biter, çocuklar doğar, analarının babalarının
yerini alır. Sonra hepsi mahvolup gider. Vukuatın ardı arkası kesilmez,
birbirini takip eder.
Kulağınızı
açınız, dikkat ediniz, gökte haber var, yerde ibret alacak şeyler var. Yeryüzü
bir firâşivan, gökyüzü bir yüksek tavan. Yıldızlar yürür, denizler durur, gelen
kalmaz, giden gelmez. Acaba vardıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar,
yoksa orda bırakılıp da uykuya mı dalıyorlar? ifadelerden habersiz olması mümkün mü?
Kuss bin Sâide,
aynı nutkunda:
“Evvel gelip geçenlerde bizler
için ibretler çoktur.
Ey İyâd kabîlesi! Hani babalarınız
ve dedeleriniz? Hani müzeyyen kâşâneler ve taştan hâneler yapan
Âd ve Semûd? Hani dünyâ varlığına mağrûr olup da kavmine hitâben
«Ben sizin en büyük Rabbinizim.» diyen Firavun ve Nemrud?
Bu yer, onları değirmeninde
öğüttü, toz etti. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri de yıkılıp
ıssız kaldı. Yerlerini şimdi köpekler şenlendiriyor. Sakın onlar
gibi gaflet etmeyin. Onların yolundan gitmeyin. Her şey fânî, ancak
Cenâb-ı Hak Bâkî’dir.
Ölüm ırmağının girecek yerleri
var, ama çıkacak yeri yok!.. Küçük büyük herkes göçüp gidiyor. Herkese olan
bana da olacaktır.” derken
Barak türküde geçen:
“Kaf’tan Kafa
hükmederdi bir zaman
Davutoğlu
Süleyman öldü
Omuzuyla Kaf
Dağı’nı kaldıran
Hamza’yla
kahraman pehlivan öldü
Efendi gül
yüzlüm o can da öldü
Medet Allah
medet beyim onlar da öldü
Haniya bu dünya
benim diyenler
Geldi geçti de
milyonunan altın sayanlar
Hiç bilinmez
adam eti yiyenler
Koca devler
öldü, Şahmeran öldü
Dünya kalsa
Muhammed’e kalırdı
Can satın
alsaydı Nemrut alırdı
Çıkmayan
canlara da derman bulurdu
Hekimler hekimi
Lokman da öldü”
ifadeleri
farklı mı?
Leyla, Mecnun,
Kerem, Aslı, Ferhat, Şirin bu kültür ve medeniyetin ortak karakterleridirler
Mecnun, Leyla,
Arap olduğu kadar Türk’tür.
Ferhat, Şirin,
Acem olduğu kadar Türk’tür.
Aslı, Ermeni
olduğu kadar Türk’tür.
Kültür…
Merhum, Attilâ İlhan,
Paris’i anlatıyor:
“Yanında kaldığım kızın küçük bir çocuğu var, daha ufacık.
Çocuğa bir şey ikram ettiğim zaman, kafasını iki yana sallıyordu. Bizim Türk
çocukları başını yukarı kaldırır. Onlarda hayır, kafayı yana sallamak.
Jestlerde bile fark var. Biz kediyi “pisi pisi” diye çağırırız, onlar “cri
cri" diye. Cri dersen, bizim kediler gelmez. Türkçe biliyor, öbürünü
bilmiyor.” (bilimveutopya.com.tr/
Attilâ İlhan ile söyleşi: Çağdaşlık ile Batıcılık birbirine zıt süreçler)