Kitap Molası XXXIII; Hastane kokusu
Fatma Türk.
Şule yayınlarının kabiliyetli, özgün kalemlerinden... Kısa zaman önce Şubat
2023'te edebiyat dünyasına kazandırılan Hastane Kokusu adlı öykü kitabını
gönderdi bana. Fatma Hanım'ın “yolu
açanlara, kılavuz olanlara, gönüllerinde şule yakanlara, oğullarıma, bana
inanan bütün öğretmenlerine ve A. Ali Ural Hocama...” ithafıyla başlayan
174 sayfalık eseri yirmi öyküden oluşuyor. İbn-i Sina'nın “Bil ki tabiatta tuhaf şeyler gerçekleşir; etkin yüce güçler ile edilgin
düşük güçler, tuhaf şeyleri gerçekleştirmek için bir araya gelirler”
ifadelerinin Hastane Kokusu'nun başlangıç noktası olarak seçilmesi ise
içeriğe dair emareler taşıyor. Nitekim bu büyülü atmosferin kapısından adım
atar atmaz öykülerin, mistik bir doku üzerine inşa edilen, görünen yüzler kadar
görünemeyen âlemlerden haber veren, yaşamın realist ve sert yapısı ile
çarpışmaktan yorulan okuruna can suyu sunan bir tavrı benimsediği fark
ediliyor. Fatma Hanım öykülerin tabiatından hareketle sezginin, algının, yüksek
hissiyatın, güçlü gözlem yeteneğinin ifadesi olan turkuaz tonlarının kitap kapağında
kullanılmasının da bilinçli bir tercih olduğunu düşündürüyor. Zira gerek kapak merkezinde yer alan çember
içindeki şekiller gerekse çemberin etrafını saran hâle, görselle içeriğin iç
içeliğini vurguluyor.
Yazar
incelikle örülmüş bir sıra dışılığı hayret makamında sunuyor okuruna. Hikâyeler
doktorlar, hemşireler ve bilinenin aksine tedavi olmaya geldiği hastanede
doktorlara hayatın matematiği, dünyanın tekniği ile izah edilemeyecek
hakikatleri gösterebilen hastaların şekillendirdiği bir şahıs kadrosu üzerinden
oluşturuluyor. Bunda Almanya'nın Mannheim şehrinde doktor yardımcısı olarak
eğitimini tamamlayan ve bir uyku laboratuvarında asistanlık yapan yazarın
gözlem yeteneğinin etkisi büyük. Zira her hikâye başlığı, yanına muhtelif
bozuklukları, vakıa adlarını ya da bir tesiri alan oda numaralarına
eklemlenmiş. İlaveten her öykünün başlığıyla arasına birer nefes molası gibi Lokman
Hekim’in, Anne Frank'ın, Orhan Pamuk’un, Lev Tolstoy'un, Ahmet Hamdi
Tanpınar'ın, Erich Fromm'un, Emil Michel Cioran’ın vurucu söylemleri yerleştirilmiş.
Okur öykünün akışına adım atmadan burada bir müddet bekliyor ve girişe iliştirilen
hikmetin hikâyeyi biçimlendirmiş olup olmadığına yahut nasıl biçimlendirmiş
olabileceğine dair kendisini bir merakın kollarına bırakıyor.
Hastane
Kokusu’nu ihtiva eden öykülerin esrarengiz hadiseleri, doğaüstü
güçlerden ilham alan bir sırrın parçaları… Dünya dönüyor ancak müşahede
edilenden daha derin. Okunan her parça bu tez üzerine yoğunlaşıyor. “İnsan görmeyince değil, işitmeyince kör
olur (s. 13) felsefesiyle bütünleşen kamın oğlu “Doktor Kam”, fantastik bir
kurgunun yansıması olan ve “bizi
birbirimizden ayıran yaralarımızın farklı oluşuydu (s.23)” hikmetiyle rüyalara
hükmeden bir uzağın pencerelerini aralayan “Zebercet Tahtı”, arızalı bir
röntgen cihazının kolunu çektikten sonra zamanda yolculuk yapan ve mekânın
sırrına ulaştıran “X-Ray Sıçraması”, iki ruh arasındaki mülakatın bir kelebek
tarafından muhasarası “Portalın Son Günü”, unutmabeni çiçeğinin serüveninden
geçtikten sonra “Aynaların hafızası
vardır, görüntüleri kaydeder ama herkes göremez (s. 66)” bilgeliğine
yaslanan ve aynaların sırrını adımlayan “Aynalılar”, Schwester adlı hemşirenin
bir karga ile hastanedeki ölümler arasında kurduğu münasebeti anlatan
“Schwester Ottilia’nın Kehaneti”, Ayperi Hatun ile göğün, ayın, bilinmeyen
dünyaların ışığını yakalayanlar “Albino Konseyi”, bir uykusuzluk ağrısının bir
ifrite uzanan ve can alan serüveni “Pandül”, arsenik bileşeni ile bir ırkı
birleştirirken evrensel mesaj taşıyan “Arsenik Irkı”, göğe saçılan sim
tanelerinin “dilek taşıyıcıları” olarak yorumlandığı yerde unutulanı hatırlatan
“Üç Sırlı Anahtar” tekniğin ve zihnin sınırlarını aşarken zihinde kalan çok sevgili
öyküler…
Hikâyelerde
dikkat çeken bir diğer husus, hastaların hemşire yahut doktor ile
diyaloglarında yavaşlatan, düşündüren, durduran ifadelere rastlanıyor olması.
Bu da hikmet kaynağı ile beslenen modern öyküyü ayrıcalıklı bir yere taşıyor.
Fatma Hanım
öyküleri üzerinden okurunu tıbbî terimlerle de tanıştırıyor. Organ bağışçısı
bir gencin kalbini aldıktan sonra hayatındaki değişimi doktoruna anlatan ve
“Dragon Ağacı” isimli öyküye ses olan hasta ile insomnia, psikoz v.b…
kavramların ruhuna sızma imkânı buluyoruz. Bunun yanı sıra Dragon ağacı ile
tanışıyoruz. Aslına rücu eden bir cismin değişimine tanıklık ettiğimiz “Kuduz
Vakası” vesilesiyle kuduzun derinliklerine iniyoruz. Ölen karısı ile tırnakları
ve saçları üzerinden rabıta kuran bir hasta vasıtasıyla “Nekrofil” i
anlamlandırıyoruz. “İnsan ruhunun neyle beslenirse onunla çiçek açacağını (s.
110) tefsir eden iki kardeş ile “Çoklu Obsesyon” giriyor dünyamıza. Algı ve
âlem arasında gidip gelen “Ya Psödosiyezi Değilse” ile yalancı gebeliği
tanıyor, hayalle gerçeklik döngüsünde sıkışıyoruz.
Okurken
eğlendiren, eğlendirirken yoluma ışık serpen bu öyküleri sevdim. Temenniye
eklenen bir teşekkürle; Hastane Kokusu’nun yolu açık ve
aydınlık olsun…
Selam ile.