Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Temmuz 2023

Kitap Molası XXXIII; Hastane kokusu

Fatma Türk. Şule yayınlarının kabiliyetli, özgün kalemlerinden... Kısa zaman önce Şubat 2023'te edebiyat dünyasına kazandırılan Hastane Kokusu adlı öykü kitabını gönderdi bana. Fatma Hanım'ın “yolu açanlara, kılavuz olanlara, gönüllerinde şule yakanlara, oğullarıma, bana inanan bütün öğretmenlerine ve A. Ali Ural Hocama...” ithafıyla başlayan 174 sayfalık eseri yirmi öyküden oluşuyor. İbn-i Sina'nın “Bil ki tabiatta tuhaf şeyler gerçekleşir; etkin yüce güçler ile edilgin düşük güçler, tuhaf şeyleri gerçekleştirmek için bir araya gelirler” ifadelerinin Hastane Kokusu'nun başlangıç noktası olarak seçilmesi ise içeriğe dair emareler taşıyor. Nitekim bu büyülü atmosferin kapısından adım atar atmaz öykülerin, mistik bir doku üzerine inşa edilen, görünen yüzler kadar görünemeyen âlemlerden haber veren, yaşamın realist ve sert yapısı ile çarpışmaktan yorulan okuruna can suyu sunan bir tavrı benimsediği fark ediliyor. Fatma Hanım öykülerin tabiatından hareketle sezginin, algının, yüksek hissiyatın, güçlü gözlem yeteneğinin ifadesi olan turkuaz tonlarının kitap kapağında kullanılmasının da bilinçli bir tercih olduğunu düşündürüyor. Zira gerek kapak merkezinde yer alan çember içindeki şekiller gerekse çemberin etrafını saran hâle, görselle içeriğin iç içeliğini vurguluyor.

Yazar incelikle örülmüş bir sıra dışılığı hayret makamında sunuyor okuruna. Hikâyeler doktorlar, hemşireler ve bilinenin aksine tedavi olmaya geldiği hastanede doktorlara hayatın matematiği, dünyanın tekniği ile izah edilemeyecek hakikatleri gösterebilen hastaların şekillendirdiği bir şahıs kadrosu üzerinden oluşturuluyor. Bunda Almanya'nın Mannheim şehrinde doktor yardımcısı olarak eğitimini tamamlayan ve bir uyku laboratuvarında asistanlık yapan yazarın gözlem yeteneğinin etkisi büyük. Zira her hikâye başlığı, yanına muhtelif bozuklukları, vakıa adlarını ya da bir tesiri alan oda numaralarına eklemlenmiş. İlaveten her öykünün başlığıyla arasına birer nefes molası gibi Lokman Hekim’in, Anne Frank'ın, Orhan Pamuk’un, Lev Tolstoy'un, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, Erich Fromm'un, Emil Michel Cioran’ın vurucu söylemleri yerleştirilmiş. Okur öykünün akışına adım atmadan burada bir müddet bekliyor ve girişe iliştirilen hikmetin hikâyeyi biçimlendirmiş olup olmadığına yahut nasıl biçimlendirmiş olabileceğine dair kendisini bir merakın kollarına bırakıyor.

Hastane Kokusu’nu ihtiva eden öykülerin esrarengiz hadiseleri, doğaüstü güçlerden ilham alan bir sırrın parçaları… Dünya dönüyor ancak müşahede edilenden daha derin. Okunan her parça bu tez üzerine yoğunlaşıyor. “İnsan görmeyince değil, işitmeyince kör olur (s. 13) felsefesiyle bütünleşen kamın oğlu “Doktor Kam”, fantastik bir kurgunun yansıması olan ve “bizi birbirimizden ayıran yaralarımızın farklı oluşuydu (s.23)” hikmetiyle rüyalara hükmeden bir uzağın pencerelerini aralayan “Zebercet Tahtı”, arızalı bir röntgen cihazının kolunu çektikten sonra zamanda yolculuk yapan ve mekânın sırrına ulaştıran “X-Ray Sıçraması”, iki ruh arasındaki mülakatın bir kelebek tarafından muhasarası “Portalın Son Günü”, unutmabeni çiçeğinin serüveninden geçtikten sonra “Aynaların hafızası vardır, görüntüleri kaydeder ama herkes göremez (s. 66)” bilgeliğine yaslanan ve aynaların sırrını adımlayan “Aynalılar”, Schwester adlı hemşirenin bir karga ile hastanedeki ölümler arasında kurduğu münasebeti anlatan “Schwester Ottilia’nın Kehaneti”, Ayperi Hatun ile göğün, ayın, bilinmeyen dünyaların ışığını yakalayanlar “Albino Konseyi”, bir uykusuzluk ağrısının bir ifrite uzanan ve can alan serüveni “Pandül”, arsenik bileşeni ile bir ırkı birleştirirken evrensel mesaj taşıyan “Arsenik Irkı”, göğe saçılan sim tanelerinin “dilek taşıyıcıları” olarak yorumlandığı yerde unutulanı hatırlatan “Üç Sırlı Anahtar” tekniğin ve zihnin sınırlarını aşarken zihinde kalan çok sevgili öyküler…

Hikâyelerde dikkat çeken bir diğer husus, hastaların hemşire yahut doktor ile diyaloglarında yavaşlatan, düşündüren, durduran ifadelere rastlanıyor olması. Bu da hikmet kaynağı ile beslenen modern öyküyü ayrıcalıklı bir yere taşıyor.

Fatma Hanım öyküleri üzerinden okurunu tıbbî terimlerle de tanıştırıyor. Organ bağışçısı bir gencin kalbini aldıktan sonra hayatındaki değişimi doktoruna anlatan ve “Dragon Ağacı” isimli öyküye ses olan hasta ile insomnia, psikoz v.b… kavramların ruhuna sızma imkânı buluyoruz. Bunun yanı sıra Dragon ağacı ile tanışıyoruz. Aslına rücu eden bir cismin değişimine tanıklık ettiğimiz “Kuduz Vakası” vesilesiyle kuduzun derinliklerine iniyoruz. Ölen karısı ile tırnakları ve saçları üzerinden rabıta kuran bir hasta vasıtasıyla “Nekrofil” i anlamlandırıyoruz. “İnsan ruhunun neyle beslenirse onunla çiçek açacağını (s. 110) tefsir eden iki kardeş ile “Çoklu Obsesyon” giriyor dünyamıza. Algı ve âlem arasında gidip gelen “Ya Psödosiyezi Değilse” ile yalancı gebeliği tanıyor, hayalle gerçeklik döngüsünde sıkışıyoruz.

Okurken eğlendiren, eğlendirirken yoluma ışık serpen bu öyküleri sevdim. Temenniye eklenen bir teşekkürle; Hastane Kokusu’nun yolu açık ve aydınlık olsun…

Selam ile.