Kitap Molası 50; Bahçelerde Yapayalnız
Şakir Kurtulmuş edepten kopmuşçasına duran bir edebiyat
ehli, bir derviş gönül. Son şiir kitabı Bahçelerde
Yapayalnız Eylül 2024’te ilk baskısıyla okur karşısına çıktı. Kendilerine
el emeği göz nurunu ince imzasıyla teyzin ederek gönderdikleri için teşekkür
ederim.
Bahçelerde Yapayalnız
üç bölümden oluşuyor, girizgâh şiiri “Öpme Gözlerinden Ayrılıktır”, bu üç
bölümün dışında kalan ancak eser ismiyle doğrudan rabıta kuran bir yerde:
“geldiğimiz toplanma
alanında
bir ben bir rüzgâr bir
de
zihnimde dolaşıp
dilimde tekrarlanan bir şiir
bahçelerde yapayalnız”
İlk bölümün ilk şiiri “Veda” ise, korona gibi çağlı
kelimelerle örülmüşse de metafizik bir duyuşun hâkimiyetinde. Ölmeden ölmenin
sırrına eren bir idrakten doğuyor bu şiir:
“nefis bir rüya
uyandırdı ki o/güzel ölüm
(...)
ıslandığını
hissetmezsin kupkurudur bedenin/göğsüne iğneyle tutturulmuş ceplerin suyla
dolu/ışığa ayarlıdır kalbin, göğsün sırılsıklam ter/öksürük nöbetlerine
rağmen/gözlerin başka bir yerde taşların üzerine odaklanmış/başka bir
güzellikte serilmiş güneşlenirken”
(…)
“ruhta açılan yaraları
ayrılık besler
ayrılık yarasını
cennet bahçelerinde
çiçekler”
Başlangıçta ilk metinde olduğunu düşündüren bu metafizik duyuş
tarzı kitabın bütününde yaşamın bir ölüm provası olduğunu anlatan yahut onun,
ölümün belgelendiği bir sahne olduğunu hatırlatan şiirlerle dolu. Kurtulmuş,
dünyanın içinden bakıldığında cansız, renksiz, kokusuz duran ölümü
güzelleştirmiş, diri bir bilinç hâline getirmiş. Şairin ölüm karşısındaki tavrı
salt insana odaklı değil üstelik. “Tut Elinden Sessizliği Bırak” metninde o “parçalanmış cesedini toplayıp/çöplükte yanan
ateşin/küllerinde birleştirdim” derken(s. 22) ânasır-ı erbaalı motifleri de
dâhil etmiş ölümü diriltişine. Burada mevcut şiirin imgesel yönden kitaptaki
diğer metinlere nazaran daha güçlü ve özel bir yerde bulunduğunun da altını
çizmek gerekiyor;
“güneşin doğduğu dağa
çarptı sesim/gelmedi geri”
“gökte yağmur
çarşıları/taşıyor sular/göğsümüzde çağlayanlar”
Diğer yandan Sezai Karakoç’a ithaf edilen “Karşılama
Merasimi” de üstadın “yitik cennet”, “hızırla kırk saat”, “körfez”, “sesler”,
“diriliş” gibi kitap isimleriyle imgelerinin toplanması ve şiire uyarlanması
adına önem arz ediyor.
Şakir Kurtulmuş’un tarzı, müzikal bir üslûptan ziyade
pitoresk olmaktan yana. Şiirleri tabiatlı, tabiattan, tabiatın içinden fışkıran
mısraların toplamı… Çiçek isimleri gibi güneş, deniz, samanyolu, yağmur, dağ,
ay, gece, gökyüzü, sis, su, ışık kitabın sık kullanılan kelimeleri. Bununla
birlikte mevsimler ve aylarla da sıkı bir münasebet tesis edilmiş. Bahçelerde Yapayalnız’ın en sevdiğim
şiirlerinden olan “Medine Garından Bir Tren Kalkar”, “üzeri karla örtülü umutlar”, “baharın
rüyası deniz kıyısında, “hatıra
ormanı”, “toplanan anıların yeni bir
çocuk olması” gibi imgeleriyle bu çeşitliliğe bir zenginlik katıyor.
Üstelik şiirlerin çevre manzaraları mutlak bir doğa örüntüsünden ibaret olmayıp
tarihi bir yürüyüşü, bir eski zaman geçidini de içine alıyor. “Denizlere
Sustum”, Romalılardan kalma taşlarıyla, Osmanlı’nın ahşap eserleriyle, taş
devri resimleriyle, göl manzaralı harabeleriyle, hayvan figürleri ve su
istasyonlarıyla hülasa “sesin geldiği
yöndeki kayıp tarihiyle” bu sınıfa dâhil oluyor. “Denizlere Sustum”, adeta
tarihi bir resim çiziyor okur muhayyilesinde…
Şiirler, kitabın ismini merkeze alarak bir çember
oluşturuyor. Zira girizgâhta rastladığımız “bahçelerde yapayalnız” pek çok
durakta çıkıyor karşımıza. Okurken rastladığım altı bahçesi var yalnızlığı
kucaklayan şairin, altı bahçesinde yapayalnızlığı (s. 7, 34, 53, 72, 90, 103).
Tamlamanın belli aralıklara tâbi tutulması, düzenli bir örüntü içinde husule
getirilmesi ise düşündürücü.
Kıymetli Şakir Kurtulmuş’a kitap armağanı için teşekkür
ediyor, bahçesinin şairi nice güzel yollara, yolculuklara çıkarmasını
diliyorum.
Selam ile.