Kendinizi Affedin
Birçoğumuz kişisel gelişimin ‘ideal bir insan olmak’ ya da ‘değişip, başka bir insan olmak’ olduğunu zannediyoruz. İdeal insan diye bir şey yok, kişisel gelişim, kendi olabileceğinin en iyisi, ideali olmaktır. Kişisel gelişim sayesinde insanlar, kendilerini geliştirerek bugünlere geldiler.
Eski
devlet adamlarımız, ölümlerinin gerçekleştiğini düşünerek, insanların onlar
hakkında neler konuşabileceklerini hayal edip şoklama yaparken, hırslarını
dizginleyip biraz olsun kendilerini ve etraflarındaki insanları düşünürlermiş. ‘Allah gecinden versin’ ölüm ile ilgili
şoklamayı kendimize uygulayıp, vefat ettiğimizi ve bu durumda sevdiklerimizin
hakkımızda neler konuşacaklarını hayal edelim. Yüreği yaralı annemiz “Evladıma doyamadım, bir gün olsun onunla
doyasıya dertleşemedim, yüzünü tam göremedim.” diye ağlarken, çocuklarımız “Sadece ben rahat yaşayayım diye bu kadar
çalıştın ama ben seninle hiç oyun oynayamadım! ” diyerek küçük dünyasında
pek çok şey yaşayabilir. Ya eşiniz “Ben
sensizlikten kavrulurken, sen sadece işini ve kariyerini düşündün, aslında ben
seni çoktan kaybetmiştim.” diyerek kahrolabilir. Yıllarca arayıp
sormadığımız arkadaşlarımız kim bilir neler söylerlerdi bir düşünelim.
Şimdi
bir başka eyleme ne dersiniz? Hayatınızın sona ermek üzere olduğunu hayal
ediniz. Eriştikleriniz üzerinde iyice düşünerek ölüm döşeğinde yatıyorsunuz.
İşte tam burada, hayattan gerçekten zevk alıp almadığınızı kendinize sorun.
Doğduğunuz için memnun musunuz? İyi vakit geçirdiniz mi? Eşiniz, dostunuz,
babanız, anneniz kısacası arkadaşlarınız, sevdikleriniz gittiğinizi görmekten
gerçekten üzüntü duyuyorlar mı, sizi özleyecekler mi? Eğer hayatınızı yeni
baştan yaşayabilseydiniz, kesinlikle aynı şekilde mi yaşardınız? Yani şu anda
yaptıklarınız ettikleriniz ve işiniz için kendinize dürüstçe “Güzeldi, heyecanlıydı, elimden geleni
yaptım.” diyebilir misiniz? Eğer bunları kendinize sorup daha sonrasında ‘İyi ki böyle yaşadım!’ diyebiliyorsanız
kesinlikle kendini ihmal etmemişsinizdir.
Silgi
kullanmadan resim çizme sanatına, hayat deniliyor. Dostlarımıza değerli
olduklarını hissettirip, her şeyin iyi yanını görmeye çalışalım. Başkalarının
başarılarına kendi başarımız kadar sevinip, geçmişin hatalarını unutarak
onlardan yararlanmaya bakalım. Öfke karşısında çok olgun, korkular karşısında
çok güçlü ve sorunlar karşısında çok mutlu olalım ki silgiye ihtiyacınız
kalmasın. Ve unutmayalım hayat, duygularımızı bastırmamıza izin vermeyecek
kadar kısadır.
İş
hayatında başarılı olabilmek, sağlıklı ve devamlı ilişkiler içerisinde
bulunmak, huzurlu ve güvenli bir hayat yaşamak açısından son derece önemlidir.
İşimize âşık olmalıyız. Birisine âşık olduğumuzda verdikleriniz gözümüzde nasıl
büyümez ve Ferhat gibi dağları delersek işinize âşık olduğunuzda da asla
yorulmayız.
Aklıma
geldi anlatayım; önemli görevlerde bulunmuş bir dostum, emekli olurken yaptığı
veda konuşmasında “onbeş yıldır bu
kurumun genel müdürüyüm, çok şükür alnımın akıyla aldığım gibi bırakıyorum”
dediğinde herkes onu alkışlarken bir kurumun başında bu kadar süre görev yapan
ve kurumu aldığı gibi bir hizmet anlayışıyla bırakan birini alkışlamalarına
şaşırmıştım.
Günümüzde, insanın kendisini tanıması, tarafsız bir şekilde değerlendirmesi ve bunu açık bir şekilde ifade etmeyi öğrenmesi zor bir süreçtir. Bazen insanın kendisine bile açık ve dürüst olması kolay olmadığından başkaları tarafından affedilmek yetmez, siz kendinizi affedebilmelisiniz ve’s-selam.