Kara 28 Şubat
Bugün 28 Şubat; unutulmaması ve unutturulmaması gereken kara günün sene-i devriyesi.
Gel gör ki dönemin mağduru kesimler günümüzde büyük bir aymazlık içerisinde… Kimisi
çıkarlarının devamı gafletinde; kimisi de o zihniyetin uzantıları ile kol kola
büyük bir vefasızlık zilletinde.
Oysa 28 Şubat’ın o müsteşrik kafa yapısını irdeleyen onlarca kitap yazılmalı, kızlarımıza reva görülen işkenceler yüzlerce
roman ile gelecek nesillere aktarılmalı hatta bütün dünyanın izleyeceği
kaliteli diziler çekilmeli idi.
Hele o koca koca profesörlerin cübbeleriyle el çırparak kameralar karşısında
hep bir ağızdan “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganını bağırmaları yok mu, inanın aklıma
ne zaman gelse düştükleri vaziyet yüzümü kızartıyor.
Son yüzyılın en büyük doğması şüphesiz ki Batı’nın yaşadığı evrelerin evrensel olduğu
yutturmasıdır.
Batı-dışı toplumlar bu evrensel(!) gidişata ayak uydurmalı, kendi tarihi çizgilerini terk edip, kendilerine sunulan Batının
tarihsel gelişmesine ayak uydurmalıdır.
Bu doğmanın tahakkuku için silahlı güçlere büyük vazifeler düşmektedir. Zor kullanarak da olsa
toplumunu adam et; muasır medeniyet seviyesine yükselt.
Bunun dünya üzerindeki en güzel uygulaması şüphesiz ki Kemalist ideolojidir. Evvela
zihninde topluma bir libas biç sonra zorla giydir. Uymadı mı toplumu kötüle,
elbisenin içine girmesi için orasını burasını biç; ne kadar tarihi müesseseleri
varsa onları ilga et.
Sanki bu milletin kendi kavramları ile kurmuş olduğu bir dünya, hayat hakkında
tasarımları ve dünya üzerinde kendisine has hiçbir iddiası ve diğerlerine karşı
itirazları yokmuş gibi.
Batı, Batıcılar vasıtasıyla yeniden şekil vermek istediği ülkelerin özgüvenini yok
etmeyi, yazdığı medeniyet kitabının uygulamalar bölümünün ilk sırasına koyar.
Sen hiçsin; senden bir şey olmaz; yapabileceğin en akıllı eylem beni
taklit etmen; ben üreteyim sen tüket; ben düşüneyim
sen slogan at:
Muasır medeniyet, pozitivizm, ilerleme, laiklik vs.vs.
İşte bu zihinsel teşevvüş sırasında merhum Erbakan çıktı “lider ülke Türkiye” dedi,
“İslam Ortak Pazarı” dedi.
Kısacası Türkiye tarihi gelişme çizgisine dönmelidir dedi.
Bu İslam coğrafyasını sömüren Batı’nın çıkarlarına açıkça meydan okumaktı. Batı’nın merkezi konumunu sorgulamaktı. Yeni
bir merkez oluşturarak Batı’yı merkezlerden bir merkez haline dönüştürmekti.
Batı tehlikenin farkına varmakta gecikmedi. Çevik Bir ve şürekâsına emir verdi. Onlar da başüstüne
deyip yasa dışı bir örgüt ile milletin ensesinde boza pişirdi: Batı Çalışma
Gurubu.
Sonra utanmadan “biz 28 Şubat’ı İsrail’in güvenliği için yaptık” dedi.
Aman Allah’ım! Bu ne fütursuzluk, ne iğrenç bir yüzsüzlük… “Batı” adına çalışma gurubu kurmak
“sen korkma Avrupa ben senin adına senin menfaatlerini korurum” demek.
Bu milletin menfaatlerine rağmen… Tıpkı dün “halka rağmen halkçılık” gibi bir
ulusçuluk olsa gerek.
Sonrası kolay: Türkiye laiktir laik kalacak, irtica görüldüğü yerde ezilecek, Atasının
izinde silahlı kuvvetler.
Sanki bu milletin bir tarihi yokmuş gibi; medeniyet inşa edecek birikimi
yokmuş gibi; büyük İmparatorluklar kurmuş bir kültürün varisi değilmiş gibi…
Sanki birilerinin elinden tutup mağaradan çıkardıkları hanzolar topluluğu imiş
gibi.
Hiçbir şey tesadüfî değildir. O karanlık günlerde Türkçe namaz gibi düğün değil bayram değil gündemi oluşturulmuştu.
Maksat namaz değil Batı’ya mesaj vermekti. Erbakan İslam birliği
kurup sizin çıkarlarınızın aleyhine çalışıyor biz Kemalistler buna asla izin
vermeyiz, Türkçe namaz gündemi ile İslam’ı
ulusal düzeyde dayatıyoruz demeye getiriyorlardı.
Güya bazı din bilir kılıklı şahsiyetsizler ekran ekran gezdiriliyor Türkçe namaz adına
görüşlerine(!) müracaat ediliyordu. Tıpkı şimdi bazı dini bütün siyasetçilerin
Kemalizm çarklı muhalefetleri gibi…
Tekrar o günler geri gelir mi? Onu Allah bilir. Lakin o günleri özleyen
laik, batıcı, üsttenci, toplumundan nefret eden kesimler az değil. Bir de mağdurların
aymazlığı düşünülecek olursa tehlike bitmiş değil.
Lakin Batı’nın Orduyu kışkırtması artık çok zor… Zira ancak ezik, müstemleke ruhlu, dışarıda
hiçbir esamisi okunmayan pısırık ordular kendi halkına karşı darbeye kalkışır…
Tıpkı Türk Ordusu karşısında büyük hezimete uğrayan Ermenistan ordusu gibi…
Çok şükür ordumuz artık dışarıda destan yazmaya alıştı. Ezikliği bırakıp asli ruhuna kavuştu.