"Kapı kapı dolaşmaya var mısınız?"
Diyarbakır’dan seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti
Teşkilâtı mensuplarından yine “kapı kapı
dolaşma” sözünü aldı.
Bu hep oluyor.
Teşkilât mensupları, “Kapı kapı dolaşmaya var mısınız?” diye
soran Sayın Erdoğan’a her defasında ve büyük coşkuyla, “Varıııız!” diyerek “söz”
veriyor.
Biz de, sosyal medya
hesabımızdan ara sıra soruyoruz, vatandaşlarımıza:
“Sayın
Cumhurbaşkanı her defasında kapı kapı dolaşılmasını istiyor. Peki, dostlar; AK
Parti teşkilât mensupları sizin kapınıza geliyor mu?”
Bu soruya, kahir ekseriyetin “Ne gezeeeer!” mânâsında karşılıklar
verdiğini, konuya ilişkin son “twitimizin”
altındaki yorumlara bakan net bir şekilde görebilir.
*
Buradan “teşkilât mensuplarının tamamının ilgisiz olduğu” sonucuna varılmasın.
Teşkilât’ta görev yapanlar
arasında da, “ilgisizlikten” şikâyetçi olan çok sayıda vatandaş var!
Herkesin her şeyden şikâyetçi
olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Bazıları da, uzun yıllar boyunca
“dâvâ” için çalıştığını ancak, bir
mekanizma tarafından dışarı itildiğini, atıldığını söylüyor.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın
Diyarbakır konuşmasında, bu konuda da önemli ikazlar vardı, izleyenler not
almıştır.
Diyarbakır Genişletilmiş İl Danışma
Toplantısı’nda “Teşkilât Mensupları”na
seslenirken, “küskünlerin” Ak Parti’ye
“tekrar” kazandırılması için gayret
gösterilmesini istedi Sayın Erdoğan.
Bu nasıl olacak?
Küstürenler, küstürülenlere
ulaşacak…
“Gel
kardeşim”
diyecek…
“Helâllik” isteyecek.
Evet;
Sayın Erdoğan, bir yandan
küskünlerin geri döndürülmesini, diğer yandan da kapı kapı dolaşılmasını ve Ak
Parti’nin hizmetlerinin teker teker anlatılmasını istiyor.
Bunu yapmamanın da “vebali”nin olduğunu söylüyor.
“Vebal” denince
de aklıma, bir zamanların o meşhur “Milli Görüş Seçim Çalışmaları”
geliyor.
*
Milli Görüş,
kısıtlı imkânlarla sürdürdüğü mücadelenin iktidara taşınmasında “yüz yüze iletişim”den çok istifade
etmişti.
O günlerde, bırakın
“Oturduğumuz apartmana yıllardır gelmemeyi”,
neredeyse “bıktıracak” kadar ziyaret
ederlerdi bizleri.
“İhmal”i “vebal”
bilirlerdi!
Şimdi, o ruhun
yarısı olsun yakalanabilir mi?
Bunun şartları var
elbette…
Birincisi, parti
teşkilâtının özellikle “mühim” yerlerinde
görev yapanların, ulaşacakları vatandaşta güven telkin etmeleri gerekiyor.
Bu da, “dil lisanı”ndan çok “hâl lisanı” ile olur büyük ölçüde.
Yani, kendi
yaşantınla ve “çocuklarının”
yaşantılarıyla örnek olacaksın vatandaşa.
Sayın Erdoğan,
teşkilât mensuplarından, özellikle de yöneticilerinden “mütevazı” olmalarını istiyor.
Vatandaş da,
teşkilât mensuplarından, özellikle de yöneticilerinden, öncelikle mütevazı
hayat tarzları bekliyor.
“Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu
söyleyeyim!”
denir ya…
Parti Teşkilâtı’nın
“etkili yerlerinde” görev yapanların “kimlerle arkadaşlık yaptıklarını” dadikkatle izliyor vatandaş.
*
“Destek istemek için kapı kapı dolaşacakların”, “emin insanlar” olmaları elbette çok
çok önemli.
Bunu kendilerinin
söylemesi yetmez.
Hitap edecekleri toplumun
farklı kesimlerinin onları “emin insan”
olarak görmeleri gerekiyor.
Tam da bu noktada…
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Bize Ömerler lâzım!” mesajını hatırlatmakta
fayda var.
Ömerler,
nerelerdeler?
15 Temmuz Darbe Girişimi’ne
“Muhteşem Karşı Çıkış”, bu
toplumdaki “Ömer Ruhlu” insanların
oranın ne kadar yüksek olduğunu göstermişti.
Peki, bu Ömerler
nerede?
Bir bölümü, Sayın Erdoğan’ın, “dâvâ”ya yeniden kazandırılmasını istediği “küskünler” arasında mı acaba?
“KAPI KAPI DOLAŞMAK” VE “ZORLUKLAR”
Sayın Erdoğan
tarafından belki yüzüncü kez dile getirilen ve her seferinde güçlü “söz verişlere” muhatap olan “Kapı
kapı dolaşmaya var mısınız?” sorusunun alanda nasıl karşılık bulacağını
düşünüyorum.
Kapı kapı dolaşacak
teşkilât mensupları, birçok konuda çetin tepkiler ve sorularla karşı karşıya
kalacaklardır.
Onun için, kapı
kapı dolaşacak teşkilât mensuplarının konularına son derece hâkim olmaları
gerekiyor.
Gelebilecek sert
tepkileri göğüslerinde yumuşatabilecek kadar sabırlı, kararlı olmaları
gerekiyor.
Anlattıklarına önce
kendilerinin “bütün kalpleriyle” inanmaları
da şart.
Teşkilât mensubu
ekran karşısında olmayacak, bizzat vatandaşın karşısında olacak.
Belki, bir esnaf
topluluğunun arasında.
Belki, market
alışverişinden yeni gelmiş aile analarının, babalarının içinde.
Çok çetin, çok sert
sorular gelebilir.
Konulara hâkimiyet,
kibirle alâkasız özgüven.
Ve tabii, meselenin
özü, “emin insan” olabilme meselesi.
Etrafın seni nasıl
bilir?
Burası en önemlisi.
*
“Kapı kapı dolaşma” meselesinin
zorluklarından biri de, bu sabah şehri turlarken aklıma yerleşti.
Her yer “rezidans” olmuş.
“Siteler, siteler…”
Kapılarda bekçiler,
gir girebilirsen…
Bu türden yapılar, “birilerine” yarıyor ama kapı kapı dolaşma işlerine zarar
veriyor.
Malûm; eskiden “mahalleler” ağırlıktaydı.
“Komşuluklar” çok önemliydi.
“Aile Kurumu” çok daha güçlüydü.
Bunlar da, “Muhafazakâr-Sağ” siyaseti beslerdi.
Şimdi…
Özel havuzlu,
güvenlikli, spor salonlu “rezidanslara” ya da “lüks, yarı lüks” sitelere girip, “yüz yüze parti çalışması”
yapmak çok daha zor olsa gerek.
Bir vakitler
hanımların çoğu evdeydi.
Parti
teşkilâtındaki hanımlar, “kapı kapı”
dolaşır, hemcinslerine misafir olur, “dâvâ”larını
anlatırlardı.
Şimdi…
Çoğu ev gündüzleri
boş.
Aile fertleri “toptan” işe gitmiş
vaziyette.
Kapıyı çaldığında,
seni karşılayacak olan bir derin sessizlik.
*
Özetle…
“Kapı kapı dolaşmak” elbette çok mühim…
“Küskünleri” geri getirmek elbette çok mühim.
Amma velâkin,
ortada çok büyük zorluklar da yok değil.
Bu zorluklar da
gittikçe azalıyor değil.
İşte efendim;
Bir yazımızda daha,
“Sayın Cumhurbaşkanı ‘Kapı kapı
dolaşın!’ diyor ama…Bizim apartmana gelen giden yok!” mesajını gönderdik.
Sizce, teşkilâttan,
bu işlere vakit ayırabilen bir yetkili arayıp…
“Sizin apartman hangi apartman?” diye soracak mı?..
İlgililere bir
imkân…
Twitter mesajımın
altında çok sayıda yorum var.
O yorum sahiplerine
ulaşıp, dinlemek...
Az iş mi?
Milli Görüş’ün
iktidara yürüdüğü günlerde, teşkilât mensupları “bir oy” için, o vakitlerin “kurtarılmış
bölgeleri”nin en ücra yerlerine gitmekten geri durmazlardı.
Boş vermezlerdi!