Kaleydoskop - Potinler, çimenler ve halklar
Değerli dost Mehmet Eskici’nin sosyal medyada paylaştığı ve geçen yüzyılın önemli biyologlarından biri olan Jean Rostand’ın kendisinden neredeyse yüzyıl sonrasına yönelik öngörülerini içeren bir cümle oldukça dikkat çekici: “Bir gün atomun enerjisini serbest bırakacağız, gezegenler arası yolculuklar gerçekleştireceğiz; ömrü uzatıp tüberküloz ve kanseri tedavi edeceğiz ama en düşük seviyeli insanlar tarafından yönetilmiş olmanın sırrını asla çözemeyeceğiz.” Kuşkusuz bu sırrı ele veren ipuçlarından biri 2021’de çekilen bir filmde gizli: “Don’tLookUp”.
Yönetmenliğini ve senaristliğini Adam McKay’in yaptığı, başrollerinde Leonardo diCaprio ve Jennifer Lawrence’in yer aldığı hiciv türündeki bu film bir tarafıyla günümüzdeki siyasetçi profilinin neredeyse bütün özelliklerini ortaya koyarken öteki tarafıyla da siyasetin geçmişten bugüne nasıl evrildiğini, hangi kertede dibe vurduğunu göstermektedir. Filmde gökbilim profesörü ve asistanı dünyaya hızla yaklaşmakta olan bir kuyruklu yıldızın dünyaya çarpacağını hesaplar ve önlem alması için siyaset kurumuna, yani ABD başkanına haber verir. Beklentileri ABD başta olmak üzere dünya siyasetçilerinin gezegenimizi bu tehditten kurtarmasıdır. Ancak iç siyasetteki tutarsızlıklar bu devasa sorunu, dünyanın yok olması riskini silikleştirir ve güncel siyasetin siluetine dönüştürür. Gökbilimciler bu kez çareyi medyada ararlar ve oradan da umduklarını bulamazlar. Bu devasa tehdit şarkıcıların magazin haberlerinden yol bulup hiçbir zaman birinci sırayı işgal edemez. Kıyamet tehdidiyle magazinin çarpışmasında kazanan magazin olur. Filmin bir noktasında kuyruklu yıldızın dünyaya çarpacağına inanan ABD başkanı ve çevresindeki siyasetçiler bu kez de çare üretmek yerine ondan, bu büyük felaketten yararlanmanın yolunu ararlar. Neredeyse bütün dünyada görüldüğü gibi orada da ülkeyi geri planda yöneten bir iş adamı, göktaşının rotasını değiştirip dünyanın dışına kaymasını sağlamak yerine ondaki zengin altın benzeri madenlerden yararlanmak için bu riski göze alır ve insanlığın yok olması pahasına maden zengini olmayı tercih eder. Burada da siyaset-ticaret ortaklığı insanlığın geleceğinin üzerine kara bir bulut gibi çöker.Ölümü pahasına dünyanın en zengini olmayı tercih eden para babalarıyla dünyanın tamamını yok etme pahasına iktidarda kalmayı yeğleyen siyasetçilerin ortak gayretiyle kuyruklu yıldız dünyaya çarpar ve insanlığın sonu gelir.
Bir bilim kurgu filmi olan Don’tLookUp (Asla Yukarıya Bakma) pek çok bakımdan içinde bulunduğumuz ruh halini yansıtıyor. Yaşayarak yoksul kalacağıma ölerek zengin olayım felsefesi ile iktidardan düşsem bile halkımın menfaatini yükseltmeyi düşünmeliyim yerine halkım ne kadar eziyet çekerse çeksin iktidarda kalmanın bir yolunu bulmalıyım anlayışının iç içe geçerek dünyayı nasıl kirlettiğinin en iyi örneklerinden biri bu film. Film aynı zamanda ironik biçimde güncel siyasetin yapısal sorunlar yerine nasıl da içi boşaltılmış gündemlerle uğraştığının ve hepimizin topluca nasıl da içeriği tamamen görünmezleştiren biçim yapılarına hapsolduğumuzu gösteriyor. Dahası film boyunca kuyruklu yıldızın dünyaya çarpması insanları ikiye bölüyor ve hem iktidar hem de muhalefet oradan nemalanmaya çalışıyor. İktidar kuyruklu yıldızın gelişini görmeyi engellemek için kampanyasını Yukarı Bakmama’ya, muhalefet ise Yukarı Bakma’ya ayarlıyor ve kamuoyu bir anda dünyanın karşı karşıya olduğu ölümcül akıbeti unutup yapay gündemin kölesine dönüşüyor. Bütün bunlar Jean Rostand’ın geleceğin siyasetine dair sırrını alenen faş etmesinin yanında nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu da işaret ediyor. Elbette burada sorun, insanlığın artık bilge-krallar yetiştirememesi mi yoksa kitlelerin zalim krallara, despot krallara, dar kafalı krallara, komedyen krallara, artist krallara mahkum edilmesi mi?
Filmler, bir bakıma hayatın gerçeklerine ışık tutan en önemli fenerlerdir. Elbette burada trajikomik bir atmosferle karşı karşıyayız ve son aşamada bu bir film. Ne var ki hayatın kendisi trajediye dönüşüp trajik olan güncel yaşamın rutin akışının parçası olunca gülüyoruz ağlanacak halimize. Gelinen noktada durum oldukça vahim ve felaket göstere göstere geldi. Ne vakittir dünyayı yöneten siyasetçilerin aklı yerinde değil. Dar kafalı, geleceği göremeyen, merhamete yabancı, insan sevgisine uzak liderler yüzyılı oldu geçtiğimiz asır. Güney Amerika, Ortadoğu, Balkanlar, Güney Asya ve Afrika kan gölüne döndü. Kendi menfaatleri için kitleleri hunharca katleden, ülkenin okumuş yazmışlarını toplama kamplarına hapsedip kafalarına kurşun sıkan, bir savaşı kazanmak veya kaybetmemek için halkını bilinçli biçimde aç bırakan siyasetçiler son iki yüzyıldır dünyanın başına bela oldu. Hitler’den Stalin’e,Franko’danMussolini’ye,Pol Pot’tan Saddam Hüseyin’e, George W. Bush’tan Putin’e kadar onlarca siyasetçi yeryüzünü ateş topuna çevirdi ve hala da bildiğini okuyor. Daha da dramatik olanı komedyenden film yıldızına, alkoliğinden sadistine, erlik rütbesinden okuryazarlığı olmamayı nitelik bilenine kadar dünyayı bu dar kafalı adamların bir futbol topu gibi tekmeleyip durması, halkların da taze çimenler gibi potinlerin altında ezilmesidir.Vahşet teknolojiyle buluşunca kıyımın boyutu da artıyor, metalik potinler çimleri çok daha fazla hırpalıyor. Çiviyi çimene tercih edenlerin kazanması ne acı.