Harem'den Haremeyn'e uzanan sofra
ŞehirHatlarıÜsküdar Vapuru, Eminönüİskelesi’nden hareket
etmek üzere... Alelacele vapura doğru koşup, karınca misali akan yolcuların arasında
payitahtı rahatça izleyeceğimiz bir cam kenarına siniyoruz.
İçeride “72 millet
senfonisi”ninicra ettiği curcuna vapurun her yerine yayılıyor.Höpürtedetilerekiçilen
çay ve okunan gazete hışırtıları artık duyulmuyor.Bu değişime eşlik eden martılar
bir simit parçası kapabilmek için dışarıda bizi göz hapsinde tutmaya devam
ediyor.
Marmara’nın koyu maviye çalan suları, vapurun altından kaçarken
beyaza boyuyor denizi. Sayısız baloncuk vapurun arkasından denizi süslüyor,
köpük köpük. Bahar güneşi panoramik camlarda kırılarak, ayazı daha yeni
çözülmeye başlayan bedenleri ısıtıyor, yavaş yavaş.
Ya martıların bir parça
simit için yaptıkları tehlikeli sortiler... Benim diyen cambazın yapmaya
cesaret edemeyeceği hareketler bunlar... Bir parça simit için nelere
katlanıyorlar... İnsanlarda öyle yapmıyor mu, nihayetinde...
İstanbul’unseyrinedoyumolmuyorBoğaz’ın ortasına varıldığında. Bir tarafta İstanbul
Üniversitesi’nin ortasındaki Yangın Kulesi; diğer tarafta Galata Kulesi, bir
tarafta heybetli Süleymaniye Camii; diğer tarafta Tophane-i Âmire, bir
tarafta “Vira Bismillah”denilerek oltaların sallandığı Haliç
Köprüsü; diğer tarafta gerdanlığı rengarenk lambalarla bezenmiş Boğaziçi
Köprüsü... Gönül gözümüz payitahtın merkezi hüzünlü Topkapı Sarayı’na
takılınca, görmüyoruz yanıbaşımızdaki Kız Kulesi’ni...
***
Vebir diğer tarafta
Dolmabahçe Sarayı... Dolmabahçe Sarayı’nın (1843-1856/Mimarı: Garabet Balyan)
gam-kasâvet yüklü rengarenk tavanları ruh insicamından beyhude seyrederken
Boğaz’ı, bizim gözlerimiz Topkapı Sarayı(1465-1478/Mimarları: Mimar Alaüddin,
Davud Ağa, Mimar Sinan)’nın ihtişamına takılıyor. Harem Dairesi’nin üzerinde
yükselen Dolaplı Kubbe, günahlardan arınmış sevdalarla asırlar ötesinden
müjdeli haberler veriyor; hâlâ bir parça simit kapabilmek için vapuru göz
hapsinde tutan martılar eşliğinde...
Üsküdarİskelesi’ne
yaklaşırken bir yakarış dalga dalga yayılıyor, Fethi Paşa Korusu’nu
sarmalayan yeşillikler arasından... Cemil Meriç, Lamia Hanım’a
yazdığı mektuplardan pasajlar okuyor: “Sen ki son liman, son ümit, son dost,
ilk ve son sevgilisin. Sen ki yıldızım, sen ki annem, sen ki çocuğumsun.
Acılarımla hırçınlaştığına üzüldüm. Istıraplarım çok mu çirkin, çok mu çocukça?
Onları senden mi gizleyeceğim? Sahneye maskeyle çıkmak! Ben aktör değilim.
Sesinin tonunda minnacık bir soğuyuş hissettiğim an yokum...”
Dalgalar arasında buz kesiliyoruz...
Nutkumuz tutuluyor... Bir sevgili ancak bu kadar anlatılabilir... Ötesine
aşkolsun diyoruz...
***
ÜsküdarŞehirHatlarıVapurİskele’sineinmeyehazırlanırkenayakkabıpatırtılarını,
rıhtımdakilastikgıcırtısını, klaksonseslerini, martılarınçığlıklarınıve“72 Millet Senfonisi”ninhuzursuz
eden gürültüsünü semadan yayılankutlu çağrı bastırıyor.Mihrimah Sultan’ın “çifte
ezan” çağrısına Yeni Vâlide Camii
karşılık veriyor. HayırhahhanımsultanlarınHarameynÜsküdar’ıaydınlatankandillerigönülleriısıtıyor.(Üsküdar,
İstanbul’unHarameyn’e (MekkeveMedine)karadanbağlandığı ilk noktaolmasıhesabiylehürmetegörmüş;
buyüzden Haremdenilmiş.İştebuyüzdenMünevverşehirMedineileMükerremşehirMekke’nin,
yaniHaremeyn’inmedeniyetimizdekivegönlümüzdekihürmetsınırı,
ÜsküdarHarem’denbaşlar.)
İskelenin karşısında Sinan’ın ellerinde
hayat bulan “eteklerini giyinmiş nazlı bir gelin” Mihrimah Sultan Camii(1540-1548)
misafirlerini şefkatle karşılıyor. MihrimahSultan’abakıyoruz;
güneşveayıgörüyoruz. (Mihrü Mâh, Farsça’dagüneşve ay) Sonra, “İstanbul
demek, MimarSinandemekmişmeğer” diyoruz.
İstanbul fethedilmezden önce fethedilen
ensar ruhlu Üsküdar; çifte ezanları
ruhları hoş ediyor. Yeni Vâlide ve Mihrimah Sultan’ın arasındaki cezbetâ
payitahta ulaşıyor.
Zerâfeti dillere destan Mihrimah Sultan’ın mihmandarlığında
ilerlerkenEmetullahRâbiaGülnûş Sultan
ulu mâbedin haziresinde hesap gününü bekliyor.
***
1728 yılında Sultan 3.Ahmed’inannesiEmetullahRâbiaGülnûş SultaniçinyaptırdığıSultan3. AhmetÇeşmesi’ninyanındanilerlerken YahyaKemal’in,
“Üsküdar, gözleridolmuş, tepelerdenbakarak / Görmüşİstanbul’ayüz bin meleğinuçtuğunu
/ Saklamışdurmuş, asırlarca, hayâlindebunu” dizeleribirdenbiredilimizehücumediveriyor...
Üsküdarsankikadın sultanlara
vakfedilmiş... Beş selâtin camiden üçü sultan
kadınların ismini taşıyor. Bir tarafta Mihrimah
Sultan Camii(1540-1548), diğer tarafta Atik
Vâlide Sultan Camii (1570- 1583) veYeni
Vâlide Camii (1708-1711) zarafet âbidelerisütreleşen dalgaların gerisinden
payitahtı seyrediyor. HarameynÜsküdar’ın
bu kadar anaç, bu kadar sevecen olmasının hikmeti belki de bu özellikleri
bağrında barındırmasından...
Marmara’ya, Kuşkonmaz’a, Kız Kulesi’e, sahile, meydana ve Aziz Mahmud HüdayiHazretleri’ninmakamınaakanlar
yitiğini ararcasına koşuşturuyor.
***
Hayat
iki nefes arası olsa da; Harameyn Üsküdar’da her daim iki vakit arasında akıp
gidiyor. Burada Müjdeli Komutan Fatih Sultan Mehmed’in vasiyeti gereği okunan
çifte ezanlar ruhları bir başka şenlendiriyor. Namazda gözü, ezanda kulağı
olanları müezzinlerin biri Bilâlce, diğeri İbnÜmmüMektûmcaçağırıyor.
Ruhlarını
doyurmak için ulu mâbedlerde cem olup omuz omuza saf tutanlar; kıyamda, rukûda,
secdede ruhlarını doyuruyor. Dua, aşr-ı şerif ve âminlerle gönüllerini
süslüyor.Sonra rızıklarını aramak için dört bir tarafa dağılıyor. İkindiden
sonra Üsküdar Meydanı’na yönelenleri meşhur Kanaat Lokantası değil, Çamlıca Şifahane
Derneği’nin hazırladığı “Ehl-i Beyt
Kervanı Medine Sofrası”bekliyor. Üsküdar Meydanı’nda kurulan sofranın bir
ucu nedeyse Haremeyn’de... Gün oluyor Mekke’nin zemzemi ve Medine’nin hurması
Üsküdar’da ikram ediliyor, gün oluyor Üsküdar’ın pilavı Haremeyn’e kadar
uzanıyor.
Burada
fakirle zengin, müslimle gayrimüslim, arapla acem, beyazla zenci, mavi gözlüyle
kavruk simalılar kuyruğa girip dualarla hazırlanmış çorba, etli-kavurmalı-sucuklu
pirinç ve bulgur pilavı, kuru fasulye, nohut, türlü ve hurma şerbetini afiyetle
yiyip içiyor.Dualarla pişen yemekler, marmelatlarla şifaya dönüşen şerbetler
Halil İbrahim bereketiyle dağıtıldıkça çoğalıyor.
***
Selase
Hilâl Vakfı tarafından her gün ikindi namazından sonra dağıtmaya başlanan yemekler
tıpkı Haremeyn’de hazırlanan sofraları hatırlatıyor.Sanki kutlu kafile
SurreAlayları’nınHarameyn’e vardığında gönderilen tasaddukları bekleyenler gibi
buradakiler de dağıtılan yemek ve şerbetlerle sevince gark oluyor.Üsküdar
Meydanı’na yolunu düşürenlereAllah’ın ikramı,İbrâhîmHalîlullâh’ınbereketi,
Hazreti Muhammed’in şefkati ikram ediliyor.
Selase Hilâl Vakfı, Ehl-i Beyt ve “Osmanlı’dan Güçlü Türkiye”âşkına hazırladığı ikramlarla, bu ikrama
icabet yaklaşık 450 ilâ 500 kişi şehitlerin ruhunu, hayırların fethi, şerlerin
def’i, birlik ve beraberliğin dâim olması için her şeye Kâdir’e hem fiili hem
de kavli duaya duruyor. (İkramlar kandil gibi özel, mübarek gün/gecelerde
onbinleri aşıyor.)
Hergün
böyle...
***
Âziz
İstanbul’un Rumeli Yakası’nda (Edirnekapı, Balat, Eyüpsultan ve Saraçhane
Parkı) Fatih’in Torunları 1453 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Anadolu
Yakası’nda (Haremeyn Üsküdar Meydanı) ise Selase Hilâl Vakfı unutulmaya asla
yüz tutmayacak, kıyamete kadar da devam edecek paylaşma ve infâk hasletimizi “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”
şiarıyla yaşatmaya gayret ediyor.
İnsanlığı
sömürmeyi âdet haline getiren kapitalistler koronavirüspandemisidöneminde
kırdıkları tedarik zinciri ile toplumlara açlık korkusunu pompalarken, Üsküdar
Meydanı’nda “Komşusu açken tok yatan
bizden değildir” düsturu “Yediğimiz
değil, yedirdiğimiz bizimdir” şiârıyla gönülden gönüle yayıyor.
***
Ehli
Beyt’in ve onlarınizini süren şanlı ecdadımızdan miras kalan bu kutlu geleneğiyaşatanlara
selâm olsun...