Hani müslüman mahallesi
Bundan üç yıl önce bir grup arkadaşımızla birlikte Filistin'e seyahatimiz olmuştu. Seyahatimizin en can alıcı kısmını Filistin'in başkenti Kudüs'te geçirmiştikç Tabii Filistin işgal altındadır. Kudüs Filistin'in işgal altındaki başkentidir. Biz orada Mescidi Aksa'da sabah öğle akşam ve yatsı namazlarımızı eda ederken sadece bir ibadet duygusu içerisinde değil oradaki kutsal mekânda Müslümanların ilk kıblesi olan mekânda bir nöbet tutmak vazifesini de almıştık. Burayı canlı tutmaya çalıştık, burayı kalabalık tutmaya çalıştık.
İsrail, yakın zamanda aldığı bir kararla Kudüs'te metruk halde olan evleri yani iki yıl içerisinde oturulmamış evleri istimlak ediyor ve oradaki Müslümanlarla Yahudiler arasında buna benzer birçok olay yaşandı. Kudüs'te özellikle Mescidi Aksa çevresinde Gerçi son zamanlarda İsrail Kudüs'te özellikle Şeyh Cerrah Mahallesi'nde gelişigüzel bir şekilde oradaki Müslümanların evlerine el koyuyor ve evlerde oturan Müslümanları Ürdün sınırına doğru oradaki çöle sürüyor, Necef çölüne…
Kudüs özellikle Doğu Kudüs İsrail öldürse de işkence Etse de hapse atsa da bir Müslüman şehri olarak dimdik ayakta duran Kudüs'e bu kimliği kazandıran hiç şüphesiz Mescidi Aksa’dır, Kubbet-üs-sahra’dır ve oradaki Filistinliler ’de tarih şuuru. Oradaki Filistinliler, ucu ölüm bile olsa mekânlarını bırakıp kaçmıyorlar.
Kudüs işgal altındayken Filistin işgal altındayken böyle bir medeniyet kavgası veriyordu Kudüs. Adeta İslam şehirlerinin direnişi Kudüs'te şaha kalkıyordu. Umperto Eco, Gülün Adı romanında “Bu duvarlar ayakta kaldıkça Kutsal Söz'ün bekçileri biz olacağız.” demişti. Filistinliler, Kudüs’te Mescid-i Aksa ve çevresini tıpkı ünlü romancının tarifine uygun bir tarzda hareket etmektedirler. Kudüs işgal edilmiş olsa da Ayakta kalmaya devam edecek.
Kudüs'te olan bitenlerden az çok haberimiz oluyor. Ama kenar şehirlerde, İsrail’in tamamen kontrolü ele geçirdiği yerlerde başta Osmanlı mimarisi olmak üzere diğer eserler ya yok edilmiş ya da amacı dışında kullanılmaya başlanmış. Yafa sahilinde Akdeniz’e bakan bir Bektaşi Tekkesi vardı. Bu tekke şimdi bar-gazino olarak kullanılıyordu. Bu manzarayı görünce gözlerimden yaş geldiydi.
Çok Sonraları Orta Anadolu'dan Karadeniz'e doğru bir yolculuk yaptığımda bazı şehirlerimizde tarihi eserler İslam medeniyetinin ruhuna aykırı bir şekilde kafeler- eğlence mekânlarına dönüştürdüğünü görmüştüm. Bu eserlerin başında medreseler geliyordu. Hanlar, kervansaraylar; otel ve eğlence mekânlarına dönüştürülmüştür.
Bir örnek vereyim, Sivas’ta Buruciye Medresesi… Büyük Selçuklu Veziri Muzafferüddin Burucirdi tarafından yaptırılan bu mekânda, büyük âlimlerin yetişmesine vesile olmuştur. Bu medresede olan bitenleri ve eğlence mekânını görünce artık ağlamıyordum. Sadece içim cız etmişti.
Buruciye medresesi gibi onlarca tarihî yapı bu şekilde işgale uğramışlardı. Hadi Kudüs’ü Yafa’yı anladık. Orası İsrail işgali altında. Ya bize ne oluyor? Bu kutsal duvarların ayakta kalması için bizim buraları aslına uygun kullanmamız gerekmez mi? Diriliş felsefesi diriliş mimarisine merdiven dayaması lazımdır ki kutsal emanet olan, cami, medrese, kervansaraya ve diğer yapılar ayakta kalabilsin.
Günümüzde yazarı, aydını ötekileştiren bir zihniyetle karşı karşıyayız. Diriliş mimarisinden yoksun atalet mimarisine sığınmış adeta bir mirasyedi insanları andıran hep atadan kalan mimariyle övünen bir kitle var karşımızda. Bu kitle tarihi eserlerin otel yapılmasına, yıkılmasına, eğlence mekânlarına dönüştürülmesine ses çıkarmazlar. Hatta bunların gizli ajandalarında bu tarihi mekânları turistik bir çehreye dönüştürülmesiyle ilgili projeleri de vardır.
Bu gün İstanbul’da tarihî yarımadadan kovulan insanların Kudüs’te evlerinden edilen insanlardan ne farkı vardır. Bugün Süleymaniye, buruk bir hüzün yaşıyor. Memleketin hepisi Müslüman ama Süleymaniye’ye gelen yok. Süleymaniye gibi Beyazıt, Sultan Ahmet, Nur Osmaniye hep aynı kaderi paylaşıyor.
Eskiden ecdad, Süleymaniye Camiini, külliyesiyle tam bir Müslüman mahallesi merkezinde kurmuştu. Ki Müslüman Mahallesi mutlaka bir Cami etrafında teşekkül ederdi. Yani merkezde bir cami vardı. Merkeze camiiyi koyan ecdad kimse komşusunun önünü kesmeyecek şekilde ev yapıyordu. Yine kimse komşusunun güneşini kesmezdi. Kimse komşusunun havalanmasını da kesmiyordu. İşte bizim böyle bir şehre ihtiyacımız var.