Birlik ve Beraberlik Vakti!
Süper güçler, büyük devletler rakiplerini zayıflatmak,
onlardan gelebilecek tehditleri ortada kaldırmak, pazarlık masalarında avantaj
elde etmek , onları bölmek, parçalamak için birilerini kullanırlar.
Kullanır ve işleri bittiğinde “çöpe” atarlar!
PKK Terör Örgütü, tıpkı başımıza belâ edilen diğer terör
örgütleri gibi bize karşı kullanıldı.
Onbinlerce evlâdımızı katletti, trilyonlarca dolarlık
kaynağımızı tüketti, en kıymetli yıllarımızı yedi, bitirdi.
Terör Örgütü’nün bu
işlevini görebilmesi için, Devlet’in derinliklerine yerleştirilen “darbeciler”e
verilen roller de vardı.
Onlar da Devlet ile Millet’in arasını açacak…
Türlü zulümlerle, Devlet karşıtlığını tırmandıracak…
Nefret iklimi oluşturacak, PKK’nın ve diğer terör
örgütlerinin taban genişletmelerine, güç toplamalarına yol açacaklardı.
Memleketin her alanda dışa bağımlı olması, bağımlılığın
artması için her türlü milli projeye takoz koyacak, memleketi boyunduruktan
kurtaracak dev hamlelere imza atmak için kolları sıvayan memleket sevdalılarını
hedef alacak, ellerindeki medya gücünü kullanarak yıpratacaklardı.
Bu mekanizma, uzun
yıllar boyunca tıkır tıkır işledi.
Bizler de bu mekanizmadaki unsurlarla kendimizce mücadele
etmeye çalıştık.
Tarihimiz boyunca sevgiyle saygıyla bağrımıza bastığımız
kurumlarımızı, kutsallaştırılan bazı kişi ve kavramlar üzerinden milletimizle
karşı karşıya getirmeye uğraşan odakların faaliyetlerini ifşa etme gayretinde
olduk.
Laikliği, Din ve Vicdan Hürriyeti alanının iyice daraltılması, insanımızın temel haklarının elinden alınması
için bir “vasıta” olarak kullanan
çevrelere karşı, kırmadan dökmeden bir şeyler yapmak için çabaladık.
Kırmadan, dökmeden…
Zira…
Bu memleket bütün kurumlarıyla bizim memleketimiz.
Bazı hassas kurumlarımıza sızan ve onlarla milletimizin
arasını açmaya çalışan odaklarla mücadele ederken, o kurumlarımızın temsil
ettiği “manevi” zenginliğe zarar vermemeliydik.
Sap ile samanı birbirine karıştırmamalı, oyuna
gelmemeliydik.
Memleketimizi “mezhepçilik” ve “etnisite” üzerinden bölmek, insanımızı karşı karşıya getirmek
isteyen çevrelerle uğraşırken, kelime ve kavramları çok iyi seçmeliydik.
Her eylemimizde "birlik ve beraberlik" mesajı
olmalıydı.
Yurdu bir baştan bir başa sevgiyle saran “İnanca Saygı ve Düşünceye Özgürlük İçin El
Ele Eylemi”ni bugünkü nesiller pek bilmez.
Bilmez ama biraz geriye bakarak, bu muhteşem eylemdeki asalet, zarafet ve
nezaketi görebilir.
Milyonlarca vatan evlâdının hayatlarını karartan,
memleketimize çok büyük zararlar veren “faşist” zihniyeti protesto ederken ve
haklarını talep ederken kullandıkları vasıtalar, ellerindeki karanfiller ve yüzlerindeki mânâlı
tebessümdü o insanların.
Bu hep böyle oldu.
Hak ve özgürlük mücadelesi verildi, söylenmesi gereken her
şey söylendi, hukukun bütün imkânlarından istifade edildi, zulme karşı çıkıldı…
Ve o süreç boyunca “asil duruşu”, “nezaketi, zarafeti” elden
bırakmayanlar, gün geldi haklarına büyük ölçüde kavuştu.
Bu bir hak arama yöntemi.
Nezaketle, zarafetle, kırmadan dökmeden mücadele…
Bir de, kendilerince hak olarak gördükleri sonuçları elde
edebilmek için dışarıyla işbirliği yapanlar, şiddeti-terörü yöntem olarak
kullananlar…
Her yere nefret tohumları ekenler var…
Terör örgütleri ile vesayet odakları...
Türkiye, bu ikisinden çok çekti.
Dış güçlerin aparatı
terör örgütlerinin ve darbeci zihniyetin ülkemize verdiği zararları üst
üste koyar ve bugünkü imkânlarımıza eklerseniz, ortaya “Süper Güç Türkiye” çıkar.
Türkiye, büyük atılımlar yapmasına rağmen, geçmişteki kayıplarından dolayı bugün hâlâ
“Bölgesel Güç.”
Süper Güç de olacak İnşaAllah.
Olmalı, sadece kendisi için değil, tüm dünya için,
insanlığın huzuru için olmalı.
Bu yolda her vatan evlâdına düşen sorumluluklar var…
Dilimize sahip çıkacağız.
Sözümüzün, tavrımızın nerelere gideceğine dikkat edeceğiz.
Oyunlara gelmemek için kılı kırk yaracağız.
Çok tefekkür edip az konuşacağız.
Çok ziyaret edip az rahatsızlık vereceğiz.
Gerçekçi olacağız…
İçinde bulunduğumuz coğrafyanın ne kadar zorlu bir coğrafya
olduğunu göz önünde bulundurarak, her türlü saldırıya, sürprize hazırlıklı
olacağız…
Bununla birlikte Anadolu İrfanı’nın her türlü güçlüğü aşmamızı sağlayacak kadar zengin bir
hazine olduğunu bileceğiz.
Anadolu’dan kopmayacağız.
Kendimizden kopmayacağız.
Ailemize sahip çıkacağız.
Kadim, güzelim kelime ve kavramlarımıza sahip çıkacağız.
İçlerinin boşaltılmasına, unutturulmasına müsaade
etmeyeceğiz.
Bu memlekette sadece bizim gibi düşünenlerin yaşamadığını, memleketimize
“ihanet” etmeyen her vatandaşımızın
bizim kadar saygın olduğunu gözden uzak tutmayacağız.
Geçmişte yaptığımız hatalardan ders alacak ama geçmişte de
kalmayacağız…
Allah’ın izniyle.