2023 ve İkinci Yüzyıla Giriş
Bilindiği gibi 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 2023’te ‘’ikinci yüzyıla’’ başlamış olacak. Bu konun içerdiği anlam, geniş bir alana yayılmış ve bir o kadar çeşitli görünüyor ki bir yerden başlasak acaba diğer taraf eksik kalır mı diye insan düşünüyor.
Cumhuriyetin kurulduğu 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde daha
Birinci Cihan Harbinin dumanı tüterken, İkinci Cihan Harbi patlak vermişti. Bu
iki umumi savaşın neticesinde bir tarafta komünizmin temsil ettiği doğu bloku,
diğer tarafta kapitalizmin temsil ettiği batı bloku bulunuyordu.
Türkiye, ilk başta doğu ile batı arasında bir denge
politikası izlemeyi denedi. Ancak dönemin Sovyet Rusya’sı doğuda toprak,
boğazlarda üs talep edince, Türkiye iki blok arasında bir tercihe zorlanmıştı.
Modernleşme çerçevesinde o tarihe kadar gerçekleştirdiği reformlar, NATO’yu
tercih etmesini kolaylaştırmıştı.
Bu bakımdan NATO’ya üye olmak sadece güvenlik açısından değil,
Batılaşma çabalarına da uygundu. Türkiye’nin Batılılaşmak istemesinin temeli,
geri kalmışlığın doğurduğu tehditleri bertaraf etmeye dayanır. Bunu aşmanın
yolu kalkınmaktan, kalkınmanın yolu da kurumların modernleşmesinden geçer. Kısaca
modernleşme hikâyesinin bütün özeti budur.
Burada anahtar durumunda olan modernleşme ve kalkınma kavramlarına
kısaca değinelim. Modernleşme: ’’Gelişmemiş ülkeler daha ileri ve karmaşık
toplumsal ve siyasal örgütlenme kalıplarına doğru geçerlerken meydana gelen
ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel değişme sürecidir.’’(Bernard Crick-İletişim) Kalkınma ise, ‘’gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerdeki durgunluğun yoksulluğa
dönüştürülmesi suretiyle ekonomik ve toplumsal ilerlemenin gerçekleştirilmesini
ifade eder.’’(Henry Bernstein-İletişim)
Tabi burada ‘’kalkınma’’
ve ‘’azgelişmiş’’ kavramlarını
eleştiri süzgecinden geçirilmeden kullanılması doğru değildi. Bu kavramları,
kim ve neden kullandı? Gelişmişliğin ölçüsü neydi? Bu kavramların gelişi güzel
kullanılması hangi kompleksleri yarattı? Bu ve bunun gibi daha pek çok sorular
üzerinde durulabilir ama biz asıl konumuza dönelim.
Türk modernleşme tarihinin en önemli safhalarından biri
III. Selim ve II. Mahmut dönemleridir. İlber Ortaylı ‘’modernleşmek bir tercihten ziyade bir zorunluluktu’’ der. (İ. En
Uzun Yüzyılı) Bu bakımdan Cumhuriyet, Osmanlı döneminde devleti modernleştirmek
için başlayan reform hareketlerinin neticesinden doğmuştur.
Cumhuriyetin birinci yüzyılı darbelerle, vesayetçilerle, koalisyon
hükümetlerin neden olduğu ekonomik ve siyasi bunalımlarla geçmişti. İkinci
yüzyıla girerken, Türkiye büyük ölçüde vesayet odaklarından temizlendi.
Başkanlık sistemiyle koalisyon hükümetlerin neden olduğu siyasi istikrarsızlık
istikrara kavuştu.
Bütün bunlar Erdoğan’ın dirayetli siyasi liderliği
sayesinde oldu. Aklı başında vicdan sahibi hiç kimse bunu inkâr edemez. ABD bu
nedenden dolayı Erdoğan’dan rahatsız ve onu devirmek için çalışacaklarını bizzat
Başkan Biden söylemişti.
Amerika’nın Erdoğan’ın şahsıyla bir problemi yoktur ama temsil
ettiği sosyolojiyle, Türkiye’yi kendi potansiyeline eriştirme çabalarıyla, daha
adil bir dünya tasavvuruyla ciddi problemi vardır.
Bu nedenle ABD başta olmak üzere tüm sömürgeciler, Cumhuriyettin ikinci yüzyılında Erdoğan’ı görmek istemiyor. Emperyalistlerin bu çabalarına asil milletimizin 2023’te nasıl cevap vereceğini hep birlikte göreceğiz!