Ya Herro Ya Merro

0

2016 Çin G20 zirvesi, oldukça ilginç diyaloglara sahne oldu. Farklı gündemlerle toplanan taraflar, değim yerindeyse eteklerindeki taşları döktüler. G20'ye damgasını vuran isim de hiç şüphesiz, kendisiyle görüşmek isteyenlerin adeta sıraya girdiği Sn. Erdoğan'dan başkası değildi. Bir cihetle dünyanın mevcut konjonktüründe Türkiye'nin vereceği mesajlar ve bölge politikaları stratejik önem taşıyordu. Devlet başkanlarının birlikte çektirdikleri fotoğrafta da bunun izlerini görebiliyorduk. Çin'in Devlet Başkanı Şi Cinping ile Vladimir Putin'in arasında yer alan Sn. Erdoğan, bu duruşuyla sanki The Economist'in 2016 kapak resmine "kapak" yapıyordu.

İşte bu zirvede öne çıkan en çarpıcı görüşmelerden biri de, malumunuz Türk ve Amerikan heyetleri arasında icra edildi. Hani Obama'nın amiyane tabirle "Münbiç'teki PYD'liler çekildi" kolpasına karşı Sn. Erdoğan'ın "Öyleyse ÖSO birlikleri Münbiç'e çatışmasız girecek demektir" diye cevap verdiği görüşme. Aslında sadece bu replik bile devletimizin kararlılığını ispat etmeye yetiyordu. Belli ki Türkiye, bir an önce El Bab ve Münbiç'i bitirmek niyetindeydi. O toplantıda "Pabucun pahalı" olduğunu gören ABD'nin, Rakka'da beraber çalışalım mealindeki söylemi ise ilginçti. Acaba ABD, Türkiye'nin bir planı olduğunu ve planın içindeymiş gibi davranarak bunu bozabileceğini mi hesap ediyordu?

Niyet okuma çabasında değiliz muhakkak. Kimin ne düşündüğünü nereden bilecektik? Lakin dönüş yolunda Sn. Erdoğan, Obama'nın Rakka teklifini aktardıktan sonra Musul mevzusunu da buna eklemesi, düşüncemizi doğrular nitelikteydi. Yani Sn. Cumhurbaşkanımız "DAEŞ'i Rakka'dan temizlemekte samiminseniz, o zaman buyurun Musul'u da temizleyelim" demek istiyordu. Teşbihte hata olmasın ama bu, tam manasıyla "restine rest" demekti. Zaten o günden sonra ABD yetkililerinin garip beyanatları, bizim bu tezimizi doğruluyor ve gerçekte neyin peşinde olduklarını deşifre ediyordu. Mesela ABD Büyükelçisi John Bass'ın "ülkesindeki sorunlarla Iraklıların ilgilenmesini, olası bir operasyonun tutarlı olması gerektiğine inandığını ve Musul'da belirgin bir Türk askeri varlığı beklemediğini" söylemesi gibi.

Anlayacağınız Suriye ve Irak ta bir PKK/PYD devleti isteyenler, devletimizin bölgeye inmesine kesinlikle taraftar değildiler. Fakat devletimizin gerçekleştirdiği Cerablus operasyonu ile ok yaydan çıkmıştı bir kere. Bu sefer de olayın içerisinde aktör olmaya yelteniyorlardı açıkça. En trajiği de PKK/PYD lilerin, kendilerine vaat edilen otonom devletle abad olacaklarını sanmalarıydı. Tarihten hiç ders almayan bu teröristler, belli ki Mahabad Kürt Cumhuriyetinin akıbetinden de haberi yoktu. Siyonist odaklarca bu güne dek hep kandırılan ve oluk gibi kanı dökülen bu güruhun, aynı son için şeytanla iş birliği yapmasına ise diyecek bir şey yoktu. Çünkü Siyonistler bu toprakları onlara da bırakmayacak kadar değerli görmekteydi.

Bu bağlamda uluslararası platformlarda küresel odakların kullandığı sihirli cümlelere kesinlikle aldanılmamalıdır. Kaldı ki DAEŞ denen örgütün ne adına peyda edildiği de, çözüm sürecinin ne için sabote edildiği de, PKK/PYD' nin sahaya hangi amaçla sürüldüğü de ve hatta 15 Temmuz girişiminin sebepleri de böylece ortaya çıkmıştır. Realitede ise sahada ABD güdümlü bir küresel çeteyle mücadele ettiğimiz aşikardır. Baksanıza; on bin km uzaktan PKK/PYD ye desteğini açıkça deklare edenler, teröre destek veren belediyelere kayyım atanmasına bile "kaygılıyız" mesajı göndermekten çekinmiyorlardı.

Alfabedeki tüm harfleri bir araya getiren terör örgütlerinin, bu süreçte sivil direniş çağrıları yapması sakın moralinizi bozmasın. Zira bunlara en güzel cevabı Sn. Cumhurbaşkanınız, darbe girişiminde hayatını kaybedenler için Beştepe'de düzenlenen anma töreninde ''Suriye'de, Irak'ta, Libya'da oynanan oyunu da bozacağız. Dünyanın her yerinde oynanan oyunları da bozacağız" nidasıyla vermişti.

Unutmayın 15 Temmuzda birliğini tanzim eden bu millet, bahsettiğimiz tarihi maça 10-0 önde başlıyor. Gerisini onlar düşünsün. Bilmem anlatabildim mi?

Vesselam