Bir ülkenin temel taşı hukukun üstünlüğü ve yargının tarafsız adalet dağıtma iradesidir. Türkiye son yıllarda bu alanda tarihi reformlara imza atarken yargı bağımsızlığı tartışmaları da kaçınılmaz olarak gündeme geldi. Ancak bu tartışmalar bazen siyasi spekülasyonlara dönüşebiliyor. Oysa hükümetin öncülüğünde başlatılan Yargı Reformu Strateji Belgesi ve dijital adalet hamleleri toplumun adalet duygusunu güçlendirmek için somut adımlar olarak karşımızda duruyor.

Yargı bağımsızlığı devletimizin bekası için olmazsa olmaz. Nitekim 2019’da hayata geçirilen reform paketiyle mahkemelerin karar süreçleri daha şeffaf hale getirildi. Örneğin e-Duruşma ve e-Bildirim sistemleri sayesinde vatandaşlar davalarını telefonlarından takip edebiliyor. Adalet Bakanlığı’nın 2023 verilerine göre davalarda ortalama çözüm süresi %18 kısaldı. Bu hukuk devleti hedefinde kat edilen mesafenin en net göstergesi.

Elbette demokrasilerde eleştiri ve tartışma esastır. Ancak bazı çevrelerin yargı kararlarını "siyasallaşma" iddialarıyla sorgulaması toplumsal huzuru zedeleyen bir noktaya varabiliyor. Gezi Davası sürecinde olduğu gibi kararların hukuki gerekçeleri detaylıca açıklandığında dahi "siyasi angajman" söylemleri öne çıkabiliyor. Oysa Yargıtay’ın son dönemde verdiği birçok karar Anayasa’nın 138. maddesi uyarınca "hâkimlerin vicdani kanaatlerine" dayandığını gösterdi. Örneğin 2022’deki bir temyiz kararında Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun "delil yetersizliği" gerekçesiyle bozma kararı vermesi yargının hukukun evrensel ilkelerine bağlılığının somut bir kanıtı.

Hükümetin yargı bağımsızlığına verdiği önem söylemlerle sınırlı değil. Adalet Sarayları’nın modernleştirilmesi hâkim ve savcıların uzmanlık eğitimleri ve alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizmaları gibi projeler adaletin daha erişilebilir olmasını sağlıyor. Ayrıca Avrupa Birliği ile uyum sürecinde yargıda insan hakları standartlarının yükseltilmesi için çalışmalar titizlikle sürdürülüyor. Öyle ki Türkiye Dünya Adalet Projesi 2023 raporunda "yargıya erişim" kategorisinde 10 sıra birden yükseldi.

Toplumsal barış için yargıya duyulan güven kritik. Medyada zaman zaman "siyasi baskı" iddiaları gündeme gelse de Anayasa Mahkemesi’nin son kararları bu iddiaları çürütüyor. Örneğin 2023’teki bir bireysel başvuruda mahkemenin "ifade özgürlüğü" lehine verdiği karar hukuk devleti ilkesinin ne denli içselleştirildiğini gösterdi. Unutmamak gerekir ki suçsuzluk karinesi adaletin olmazsa olmazı. Son dönemde Savcılık İnisiyatifi ile başlatılan "delil toplama standartlarının" iyileştirilmesi de bu anlayışın bir yansıması.

Çözüm birlikte çalışmakta. Yargı bağımsızlığı siyasi kavgaların değil milli birliğin konusu. Hükümetin bu alandaki çabaları toplumun desteğiyle birleştiğinde Türkiye hukuk devleti standartlarını daha da ileri taşıyacak. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın geçen ay yaptığı "Adalet toplumun ortak vicdanıdır" açıklaması bu hedefin ne denli benimsendiğini gösteriyor.

Gelgelelim sözün özüne,adalet mülkün temelidir. Bu temeli sağlamlaştırmak için yargının bağımsızlığını korumak hepimizin ortak sorumluluğu. Unutmayalım ki hukuk devleti yalnızca kanunlarla değil toplumun "adil olana" duyduğu inançla ayakta durur. Devlet ve yargı toplumun güvenini hak eden kutsal mekanizmalardır. Bu güveni sarsmamak için ülke olarak gereken neyse tereddütsüz yerine getirmeliyiz. Çünkü inançla korunan adalet milleti bir arada tutan en güçlü bağdır…