Urfa Topraklarını, Harran ovasını… Gelip bir görün; Tarlaların, arazilerin üstüne dikilen kaçak fabrikaları, kaçak villa sitelerini, her tarlaya dikilen evlerle birbiriyle birleşen köyleri.
Göz göre göre yapılıyor. Milyonlar harcanıyor, milli servet çöpe atılıyor. Durumun vahametini gören idare ne yapıyor? Akıl başa gelince, yapılanlara ulaşımı engellemek için ilkel köprüleri kaldırıyor. Bu saatten sonra yıksanız ne olacak. Toprağı nasıl eski haline getireceksiniz.
Toprak koruma kanununu niye uygulamıyorsunuz? Akıl ya kaçarken ya su içerken başa gelirmiş, -öyle mi deniliyordu- bilmiyorum. Yaparken neredeydiniz? Tarım alanları katledilirken niye ses çıkarmadınız. Bu kadar mı muhtacız 3-5 oya? Makam koltuklarına… Kimi, niye, ne için pışpışlıyoruz?
Göz yumarak, en başta o yapıları, tesisleri dikenlere zulüm ediyorsunuz. Onlara kötülük yapıyorsunuz. İnsanlar doğru yaptıklarını sanıyorlar, ses çıkaran yok diye doğru yatırımlara yönlendirilecek sermayeyi çöpe atıyorlar. Kayıtsız işyerleri. Ruhsatsız inşaatlar. Sigortasız çalışanlar. Resmi hiçbir haktan, teşvikten yararlanamayan fabrikalar. Depolar, ödenmeyen vergiler. Bu topraklar, bu ova sulansın diye, barajlar, tüneller inşa edildi. Ülke insanı iki nesil yüksek enflasyona talim oldu. Zamanın yöneticileri 3 liraya yapılacak projeyi 10 liraya mal etti yine de ya sabır çekti Anadolu insanı.
GAP’la Ülke çağ atlayacak denildi. İnandık, şarkılar söyledik. Sulanan topraklar, ülkeyi geç, dünyayı doyuracaktı. Şimdi üzerindekiler aç karnını doyuramıyor. Hala Urfa ekonomik olarak en gerilerde… Toprakları sularken Kafaları sulamayı akıl edemedik. Bu yatırım bu ellere mi bırakılacak diye kimse akıl edemedi, kafa yormadı.
TARLALAR BATAKLIK OLDU
Arabayı bile ehliyetsiz sürücüye kullandırmayan sistem, milyarlarca dolar harcadığı bölgeye nasıl tarım yapılır, nasıl toprağın kıymeti bilinir diye eğitim vermedi, yol göstermedi. Her tarla bir köy olurken hiçbir yönetici kılını kıpırdatmadı. Tarlalar vahşi sulamadan bataklık hale gelirken, barajdan gelen suyun yarısı çamur olarak Suriye’ye giderken kimsenin umurunda olmadı. Kimse devlet otoritesini, kuralı, düzeni, kullanma kılavuzunu göstermedi. Kurumları bu iş için personelle doldurduk. Sosyal medya takibinden vatandaşı takip edemez haldeler. Demokrasi var ya… Serbest ekonomi modeli işte tam bize göre, biçilmiş kaftanız.
Bundan 50 yıl önce 1617 sayılı kanun vardı. Devlet, “Toprağı işletemezsen, yeterli verim alamazsan Toprak tarım reform kanununa dayanarak kamulaştırıp elinden alıp başka kullanıcıya veririm” diyordu. Aynen Osmanlının Tımar sistemiyle yaptığı gibi.… Yerelde onlarca yazı yazdık. Boş… Fıstıklıklar, tarlalar, parsel parsel satılıp üzerlerine görgüsüzce, kullanışsız koca koca evler villalar dikiliyor. İdareci olarak biz ne yapıyoruz? Elektriğini, suyunu, yolunu yapmakla meşgulüz. Milyarlarca TL’yi ana sulama kanalı yapmak için harcadık. Getirip köylerin ortasından geçirdik. Kaçak evlerle, villalarla dolan köylere suyu bıraksalar tarla bulunmayacak bu gidişle…
GÖZ YUMARAK KÖTÜLÜK EDİYORUZ
Hem kazandığı milyonları tarım arazisine gömen, ev yapan insanlara, hem de gelecek nesillere… Rezaleti görmeye başladık ya… Her gün toplantı yaparız artık, bu duruma nasıl çözüm bulacağız diye… Bulunacak çözüm belli: “Para cezası verelim ortada olanı legalleştirelim, resmileştirelim” diyeceğiz.
Tarım alanlarına, evle dolan fıstık bahçelerine imar planı yapalım, küçük parsellere izin verelim hem belediyelerimiz para kazansın hem de tüm resmi kurumlar ve yöneticileri olarak bizde paçayı sıyıralım… En büyük milli servet olan tarım alanları katledilirken siz ne yapıyordunuz diye bir gün adli makamlar bizden hesap sormasın. Var mı ötesi?
Kızmayın, kendinizi koltuklardan soyutlayıp çıkıp gezin. Ovayı, köyleri, ilçeleri görün, dikili tarım arazilerini, altın değerindeki Harran Ovasını. Bu yazıya rahmet okutacak cümleler kurarsınız… Bu barajlara, tünellere, kanallara, tesislere yatan parayı tüm ülke cebinden harcadı. Belki Urfalının çok umurunda olmaz, olmadığını yaptıklarıyla belli ediyor zaten. Ne emeği, ne insanı, ne memleketi kimse sahiplenmiyor. Ölü toprağı serpilmiş, başlar kumda, mideler iftar davetlerinde…