Antik Atina’da bir öğrenci, hocasına “İyi nedir?” diye sorduğunda cevap için yıllarca beklemeyi göze alırdı. Bugünse İstanbul’da bir lise öğrencisi, aynı soruyu Google’a yazıyor ve 0.48 saniyede 18 milyon sonuçla karşılaşıyor. Platon’un mağara alegorisi artık 4K ekranlarda: Gölgeler daha parlak, zincirler daha renkli, sorgulama ihtiyacı ise bir “sonraki bölüm” düğmesi kadar kırılgan.
Geçen yıl yayınlanan bir yerli dizide “ruh eşi” kavramı, miras kavgasına dönüştürüldü. Senaryoda Sokrates’in “Kendini bil!” çağrısı, karakterlerin sosyal medya hesaplarını büyütme telaşına indirgendi. Türkiye’deki dijital platformlar felsefeyi reyting malzemesine çevirirken, Nietzsche’nin “Tanrı öldü” sözü, bir dizide “Aşk bitti!” repliğiyle tüketiliyor. İzleyici derinlik değil, dopamin peşinde.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2022 verilerine göre, 15-24 yaş grubunun %58’i günde ortalama 3 saatini dijital platformlarda içerik izleyerek geçiriyor. Bu sürenin yalnızca %1’i belgesel ve eğitim içeriklerine ayrılıyor. Platon’un idealar teorisi, TRT arşivindeki akademik programlar yerine bir sosyal medya fenomeninin 60 saniyelik videosunda özetleniyor. Üstelik “İdealar Dünyası” lüks bir tatil köyüyle eşleştiriliyor.
Antik Yunan’da agoralar sorgulamanın kalbiydi. Bugünse Twitter’ın trend başlıkları, #Felsefe etiketi altında popüler kültür tartışmalarıyla doluyor. Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin %40’ı, Platon’u “dizilerde geçen bir karakter” olarak tanımlarken, %35’i felsefeyi “dizi repliklerinden” öğrendiğini belirtiyor. Üniversite kantininde duyulan bir diyalog çağın trajedisini özetliyor: “Descartes ‘Düşünüyorum öyleyse varım’ demiş. Tam bir Instagram bio’su!”
Sosyal medyada “Stoacılık Rehberi” başlıklı 45 saniyelik videolar 2 milyon etkileşim topluyor. Marcus Aurelius’un Düşünceler’i, bir yaşam koçunun motivasyon cümlelerine indirgeniyor. TikTok’ta #Felsefe etiketi altında paylaşılan videoların %70’i, filozofların sözlerini popüler şarkılar eşliğinde sunuyor. Türkiye’de NFT pazarı büyürken “Dijital Mevlana” temalı avatar’lar, tasavvufun özünü sanal bir yatırım aracına dönüştürüyor.
Dijital çağın en büyük paradoksunu Anadolu’nun sessiz köylerinde görmek mümkün. Eskişehir’de bir grup üniversiteli, her hafta bir felsefi metni mum ışığında okuyor. İzmir’de bir kafe, Wi-Fi şifresi vermeyerek Sartre’ın Bulantı’sını okumaya teşvik ediyor. Bu küçük direniş odakları, dijital fırtınada hakikatin soluk ışığını koruyor. Platon’un Phaedrus’ta uyardığı gibi: “Yazı hafızayı zayıflatır.” Bugünse TikTok, düşünme yetimizi 15 saniyelik parçalara bölüyor.
Son söz yerine bir Türkiye gerçeği, Milattan önce 399’da Sokrates, baldıran zehrini içmeden önce “Sorgulanmamış hayat yaşanmaz” demişti. Bugün olsaydı, Kadıköy’deki bir kafede telefonundan gözünü ayırmayan gençlere dönüp şunu sorardı: “Tıklanmamış bir hayat, algoritmalar için değersiz mi?”
İşte dijital çağın Türkiye’deki yansıması: Hakikat, bir “geç” butonunun gölgesinde. Platonik aşkın son kalesi, belki de suskunluğu reddeden bir avuç insanın yüreğinde ayakta kalacak. Çünkü gerçek felsefe, ekran parlaklığında değil Anadolu’nun loş ve gerçekçi hanelerinde doğar.