Kütüphaneler Bizi Çağırıyor

Kütüphaneler Bizi Çağırıyor


Kütüphaneler genel müdürlüğünün şu mottosu hoşuma gitti doğrusu. “Kütüphaneler Bizi Çağırıyor.” Medeniyetin temelinde kitap vardır. Beytü’l-Hikme’nin aydınlığı, Kurtuba’nın yüksek kültürü, Süleymaniye’nin mürekkebi, İskenderiye’den yayılan ışık... Bu ışık çağlar boyunca kitaplardan yayıldı ve tüm insanlığı aydınlattı.

Kütüphaneler, insanlığın ortak aklını ve hafızasını koruyan medeniyetin ana sütunları haline geldi. Bugün kütüphanelerimizin başlıca hamisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’dır. Bu köklü kurum, kadim kültür geleneğimizden beslenerek kütüphanelerin geleceğini şekillendirmeye devam ediyor. Kütüphaneler yalnızca bilgiye değil; edebiyata, sanata, kültüre ve yaratıcılığa açılan kapılardır. Her yıl Kütüphane Haftası, farklı ve yenilikçi bir tema etrafında kutlanmaktadır. 2024 yılı teması “Sürdürülebilirlik ve Savunuculuk” idi.

Sürdürülebilirlik yeni bir kavram gibi görünse de sözlüklerdeki tanımı oldukça anlamlıdır: “Mevcut ve gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılamak üzere doğal kaynakların verimli ve dengeli bir şekilde kullanılması.” Bu kavram; çevresel, ekonomik ve sosyal boyutları bir araya getirerek kaynakları etkin bir biçimde yönetmeyi ve doğal dengeyi korumayı hedefler. 2025 yılına geldiğimizde ise, bu yılın teması “Üreten Kütüphaneler” olarak belirlendi. Bu tema, kütüphanelerin artık yalnızca bilgi arşivleri değil; çağın ruhunu yakalayan, öğrenmeyi ve üretmeyi teşvik eden dinamik merkezler haline geldiğini vurgulamaktadır.

Biz yazarlar –daha doğrusu, birer okur olarak– bu temayı son derece önemli buluyoruz. Ülkemizde üniversitelerde akademik kütüphaneler, belediyelerin ve özel idarelerin kütüphaneleri, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okul kütüphaneleri mevcuttur. Ancak “kütüphane” denildiğinde akla gelen ilk yer, halk kütüphaneleridir. Bugün, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı kütüphaneler hem içerik hem işlev açısından oldukça zengindir. Bakanlığın himayesinde açılmış tematik kütüphaneler arasında Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi, en somut örneklerden biridir. Bu kütüphanede yazarın mektuplarından kitaplarına kadar pek çok kıymetli eşya sergilenmektedir.

Bu tür tematik kütüphanelerde sadece kitaplar değil; konferanslar, sergiler, söyleşiler ve yazarlık atölyeleriyle zengin bir kültürel atmosfer sunulmaktadır. Ülke genelinde Edebiyat Müze Kütüphaneleri haritasına baktığımızda şunları görürüz:

Ülkemizde ilk edebiyat müze kütüphaneleri 2011 yılında açılmıştır. Bu yıl içerisinde Ankara’da Mehmet Akif Ersoy, Adana’da Karacaoğlan, Diyarbakır’da Ahmet Arif ve İstanbul’da Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphaneleri hizmete girmiştir. Bu açılışlar, edebiyatımızın önemli isimlerini merkez alarak kültürel belleğimizin yaşatılması yönünde atılan güçlü adımlar olmuştur. Takip eden yıllarda bu halka genişlemeye devam etmiştir; 2012 yılında Erzurum’da Erzurumlu Emrah Edebiyat Müze Kütüphanesi, 2013 yılında Kütahya’da Evliya Çelebi Edebiyat Müze Kütüphanesi kurulmuştur. 2018 yılında Trabzon’da açılan Muhibbi Edebiyat Müze Kütüphanesi ise Osmanlı’nın divan şiiri geleneğini yaşatma adına önemli bir durak olmuştur. Son olarak 2021 yılında İzmir ve Hatay’da kurulan müze kütüphaneleriyle birlikte bu kültürel ağ daha da zenginleşmiştir. Her biri kendi coğrafyasının edebi hafızasını yaşatma ve yeni nesillere aktarma görevini üstlenen bu müze kütüphaneler, aynı zamanda şehirlerin ruhunu edebiyatla bütünleştiren sembol yapılar haline gelmiştir.

Bazı şehirlerde ise bürokratik engeller nedeniyle müze kütüphaneleri resmiyet kazanamadan vakıf kütüphaneciliği çatısı altında devam ettirildi. Bu şehirlerden biri de Şanlıurfa’ydı.

2005–2015 yılları arasında Şanlıurfa’da iki edebiyat müze kütüphanesinin kurulması için çalışmalar yürütüldü. Fakir de bu çalışmaların içinde yer aldı. Bunlardan ilki M. Akif İnan Edebiyat Müze Kütüphanesi, ikincisi ise Prof. Dr. Abdülkadir Karahan Müze Kütüphanesi idi. Ancak çeşitli bürokratik ve siyasi engeller sebebiyle bu iki kurum, Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde resmiyet kazanamadı.

Abdülkadir Karahan Kütüphanesi o dönemde Özel İdare’ye bağlıydı. Kültür Bakanlığı ile yazışmalar yapıldı. Kütüphane, park içinde kaçak bir yapı olarak inşa edilmişti ve tapusu yoktu. Büyük emeklerle tapusu çıkarıldı. Milli Emlak yetkilileri kütüphaneyi gezdi ve “kütüphane olarak kullanılması şartıyla” Özel İdare’ye devretti. Daha sonra bu alan Büyükşehir Belediyesi’ne geçti.

Bugün yazar olarak “üreten kütüphaneler” temasını önemli bulduğumuzu söylüyoruz ama kütüphane yöneticiliği yaptığımız dönemde yaşadığımız maceralar da aklımıza geliyor.

Kütüphanelerden nasıl üretken bir şekilde faydalanabiliriz?

Ben şahsen, en son taçkıran (pandemi) döneminde bu kütüphaneye gelmiştim. Birçok edebiyat dergisine aboneyim. Ancak o dönemde kargolar çalışmadığı için dergilere ulaşamamıştım. Bir gün rahmetli yazar Asım Gültekin ile sohbet ederken bana şöyle demişti: “Senin bulunduğun şehirde halk kütüphanesi var mı?” “Var,” dedim. “O zaman hemen git. Şimdi oradaki edebiyat dergileri kapı önünde yığılmıştır. Al, oku, eve götür, sonra geri getir.”

O günün tanıklarından biri de kıymetli Ömer Aydın ağabeyimizdi. Her hafta üçümüz bir sosyal platform üzerinden sohbet ederdik. Ortak dostumuz ise rahmetli Sezai Karakoç idi. Öğrencilik yıllarında, bizde edebiyat kumaşı olduğunu fark eden Ömer Aydın Ağabey, bizi tutup Sezai Karakoç Üstad’ın Nuruosmaniye Camii yakınındaki Diriliş Yayınevi’ne götürmüştü. Üretmen Han’ın üst katındaydı orası. Orada kimler yoktu ki... Üstatla konuşanlar arasında Mustafa Ruhi Şirin, Şakir Diclehan ve bizim yaşlarda genç bir arkadaş vardı: Asım Gültekin.

Asım Gültekin, birçok derginin kurucusuydu. Hatta evlilik davetiyesini bile dergi formatında bastırmıştı. Bugün Urfa’dan birkaç arkadaşla birlikte çıkardığımız derginin hazırlığında Asım Gültekin’in hatıralarından ilham aldım.