İyiler, tarih boyunca sahip oldukları “güzel ahlak” sayesinde kötülere karşı direnmiş, kötülüklerle mücadele edip zafer kazanmıştır.
Hazret-i Âdem’le başlayan, kıyamete kadar devam edecek olan ve sürekliliği bulunan bir mücadele vardır: Bu müsademe, hak ile batılın, iman ile küfrün, iyi ile kötünün ve aydınlık ile karanlığın çetin mücadelesidir. Günümüzde tezahürlerini herkesin rahatlıkla gördüğü bu amansız çatışmanın bir kefesinde katiller, zalimler, soykırımcılar var. Öbür tarafta ise mazlumlar, masumlar ve mağdurlar bulunuyor. Bugünlerde değerli yazar Doç. Dr. Mehmet Dinç’in Güzel Ahlak kitabını okuyorum. Kıymetli eserde tam da bu mesele üzerinde duruluyor. Yazarımız, dünyanın tehlikeli gidişatını gözlemliyor ve yaşanan/yaşanacak sıkıntılara karşı çözüm yolları öneriyor. Gelenekle modernlik arasında mukayeseler yapıyor. Bizi hadiseleri anlamaya, meseleleri kavramaya teşvik ediyor. “Ahlak Güçlendirir” başlığı ile kitabı okumaya başlıyoruz. Zaten sayfalar boyunca, baştan sona ‘ahlak’ kavramı üzerinde ilerliyoruz. Bilindiği gibi kâinatın önderi Peygamber Efendimiz, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuştur. Eğitimin sağlam temelinin de ahlak ile güçlendirildiğine işaret eden Dinç, Nurettin Topçu’dan, Fethi Gemuhluoğlu’ndan etkileyici ve sarsıcı cümleler aktarıyor.
PARA NERDE DURMALI?
Akıcı ve sürükleyici bir üsluba sahip olan Mehmet Dinç, toplumumuza yön vermiş abide şahsiyetlerin tavsiyeleriyle zihinlere ve kalplere hitap ediyor. 1980’li yıllarda ziyaret ettiğim merhum büyüğümüz Şeyh Muzaffer Ozak’la alakalı şu satırlar çok hakikatlidir:
“Muzaffer Ozak Efendi bayramda elini öpmeye gelen çocukların cebine para koyar ve ‘Cebinde çok olsun, kalbinde yok olsun.’ dermiş. Ne güzel bir dilek, ne sağlam bir hedef. Para kalbe girmemeli, çünkü onun yeri orası değil, ona orada ihtiyaç yoktur. Nitekim eskiler gömleklerinin göğüs cebine para koymazlarmış, sembolik bir adım. O cebe radyasyondan dolayı cep telefonu koymadığımız gibi paranın da bir ‘radyasyon’u var, belki kalbe girer, aman girmesin!”
DOST SEÇMEK
Kitapta rehber sözler, uyarıcı kelamlar, hakikatli ifadeler çok. “Ahlakı koruyabilmek, muhafaza edebilmek için ahlaklı insanlarla beraber olmak da çok önemlidir.” Deniliyor mesela. Büyüklerimiz de “önce refik, sonra tarik” buyurmamış mıydı? Yani önce yol arkadaşı seçeceksin, ardından onunla birlikte yola koyulacaksın. Yûnus Emre’nin “Erenlerin sohbeti ele giresi değil/Sohbete kavuşanlar mahrum kalası değil” mısralarıyla yol arkadaşlığının tahkim edilmesi gerektiğini hatırlatan yazar, ahlaksızlığın bir fitne olduğunu ve bundan uzak durulmasını gerektiğini söyler. Okuyalım: “Ahlaksızlık hastalıktır, zayıflatır. Aklımızda kalması gereken güzel bir söz var; ‘Bir insan için her yol yürünebilir olduysa o insan kaybolmuştur.’ Her yola girilmez, her iş yapılmaz, her insanla konuşulmaz, herkesle ilişki kurulmaz. İnsanın bazı sınırlara ve duruşlara sahip olması gerekir. Diğer türlü ne yapacağını şaşırmış hâlde oraya buraya savrulur gider.”
Güzel Ahlak’ta ahlak ve fazilet örnekleri müstesna şahsiyetlerin davranış şekilleri, okuyucuya müşahhas hâlleriyle sunulur. “Dostluk” kavramı üzerinde uzun uzun durulur. Nuri Pakdil’in Fethi Gemuhluoğlu’na adadığı Bağlanma kitabına temas edilir. Dostluk mefhumun hakkını, tavrı, davranışı ve bilhassa derinlikli sohbetleriyle aktaran Fethi Gemuhluoğlu’nun bir ‘dostluk tarifi’ vardır ki, gönüllere seza… Defalarca okunsa yeridir, zira Hazret-i Ebubekir’in Hazret-i Peygambere gösterdiği fedakârlık, hürmet, muhabbet ile sadakatte ulaştığı zirveyi bize şöyle gösteriyor: “Dost ol kişidir ki yâr-ı gârdır. Kucağında mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebû Bekir’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.”
Güzel Ahlak’ta kalbimizi onaracak, huylarımızı güzelleştirecek, davranışlarımızı iyileştirecek daha pek çok mesel var. Okumak gerek.
Sanat ve edebiyatta da bazı müzmin, hırçın ve huysuz muhalifler var. Sürekli olarak şiirin bittiğini söyler dururlar. Onlara şunu demek isterim: “Efendiler, büyük şairimiz Yahya Kemal de ‘Şiir benimle bitti.’ demişti. Ama bakın ondan sonra ne kadar çok iyi şairimiz yaşadı, yetişti ve eser verdi. Demek ki insan yaşadığı sürece fikir de zinhar tükenmez, şiir de asla bitmez. Aman ha, karamsar olmamalı, ümitsizlik girdabına düşmemeliyiz.”
KARADAĞ’IN ŞİİRİ
Savaş Bitmeden Ölmeliyim, Yunus Karadağ’ın şiirlerinden oluşuyor. Yalın, samimi, sade ve rahat okunan güzel şiirler. Şairimizin beş yıl önce yayımlanan Gökyüzü Koşarken kitabından sonra ikinci edebî çalışması. Kitabı elimize aldığımızda daha ilk şiiri “Naat” ile içimizi ısıtıyor, yüreğimize ferahlık katıyor: “Bıçaklara bakarak geçen/sana âşık bir çocukluğum var/bir gün büyüsem, serçe sesi olsam/seni söylesem durmadan/Reddetmek deyince/sen geliyorsun aklıma/güneş deyince sen, ay deyince sen/ne güzel konuşmak senden/Seni görünce/birden bir çocuğa dönen güneş/dağlar parmak uçlarında seni görünce/ay doluyor saçlarına denizi” Mistik bakış, bizi alıp bambaşka ummanlara taşıyor, geniş iklimlere, engin ufuklara doğru kanatlandırıyor: “Seni düşünmek/beni nasıl heyecanlandırıyor/neden yaşadığımı hatırlıyorum/bir daha bir daha inanıyorum Allah’a”
Hayal Kırıklıkları Atlası, Kenan Bölükbaşı’nın romanı. Arka kapak yazısı şöyle: “O geçmek bilmeyen anda bakışları yerdeki su birikintisine takıldı. Orada sanki bir kuş gözlerine bakıyordu. Artık etrafı duymaz olmuştu. Darbeyi aldığı anda gözünün önünde bir şimşek çaktı, arkaya doğru hızla savrulup düştü. Bu vuruşla birlikte saatlerdir süren hengâme, fazla şişirilmiş bir balonun patlayıp sönmesi misali yitiverdi. Çocuk cezasını çekti, baba paralarına kavuştu, oyuncular performanslarının, seyirciler bekleyişlerinin karşılığını aldı. Herkes sıkıcı, tekdüze hayatına döndü, babanın tokadı savururken, üzerine bastığı kuş da artık görünmez oldu.” Her üç kitap da usta edebiyatçı İbrahim Tenekeci’nin Genel Yayın Yönetmeni olduğu seçkin yayınevlerimizden Muhit Kitap’tan okuyuculara ulaştı.
SİNEMA GERÇEĞİ
Sadık Yalsızuçanlar aziz ve kadim dostumdur. Bizim camiada sinema üzerine düşünen ve yazan müstesna kalem erbabındandır. Dünyanın Orta Yeri Sinema kitabında, insan, rüya, hakikat, inanç ilişkileri üzerinde adamakıllı duruyor ve bizi nefis bir yolculuğa davet ediyor. Kitapta rüya ile hakikat arasında köprü kuran, “sinemaya ibret için” giden Bediüzzaman Said Nursî’den “Bir Derviş Sinemacı: Andrei Tarkovski”ye, Necip Fazıl’dan Ayşe Şasa’ya çok farklı dönemlerde ve değişik muhitlerde yaşamış olan, sinemaya alakası/aşinası, hatta iptilası olan kişilerin hâlleri, hatıraları ve kelamları önümüzden geçip duruyor. Tabii Yeşilçam’da usta yönetmenleri Metin Erksan, Lütfü Akat, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz, Yücel Çakmaklı, Mesut Uçakan, Ömer Kavur ve diğer yönetmenlerden de sıklıkla söz ediliyor. Yalsızuçanlar, sinemayı seven ve okuyucusuna da sevdiren bir sanat adamıdır. Onun bu yoğun ilgisinin temelinde babasının sinema işletmecisi olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Eser boyunca Risale-i Nurlar’dan seçilen bazı paragraflar konumuzu ve önümüzü aydınlatıyor. Necip Fazıl’ın tiyatro eserleri ve senaryoları üzerinde etraflıca düşünülüyor. Bilhassa “Şairler Sultanı”nın Bir Adam Yaratmak ve Reis Bey şaheserleri üzerinde duruluyor. “Millî Sinema Hareketi”ne geniş bir alan açılıyor kitapta. Sadık Yalsızuçanlar, Dünyanın Orta Yeri Sinema kitabında yer alan “Doğu-Batı Arasına Sinema” bölümüne, hatıralarla yüklü şu satırlarla başlıyor: “Bu yazılara kaynaklık eden anılar ve acılar, merhum babamın -ki adı Abdurrahman idi. Mezarımı Taştan Oyun/Abdo filmini Ankara Sineması’nda altı ay kapalı gişe oynattığında herkes Abdo diye çağırmaya başlamıştı, bir sinema tutkunu, bir geçmiş zaman hayaliydi o- işlettiği kışlık ve yazlık sinemalarda seyrettiğim yüzlerce filmden süzülüp gelmişti. Beş altı yaşlarımdan itibaren on üç on dört yıl boyunca hemen her akşam sinema denilen o düşsel dünyada birbirinden güzel rüyalara uzanır ve oralarda ruhumun açık uçlarını, en gizli hatıralarımı, en erişilmez hayallerimi görürdüm. Siyah beyazın büyüsünü o zaman tanıdım. Melodramın niteliklerini o filmlerde gördüm. Yüzünü Batıya çevirmiş Doğulu bir toplumun en sahici ve en hakikatsiz acılarını, o salonlarda gözledim. Çocukluk düşlerimin beyaz perdesi olduğu kadar hakikî bir toplum resmiydi de o filmler.”
D. MEHMET DOĞAN
Rabia Nur Akmaz’ın Kültür, Batılılaşma ve D. Mehmet Doğan kitabı önce bir üniversite tezi olarak hazırlanmış, daha sonra kitaplaşmış. Akmaz, bunu şöyle dile getiriyor: “D. Mehmet Doğan’ın sağlığında, tezi kendisine okuma bahtiyarlığına nail olmakla birlikte, kitap hâline gelmesi vefatından sonraki sürece nasip olmuştur.” Rabia Nur Akmaz, önsöz ve girişten sonra kitabı üç bölüm hâlinde hazırlamış: “Kültür ve Mahiyeti”, “İslâm ve Kültür Formları”, “Kültür Fikrinin Münbit Zemini”. Bu üç kısmın altı çok geniş konularla donatılmış. Kültür felsefesi, insan ve kültür ilişkisi, kültür ve medeniyet kavramları, Türk İslâm kültürünün ana çizgileri, Doğan’ın kültür hakkındaki genel görüşleri Doğan’ın düşünce dünyasını besleyen mütefekkirler, dilde devrim, Batılılaşma ve modernleşme girdabı, dijital kültür ya da sanal dünya, gelenekte istikrarın muhafazası ve şehir kültüründeki değişme bazı başlıklar ve belli başlı temel bazı konular... Kültür, medeniyet ve dil sahasında önemli eserlere imza atmış bir düşünür yazarın ilgi alanlarını, çıktığı yolculukları ve temel dünya görüşünü ortaya koyan esaslı bir eser.
EDEBİYATIN AYRACINDA
“Kolaj Yazıları ve Şiir Yıllıkları” alt başlığı ile okura sunulan Edebiyat Ayracında, Ali K. Metin’in kitabı. İki bölümden meydana geliyor. İlk kısımda yazarın muhtelif yazıları yer alıyor. Bunlar arasında “Cumhuriyet Dönemi Edebiyat Eleştirilerine Bir Kuşbakışı”, “Pop Şiir ve Eleştirel Koşulları Üzerine”, “Necip Fazıl’ın Şiirini Önyargılardan Azat Etmek”, “Yönseme ve Sorunlarıyla Akif İnan’ın Şiiri”, “Cahit Koytak’ın İlk Atlas’ı ve Sonrası”, “Nuri Pakdil’in Yazısı”, “Yazının Serencam”, “Merkez Dergi Şamatası İçin Bir Derkenar”, “Şiirimizin Darbelerle İmtihanı”, “1980’lerden Günümüze Şiirimizin Şirazesi” yazıları da bulunuyor. İkinci kısımda, 2019-2023 Şiir Yıllıklarındaki şiir değerlendirmelerine yer veriliyor. Bu üç eser de Edebiyat Ortamı Yayınları arasında neşredildi. Giderek zenginleşen ve bereketlenen edebiyat dünyamıza çok kıymetli eserlerle katkılarda bulunuluyor. Yazarlarımızın ellerine, kalemlerine sağlık. Kültür yayıncılığına büyük bir sebat, aşk ve şevkle devam eden yayıncılara teşekkürler, gönüllerine sıhhat... Hepsi de sağ olsunlar, var olsunlar.