Resulullah aleyhissalatü vesselam; her türlü haksızlık ve ‘eşit’sizliğin hâkim olduğu o günkü cahilî Arap toplumuna; köle ile efendinin eşit olduğu, her türlü ayrımcılık ve adaletsizlik yerine evrensel değerlerin ve herkesi kuşatan İslâm kardeşliğinin egemen olduğu İslâm nizamını getirdi.
Bir gün sahabeden Ebu Zerr-i Gıfarî radıyallahü anh, bir tartışma esnasında Bilâl-i Habeşî radıyallahü anha “siyahî kadının oğlu” diyerek ayıpladı. Bu olay üzerine Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurdu: “Ey Ebû Zer! Onu annesinden dolayı mı ayıplıyorsun? Demek ki sen, kendisinde hâlâ câhiliye (döneminden izler) bulunan bir kimsesin! Hizmetçileriniz sizin kardeşlerinizdir. Öyle ki Allah celle celalüh, onları sizin ellerinizin altına emanet etmiştir. Her kimin eli altında böyle bir kardeşi bulunursa, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara güçlerinin yetmeyeceği zahmetli bir iş yüklemesin. Şayet yüklerseniz, onlara yardım edin.” (Buhari)
Allah Resulü sallallahü aleyhi ve sellem, azatlı bir köle olan Zeyd bin Harise Hazretlerinin oğlu Üsâme radıyallahü anhı ordu komutanlığına atadı. Bazı insanların; “toplumun ileri gelenleri var iken, bir kölenin oğlunun ordu komutanlığa atanmasını” eleştirmeleri üzerine Efendimiz aleyhisselem; toplumsal eşitliğin önündeki her türlü engeli kaldırarak şöyle buyurdu: “Siz, O’nun komutanlığını eleştiriyorsunuz, daha önce babasının komutanlığına da dil uzatmıştınız. Allah’a yemin olsun ki Zeyd, komutanlığa gerçekten layık idi ve bana insanların en sevimlilerindendi. Kendisinden sonra bu oğlu da bana insanların en sevimlilerindendir.” (Buhari)
Efendimiz aleyhisselam; insanlar arasındaki ilişkilerde gözetilmesi gereken bir ilke olarak ‘eşitlik’ prensibini hayatın çok farklı alanlarında uygulamıştır. O, muhataplarına ‘eşitlik’, denge ve adalet zemininde hitap edip, eşitlik duygusunun da içinde olduğu pekçok değerin ailede aşılanmasına işaret ederek, çocuklar arasında da bu ‘eşitlik’ prensibinin gözetilmesini istemiştir.
Bir defasında, oğlu Numân’a malının bir kısmını hediye ettiğini söyleyen Hazret-i Beşîr’e; diğer çocuklarına da bu şekilde hibede bulunup bulunmadığını soran Efendimiz aleyhisselam; “hayır,” cevabını alınca; “çocuklarının sana iyilik etmeleri konusunda eşit davranmaları seni mutlu etmez mi,” diye sordu, Beşîr’den; “evet (mutlu eder.)” karşılığını alması üzerine de; “o hâlde böyle yapma,” buyurdu. (Müslim)
Efendimiz aleyhisselam başka bir hadis-i şeriflerinde ise, şöyle buyurmuştur: “Allah’tan korkun, çocuklarınız arasında adaleti gözetin!” Efendimiz aleyhisselam böylece; evlâtlar arasında hiçbir konuda adaletsizlik yapılmaması gerektiğini, aile içinde adalete uygun davranmanın Allahü Teâlâya karşı olan sorumluluk bilinci ile doğrudan ilgili olduğunu ifade etmiştir. Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmuştur:
“Eş’ar kabilesine mensup olanlar bendendir, ben de onlardanım. Zira onlar yiyecekleri azaldığında biraraya gelerek ellerindeki yiyeceği bir tek bez içinde toplarlar, sonra da bunu aralarında eşit olarak paylaşırlardı.” (Buhari) Efendimiz aleyhisselam Eş’arîlere duyduğu sevgiyi; onların kendi aralarında ‘eşitlik’ prensibini gözetmelerine bağlamıştır.
‘Eşit’sizlik ve ayrımcılık sebebiyle gerçekleşen dengesiz uygulamalar sonunda, kişi ve kurumlara karşı güven problemi oluşur ve toplumda telafisi çok zor tahribatlar meydana gelir. Bir gün, her ikisi de Yahudi olan Benî Nadîr ve Benî Kurayza kabileleri, aralarındaki bir diyet davasını hâlledemeyip Efendimiz aleyhisselama müracaat ettiler. Benî Nadîr, kendini dindaşları olan diğer kabileden üstün görmekte ve bu sebeple maktullerini de daha şerefli sayıp tam diyet istemekte idiler. Onlara göre Kurayzaoğulları daha az şerefli olduğu için maktullerine de yarım diyet ödenmeli idi. Bunun üzerine şu mealdeki âyet-i kerime nâzil oldu: “Eğer aralarında hükmedersen, adaletle hükmet. Zira Allah, âdil davrananları sever.” (Maide 42) Bunun üzerine Efendimiz aleyhisselam, bu iki kabile arasında ‘eşit’liğe uygun hüküm vererek diyetlerini eşitledi.
Efendimiz aleyhisselam, Hazret-i Ali’ye, yargılama usulüyle alakalı şöyle bir tavsiyede bulundu: “İki kişi, aralarında hüküm vermen için sana geldikleri zaman, birini dinler dinlemez hüküm verme, ikincisini de dinle. Böylece nasıl hüküm vereceğini daha iyi anlarsın!” (Tirmizi)
(Devamı haftaya…)