İklim kanunu çıkmamalıdır

İklim kanunu çıkmamalıdır

İklim kanunu teklifi bu hafta meclis gündeminde yerini alacak. Teklife göre; her ilde vali başkanlığında, İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu oluşturulacak. İklim Değişikliği Başkanlığı tarafından Emisyon Ticaret Sistemi kurulacak, karbon piyasası kurulu oluşturulacak vs.

Sera gazı emisyonlarının takibine ilişkin yasaklara veya sınırlamalara uymayanlar da 500 bin liradan 5 milyon TL’ye kadar idari para cezasına çarptırılacak.

Yalnız benim ikinci maddede bir cümle dikkatimi çekti. Madde 2: “İklim değişikliğiyle mücadelede belirlenen hedefler gerçekleştirilirken işsizlik ve ekonomik dalgalanmaların önlenmesi amacıyla kırılgan gruplar öncelikli olmak üzere kimsenin geride bırakılmadığı ve yeşil iş olanaklarının sağlandığı politikayı…” bu şekilde devam ediyor.

Peki, kimdir bu kırılgan gruplar?

Literatürde kadınlar, yaşlılar, yoksullar, engelliler, göçmen ve mülteciler, LGBTİ+lar ve farklı etnik kökene mensup bireyler kırılgan gruplar olarak tanımlanmaktadır.

Bugün LGBT denilince ortalığı ayağa kaldıran siyasetçilerimiz demek ki söz konusu iklim kanunu olunca LGBT’liler de dâhil olmak üzere kimseyi dışarıda bırakmak istemiyorlar.

Bu neyse de biz asıl konumuza gelelim. Bilindiği gibi karbonun düşmanlaştırılması 1972 tarihine kadar gider. Roma Kulübü’nün seçkinleri 1972 yılında bu konuda bir çerçeve çizer.

Bu ekipten biri olan John Holdren; Atmosfer Yasası’ndan bahseder örneğin. Karbonu vergilendirmek de bunun içindedir

Hatta polis gücünden bahsederek, silahlı bir uluslararası örgüt tarafından bu durum güvence altına alınabilir” diyordu. Önümüzde yıllarda iklim polisleri devreye girerse şaşırmayın diye yazıyorum.

DSÖ’ye bağlı “Herkes için Sağlık Ekonomisi Konseyi'nin başkanı Mariana Mazzucato tarafından yayınlanan raporda da;

İklim kısıtlaması” artık kırmızı etin hayatınızda olmaması, hükümetlerin, insanların özel araçlarını nasıl ve ne zaman kullanacaklarına sınırlar koyması ve ayrıca (belirtilmemiş) “aşırı enerji tasarrufu önlemleri anlamına geliyor” deniliyordu.

Anlayacağınız küresel elit zümre, sosyal, finansal, hükümet ve enerji sektörlerimizin toptan “dönüşümünü” istiyor.

Birleşik Krallık hükümeti tarafından Oxford Üniversitesi ve Imperial College London tarafından yaptırılan bir raporda da; 2050 yılına kadar elde edilecek sıfır emisyonu koruma yükümlülüğünü yerine getirmek için tüm havaalanlarının kapatılması, sığır ve kuzu etlerinin yasaklanması ve yeni binaların yasaklanması teklif edilmişti.

Sözde iklim krizine bağlı oluşturulan yapay kıtlık senaryosu da bu amaçla oluşturuyor. İleride tahmin ettikleri gibi oluşabilecek göçleri kontrol altında tutmak için insanın özeline müdahale etme hakkını bile kendilerinde görecekler.

Kısacası dijital kimliğiniz bireysel davranışınıza bağlanacak ve bu sayede karbon ayak izlerinizi izleme süreci kolaylaşacak. Her erkek, kadın ve çocuk için küresel bir dijital para biriminin ve küresel bir dijital kimliğin benimsenmesi isteniyor. Bunu iklim krizini ve karbonu bahane ederek yapacaklar.

Fakat asıl amaç;

İleride, dijital, programlanabilir paraya sahip olunduğunda, paranızı nerede ve nasıl harcamanıza izin verileceği sosyal kredi puanınıza bağlı olarak değişecek. Bu para herkesin kişisel dijital kimliğine bağlanacak.

Anlayacağınız iklim bahane edilerek adım adım bir dünya hükümetine doğru sürükleniyoruz. Ve gittikçe bu düzenin rehineleri haline getiriliyoruz. Beslenme şeklimizi, toplumsal ilişkilerimizi, davranışlarımızı ve değerlerimizi değiştirerek insanları merkezileştirilmiş yeni dünya hükümetinin köleleri haline getirmeyi planlıyorlar.

Bakınız, iklim kanunu bizim özgün projemiz değildir. İnsanlık tarihin en büyük düzenbazlığı ile karşı karşıyayız. Bu zokayı yutmayalım.

.