Zi-n Nureyn Osman (ra) 29
Endülüs’ten Hindistan hudutlarına
kadar çok geniş bir sahayı kaplayan devletin içerisinde, çeşitli din ve ırklara
mensup zimmi statüsünde topluluklar vardı. Bunlar, mağlup düştükleri İslam
Devleti'ne karşı her fırsatı değerlendirerek baş kaldırıyorlardı. Yahudi unsuru
ise, İslam Ümmet’ini parçalayıp yok etmek için İslam’ın temel prensiplerini
hedef almıştı. Müslüman olduğunu iddia ederek ortaya çıkan bir takım Yahudi
asıllı kimseler, zuhur eden huzursuzlukları körükleyip fitne alevini her tarafa
yaymaya çalışıyorlardı.
Dersler ibretler:
·
İslam
devrim değil fetih yapar. Yürekler
fethedilmeden, coğrafyaların fethedilmesi, tam bir fetih değildir.
Bu sebeple tüm peygamberler, işe
yürek fethinden başlamışlardır. Her peygamber bir fatih, İslam da fetih
dinidir, devrim dini değil. Hiçbir peygamber, zamanının genelkurmayı ve ordularıyla
anlaşıp tepeden inme devrimle iş başına geçmemiştir. Aksine her peygamber,
iğneyle kuyu kazar gibi; fert fert, ev ev, çadır çadır, Pazar panayır dolaşıp
İslam’ı anlatmakla işe başlamıştır. Öncelikle en güzel örnek olmuş. Sonra en
hikmetli bir şekilde sabır, sebat ve azimle vahyin öğretilerini insanlığa
sunmuşlardır.
Önce fertlerin, kabilelerin yüreklerini
fethetmiş, sonra şehirler, köyler, ülkeler fethetmişlerdir. Devrimle fetih ayrı
şeylerdir. Devrimle gelen, yine bir devrimle gitmeye mahkûmdur. Ama fetihle
gelen bir dava, o davaya iman edenler var oldukça devam edecektir. Çünkü gerçek
bir fetihle yürekleri fetholmuş bireyler, İslam’ın gönüllü neferleri,
davetçileri ve muhafızları olurlar. Öyle neferler ki, her şeylerini verir ama
davalarını vermezler.
Fetih, doğaldır, hasbidir ihtiyaridir.
Şefkat, merhamet ve meveddetle ikna etmeye dayanır. Ama devrim, zorakidir,
irade dışı zulüm ve zorbalığa dayanır. Tepeden inme devrimlerle yönetimleri ele
geçirilen milletler, devrim yapan güce karşı bilenir, öfkelerini besleyip
büyütürler. Ellerine geçen ilk fırsatta da devrimcileri devirirler. Bu sebeple
devrimle gelenler, genel olarak başka bir devrimle giderler. Bu sebeple devrim
yapanlar, genelde kendi devrim arkadaşlarını en kısa zamanda infaz edip ortadan
kaldırırlar. Aksi halde onların devrimlerine maruz kalacaklarını bilirler. Ama
İslam devrim değil, fetih yapar. Yani yürekleri fetheder.
Zoraki Müslüman olanlardan niceleri,
münafık da olabilir. Gerçekte Müslüman olmayıp sadece Müslüman gibi görünür.
Yani silah zoruyla İslam’ı dayattığınız kişiler, eğer İslam’ın şefkat ve
merhametine ikna olmayıp yürekten kabullenmemişse, münafıkça kelime-i şehadeti
söyleyebilir. Aslında iman etmemiş, sadece Müslüman gibi görünmek zorunda
kalmıştır. Böyle bir insan da fırsat bulur bulmaz, kendisini devirenleri
devirmek için harekete geçecektir.
·
Her
Müslüman, bir fatih olmalıdır.
Müslüman nerede, ne zamanda olursa
olsun, İslam’ın gönüllü eri ve davetçisidir. Her müsait zaman ve zemini
değerlendirmek suretiyle, insanların yüreklerini fethetmeye çalışır. İşi,
mesleği, meşrebi ne olursa olsun bu değişmez. Dolayısıyla her birimiz bu manada
kendimizi kontrol etmeliyiz. Görevimizi yapıyor muyuz, yapmıyor muyuz? Kendi
aile efradımızdan başlayarak, yakın, uzak elimiz, dilimiz ve imkânımızın
ulaşabileceği her kese İslam’ı ulaştırmaya çalışmalıyız. Özellikle kitle
iletişim araçlarının getirdiği imkân ve kolaylıklarla beraber düşündüğümüz
zaman bunun hiç de zor olmadığını daha net görürüz.
·
Müslüman fert, Müslüman aile, Müslüman toplum
projesi, yürek fethi ve toplumsal değişimin yegane yoludur.
Yirminci asrın müceddit
davetçisi, Şehit İmam Hasan el Benna da, tüm peygamberlerin uygulaması olan bu
metodu, gençliğin baharında benimseyerek işe başlamıştır. Risalelerini, ama
özellikle eğitim risalesini okuduğunuz zaman, bunu çok güzel anlıyorsunuz.
“Manevi kalkınma projesi” veya “Tabii toplumsal dönüşüm” de diyebileceğimiz bu
proje, “Nebevi hareket metodu”nun ta kendisidir. Mevcut İslam ümmetinin çeyreği
veya onda, hatta yüzde biri değil, binde biri sahabenin davetçi ve fetih
ruhuyla bu metodu uygulasalar, birkaç yılda dünyanın alnına ve yüreğine
İslam’ın mührü vurulur.
·
Şiilik, Sabataizm, Fetöizm, Vahhabizm vb.
düşünceler, Yahudi’nin sürgit devam eden sinsi planlarıdır.
Allah'ın (cc) lanetine uğramış olan Yahudi, köpek misali
kemiyet olarak bir türlü çoğalamamaktadır. Bu sebeple de hasmına karşı mertçe
davranmıyor. Her türlü sinsi ve karanlık planlara baş vurmaktadır. Şia’nın kurucusunun
bir Yahudi ola Abdullah bin Sebe’ olduğunu biliyoruz. Vahhabiliğin haçlı Siyonist
ittifakının sinsi planlarıyla kurulduğu da malum. Hatta yıllardır Haremeyn ve
Suudi Arabistan’a musallat olan “Suud” ailesinin, Hayber’den sürgün edilen bir Yahudi
aile olduğu işin ehli olan otoriteler tarafından ifade edilmektedir.
Özellikle “Sabetaycılık” “Masonluk”
“Bilderberg” vb. kurumların; ülkelerin kılcal damarlarına nasıl sızdıklarını,
15 Temmuz darbesiyle deşifre olan FETÖ ihanet şebekesiyle bir kere daha görmüş
olduk. Sadece Türkiye değil, dünya ülkelerinin hangi köşeleri bu sinsi ve
karanlık odaklar tarafından tutulmuş durumdadır, bunu bilmek neredeyse mümkün
değil. Ama sonunda tüm zalimlerin kaybedeceğini kesinlikle biliyoruz.