Yüz yıl sonra aynı mücadele devam ediyor
ÖZLEM DOĞAN
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Başkanlığı tarafından Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ), Üsküdar Belediyesi ve Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü iş birliği ile düzenlenen 100. Yılında Uluslararası Bağdat (Medinetü's-Selam) ve Kutü'l Amare Sempozyumu başladı. Başbakan Yardımcısı Fikri Işık'ın katılımıyla gerçekleşen açılış törenine İstanbul Valisi Vasip Şahin, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya Örs, Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, FSMVÜ Rektörü Prof. Dr. Musa Duman'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda davetli ve akademisyen katıldı. Törende konuşan Fikri Işık, alınan galibiyetin uzun süre ders kitaplarına konu dahi edilmediğini, zaferin kahramanlarının hak ettikleri övgüye bir türlü layık görülmediğini belirterek şöyle konuştu:
Ecdadımızın büyük zaferi yeniden hatırlandı
"Halbuki İngilizlerin, İstanbul'u işgal ettiklerinde, şehirde kendilerine ait bürolara, üzerinde 'Kut'u Hatırla' yazan tabelalar astıkları bilinmektedir. Mağlup taraf, bu savaşı bir ibret vesikası olarak hatırlarken, bizde ise kendi zaferimiz, her ne hikmetse, unutturulmaya çalışılmıştır. Artık bu eksiğimizi gideriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde, 100. yıldönümünde Ku00fbtü'l -Amare yeniden ele alındı ve yapılan programlarla, ecdadımızın bu büyük zaferi yeniden hatırlandı."
Nizamiye Medreseleri büyük bir reformdu
Açılıştan sonraki ilk oturum Prof. Dr. Refik Turan'ın moderatörlüğünde başladı. Bağdat'ın dünya tarihinde oynadığı rolün büyük önem arz ettiğini ifade eden Prof. Dr. Güray Kırpık sözlerine şöyle devam etti: "Nizamiye medreseleri Selçuklu'da eğitim reformunun adıdır. Bu medreseler Nizam'ül Mülk'ün adıyla anılmıştır. Büyük Selçuklu'nun en güçlü sosyal hareketini başlatan dini, ilmi, bilim ve teknoloji alanında yenileşmeye öncülük ederek dünya tarihini etkileyen bir hamledir. Bu medreseler sadede dini ekol değildir. Tıp mektepleri ve rasathanelerin de içinde bulunduğu, bugünkü kampüs dediğimiz külliye şeklinde tanımlanan yapılardır. En büyük dereceli nizamiye medresesi Bağdat ve Nişabur'da yer almaktadır.
Çalışma eksikliği var
'Kutü'l Amare'yle bir zaferi, Bağdat'ın elden çıkmasıyla da bir kaybı anıyoruz' diyen Prof. Dr. Zekeriya Kurşun konuşmasını şöyle sürdürdü: Osmanlı yönetiminin Basra körfezine yönelmesi Bağdat'a ulaşmasıyla başlamıştır. Kaybı anlamak için kazanım sürecini bilmek zorundayız. Basra ile alakalı materyaller olmasına rağmen ve bölgede 40 beylerbeyi görevlendirildiği halde ciddi bir çalışma eksikliği var.
Almanlar Osmanlı askerine teneke muamelesi yaptı
İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Mahir Aydın Osmanlı Alman ittifakına değindi: "Taş nasıl sert, bıçak nasıl keskinse imparatorluklar da doğası gereği sömürür ama Osmanlı'nın sömürgeci olmayışı karakterinden kaynaklanır. Sömürge ve emperyalizmin ne olduğunu anlayamıyoruz çünkü iyi niyetliyiz, duygusalız, kafamızda karşılığı yok. Devletlerin insani özelliği olmaz, yüksek çıkarları olur ama Türklerin hakim olduğu İslam dünyasında gönül konuşur. Almanlar Osmanlıyı savaşa çağırırken -şehitlerimizi tenzih ederek söylüyorum- 'Türkler ne kadar çok kan dökerse Almanya'ya o kadar sadakatini göstermiş olacak' diyerek askerimize konserve kutusu muamelesi yapmışlardır. Böyle bir dostluk ve müttefiklik olamaz."
Osmanlı'yla ittifakı küçümsüyorlardı
Kutü'l Amare'nin son yıllarda gündemimize giren fakat öncesinde unutulmuş zaferlerimizden biri olduğunun altını çizen Prof. Dr. Mustafa Budak şu bilgileri aktardı: "Kutü'l Amare'de cereyan eden muharebeler Avrupa'nın 'Büyük Savaş', Osmanlı'nın 'Harb-i Umumi' dediği Birinci Dünya Savaşı içinde gerçekleşmiştir. Almanya Birinci Dünya savaşı sırasında Osmanlı'yı ittifak yapmaya değmez bir devlet olarak görüyordu. Oysa paylaşılan toprakların çoğu Osmanlıya aitti. Birinci Dünya Savaşı mevcut olan petrol kaynaklarına ve nakil olan coğrafyalara hakim olmak için çıkmıştır. Aynı mücadele aynı amaçla yine bu coğrafyanın kara belası olarak devam ediyor."
Iraklı Şiiler Osmanlı'yı destekledi
İnönü Üniversitesi Prof. Dr. Sabit Duman da Arabistanlı Lawrence olarak bilinen ünlü ajanla ilgili önemli bilgiler paylaştı: "Savaştan önce Araplar İngilizlerle görüşmüştür. Osmanlı savaşa girince Arapların İngilizlerle teması daha da artmıştır. Irak'taki Araplar Şii olmasına rağmen Osmanlı'yı desteklerken Suriye'deki Araplar Osmanlı'nın karşısında yer almıştır. Lawrence Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman askere alınmak için İngiltere ordusuna müracaat ediyor fakat fiziki yetersizliği öne sürülerek reddediliyor. Fakat bir İngiliz komutan, Lawrence'ı Mısır'da İngiliz istihbarat görevlisi olarak görevlendirdi. 29 Nisan 1916'da Kutü'l Amare'de Halil Paşa İngiliz orduları kuşatınca İngilizler Halil paşaya rüşvet teklif etti. Paşa, teklife ret cevabı verince Lawrence Türklere karşı büyük bir hınç beslemeye başladı. Bundan sonraki süreçte Lawrence Arap isyanını başlatabilecek bir lider arayışıyla Faysal'la anlaşıp demiryolları ve köprüleri havaya uçurdu.
Lawrence şöhretini bir gazeteciye borçlu
1917'de Thomas adlı Amerikalı gazeteci Lawrence'ın anlattıklarını tefrika halinde Amerika'da yayınladı. Tüm askeri başarılar ve yapılan işleri Lawrence'a mal etti. Ortadoğu'yu anlatırken Lawrence'ın fotoğrafını kullanarak onu Ortadoğu'yu en bilen kişi olarak lanse etmiştir. Lawrence'ın şöhretini borçlu olduğu Amerikalı gazeteci, daha sonra İngiltere'de konferanslar vererek zengin olmuştur.
Yetki tartışmaları Bağdat ve Kudüs'ün düşmesine neden oldu
Birinci Dünya Savaşı'yla ilgili bilinen çoğu olmadığını ifade eden Doç. Dr. Nevzat Artuç, "Diğer uzak vilayetler gibi Tanzimat'ın ilk yıllarında Bağdat'ın merkezinde de otorite sorunu doğdu. Bölge şartlarını göz önünde bulundurmadan yapılan reformlar başarıya ulaşmadı. Bağdat'ta son 100 yılda 39 vali görev yapmıştır. Birinci Dünya Savaşı döneminde de Bağdat'ta ordu komutanlığı, valilik ve cephe faaliyetleri bir arada yürütülmüştür. Bağdat'taki aktif valilik görevi de sona erip cephe harekatına dönüşmüştür. Türk ve Alman komutası arasındaki yetki tartışmaları Bağdat'ın ve Kudüs'ün elden çıkmasına sebebiyet vermiştir.
Türklerin zaferleri görmezden geliniyordu
Dönemin gazete haberlerinde İngiltere'nin Amerika'yı savaşa dahil etmek istemesinin büyük etkisi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Okur şu şekilde devam etti: "Çıkan haberlerin ne tamamı doğru ne de tamamı yanlıştı. Mutlak bir hedefi gözeten haberlerdi. İngiliz ordusunun Türk ordusu karşısında başarı kazandığı küçük muharebeler bile abartılarak veriliyor, Türklerin zaferleri görmezden geliniyordu. Bölgedeki İngiliz askerlerinin moral durumunun yüksek olduğu şeklinde haberler çıkıyordu. Çıkan gazete haberlerinde İngilizlerin bölgedeki başarısızlığı coğrafyaya yüklenmiştir.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.