Yuva kurmaktan soğutan zulüm
NEŞAT GÜNDOĞDU / ANKARA
Gezi olaylarında da boy gösteren, aile yapımızı tahrip etme çabasındaki femifaşistlerin yanlışa yönlendirme çabalarına karşı dikkatli olmaya çağıran Boşanmış İnsanlar ve Aile Platformu Başkanı İlknur Birsel, “Türkiye’de önce Türk-Kürt düşmanlığı, Alevi-Sünni düşmanlığı oluşturmaya çalıştılar. Oradan istediklerini elde edemeyince şimdi de aileler üzerinden bir oyun oynamaya çalışıyorlar. Çok tehlikeli bir durum. Bizim geleneksel aile yapımız bittiğinde biz de biteriz” dedi.
SÜRESİZ NAFAKA ZULMÜ
Nafaka eliyle topluma ciddi bir zarar verildiğine vurgu yapan Birsel, “Bir kere iki taraflı durum; hem erkeği evlilikten soğutuyor hem de kadını da nikâhsız yaşamaya teşvik ediyor. O zaman bu toplum bu şekilde ahlaki yozlaşmaya gider. Ayrıca nafaka alan kadınının kayıtsız çalışmaya yönlenmesine neden oluyor. İki tarafı da yalana itiyor. Erkek de nafaka artar düşüncesiyle üzerindeki malı gizliyor” şeklinde konuştu.
GAYRİ MEŞRU İLİŞKİYİ ARTIRIYOR
İlahiyatçı Ejder Okumuş ise nafaka nedeniyle gayri meşru ilişkilerin yaygınlaştığını belirterek, “Anlaşmalı şeyler yapılıyor. Kadın evleniyor ama bu durum resmiyete intikal ettirilmiyor. Bunların önüne geçmek gerekiyor. Aileyi kurtarmaktır esas olan. Eşler birbirine yanlış yapabilir. Bunu tamir etmenin yollarına bakmak lazım” dedi.
NEŞAT GÜNDOĞDU/ANKARA
Mevzuatta bulunan Aile Hukuku ciddi anlamda mağduriyetlere neden oluyor. Boşanan eşlere bir ömür bağlanan nafakalar toplumsal huzursuzluğu beraberinde getirirken nafakayı kaybetmek istemeyen kişiler gayrimeşru ilişkilerin de artmasına zemin hazırlıyor. Ahlaki ve adalet temelli bir mekanizma ile bu konuda adımlar atılması gerektiğini söyleyen uzmanlar Avrupa destekli sözde kadın hakları için çalışan örgütlerin Türk aile yapısı üzerindeki yıkıcı etkisine de dikkat edilmesi gerektiği uyarısında bulunuyorlar.
GENÇLER EVLENMEYE KORKUYOR
Boşanmış İnsanlar ve Aile Platformu Başkanı İlknur Birsel, nafakanın 1988 yılından önce bir yıl ile sınırlandığını söyleyerek bu dönemde yapılan yasa sonucu ömür boyu nafakalık yükünün geldiğini söyledi. Birsel, herkese için bir yıl kavramının doğru olmayacağını ama ömür boyu nafakanın da doğru olmadığını belirterek toplumdaki büyük bir yarayı şu şekilde açıkladı: “10 gün evli kalana da bir yıl 20 yıl evli kalana da bir yıl nafaka verilmişti. Daha sonra yasa ‘Boşanmada hep erkek aldatır’ algısıyla süresiz nafakaya dönüştürüyor ve 2002 yılında da ‘Eşit kusur’ maddesi eklenerek iki taraf aynı derecede kusurlu sayılıyor. Bu durum erkekleri evlilikten soğutuyor. Bu karar aile müessesesini çökertmeye yönelik bir şey. Şu an ki genç erkekler ‘Ya boşanırsam ve nafaka mağduru olursam’ diye evlenmeye korkuyor. Diğer taraftan da kadının bu nafakayı da artırma hakkı da var. Her sene artırma davası açabilir. Dolayısıyla sürekli erkeğin gelir durumu takip ediliyor. Feministler, ‘üç kuruş’ diyerek buna takıyorlar, sol merkezli eşiklik jargonu ile konuşan bu dernekler aslında solculuklarını da kaybetmiş durumda. Sanki Türkiye’de herkesin gelir durumu eşit. Ödenen nafaka asgari ücretli bir aile için ciddi bir para.”
BİRÇOK SORUNU BERABERİNDE GETİRİYOR
Mevcut yasalarla ‘Aman erkek boşanmasın’ denilirken bu seferde kadınların boşanmasını hızlandırdığının altını çizen Birsel, bu yasanın son zamanlarda ‘kısa günün kârı’ evliliklere çanak tuttuğu tespitini yaparak şunları dile getirdi: “Kadın istediği zaman ben çantamı alırım, giderim diyebiliyor. Sadece nafaka da değil, 6284 nolu yasa ile sözlü beyan esası da var. Her an iftiraya maruz kalabilirsiniz. Kadın nafaka almak için evlilik dışı yaşama yöneliyor. Bir kere iki taraflı durum; hem erkeği evlilikten soğutuyor hem de kadını da nikâhsız yaşamaya teşvik ediyor. O zaman bu toplum bu şekilde ahlaki yozlaşmaya gider. Ayrıca nafaka alan kadınının kayıtsız çalışmaya yönlenmesine neden oluyor. İki tarafı da yalana itiyor. Erkek de nafaka artar düşüncesiyle üzerindeki malı gizliyor. Bir de nafaka hapsi diye bir şey var. Nafakayı ödeyemediği takdirde hapse giriyorsunuz. Erkek de kadın da işsizse fark etmiyor yine erkeğe nafaka ödeme zorunluluğu bağlanıyor. Adam ödeyemiyor hapse giriyor. Hapiste borçlar faizi ile birlikte yazılıyor. Karşı tarafın avukat masrafı ödeniyor. Adam hapisten çıktığı zaman bu borcu ancak akrabaları ödeyebiliyor. Ödeyemediği takdirde bir üç ay daha hapse atılıyor. Bu da kadına şiddete olaylarına neden oluyor. Kadına şiddetin arkasında yatan sorunları iyi sorgulamak gerekiyor.”
YASANIN ELİNDEN TUTULACAK BİR TARAFI YOK!
29 yıldır nafaka ödeyen mağdurlar olduğunu söyleyen Birsel, çocuk nafakasının bu kapsam dışında bırakılması gerektiğini vurgulayarak şöyle devam etti: “Çocuk nafakasına sözümüz yok. Ama orada da kadın çocuğu göstermiyor ve velayeti silah olarak kullanıyor. Yasaların daha ahlaki bir şekle gelmesi ve eğitim konusunun halledilmesi gerekiyor. Kadın asgari ücretli bir işte çalışsa bile Yargıtay’ın ‘Nafaka yoksulluktan kurtarmıyor” kararı nedeniyle nafaka kalkmıyor. Nafakanın kalkmasını isteyen eski kocanın yapacağı bir başka şeyde kadını takip ederek haysiyetsiz ve onursuz hayat yaşadığını ispat etmek oluyor. O zaman iptal ediliyor. Ama bu şekilde da cinayete çanak tutuluyor. O adam hapse girmiş çıkmış bir halde bir de nafakadan kurtulacağım diye kadının peşine takıldığını düşünün, gördükleri karşısında kişinin cinnet geçirmesinin önüne geçecek hiçbir şey yok. Yasanın neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Ömür boyu borç konusu ise hukuk, ahlak ve hiçbir dinde yeri olmayan bir şey.”
İSLAM AHLAKINA DÖNÜLMELİ
İlahiyatçı Ejder Okumuş ise İslâmın bize öğrettiği şeyin aşırılıklardan kaçınmak ve vicdanlı ve insaflı olmak olduğunu söyleyerek bunu da yapamıyorsak o zaman adaletli olmak zorunluluğumuz olduğunun altını çizdi. Okumuş, nafaka konusunda şu değerlendirmelerde bulundu: “Adalete göre baktığımız da kadınını da erkeğinde adil olması lazım ve o adaletin sınırlarını aşmayacak bir şeklide bir nafakanın verilmesi lazım. Bu konudaki düzenlemeler bizim kendi geleneklerimize, örf ve adetimize her şeyden önce İslami esaslarımıza göre düzenlenmiş şeyler değil. Kadının erkeğe böyle düşmanlık edercesine tahrik edilmesi, teşvik edilmesi onu sömürmesi yanlış, aynı zamanda erkeğin kadını sömürmesi ona nafaka vermemek için elinden geleni yapması, nafakayı az vermeye çalışması da yanlış. İkisinin ortasını bulmaya çalışmak lazım. Anlaşmalı şeyler yapılıyor. Kadın evleniyor ama bu durum resmiyete intikal ettirilmiyor. Bunların önüne geçmek gerekiyor. Aileyi kurtarmaktır esas olan. Eşler birbirine yanlış yapabilir. Bunu tamir etmenin yollarına bakmak lazım. Mahallenin komşunun yapacağı işler var. Bazı dernekler de bunları tahrik ediyor. Eşlerden biri yanlış yaptığında bunu gidermeye çalışmak gerekiyor. Ona karşı orantısız için uzaklaştırma kararı alınması büyük zarar veriyor. Bu çarpık modernleşme süreçlerinde bağlamı bizde olmayan şeyleri alıyoruz, tartışıyoruz. İslam ahlakından dönük bir çalışmalar yapılması lazım.”
AVRUPA’NIN YENİ SİLAHI FEMİNİZM
Mecliste komisyonda süreli nafaka ile ilgili bir düzenlemenin gündeme geldiğini ifade eden Birsel, bunu üzerinden iki yıl geçtiğinin hatırlatarak, feminist derneklerin bu konudaki çalışmalarını vurgu yaptı. Finans güçleri olan derneklerin Avrupa’dan beslendiğini söyleyen Birsel şöyle devam ediyor: “Osmanlıdaki yapıya baktığınız zaman Mecelle’de 4 ay dinin kurallarını uygulanıyor ondan sonrasında da sosyal devlet devreye giriyor. Ama bu karşıt cenah her şeyi kullanıyor. Dinden bahsettiğiniz zaman ‘yobazlar hükümete yasa çıkartıyorlar’ diyerek karşıt bir propagandaya girişiyorlar. Feminist gruplar Avrupa Birliğinden ‘Kadına şiddet’ projeleri yaparak besleniyorlar. Türkiye’de önce Türk-Kürt düşmanlığı, Alevi-Sünni düşmanlığı oluşturmaya çalıştılar. Oradan istediklerini elde edemeyince şimdi de aileler üzerinden bir oyun oynamaya çalışıyorlar. Çok tehlikeli bir durum. Bizim geleneksel aile yapımız bittiğinde biz de biteriz.”
Prof. Okumuş feminist örgütlerin çalışmalarına değinerek, “Türkiye’de artık kadınlığı ve erkekliği devre dışı bırakan cinsiyet ötesi bir yaklaşım ve bu maalesef bize göre son derece gayrimeşru şeyleri de meşrulaştırmaya zemin hazırlıyor. Çok dramatik bir şey. İnsanın tabiatına aykırı bir yaklaşım. Son zamanlarda Türkiye’de bu alanda meşruluk kazanmaya çalışan örgütlenmeye çalışan birtakım oluşumlar var. Türkiye olarak bu konu üzerinde düşünmemiz lazım” dedi.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.