Yine 15 Temmuz olsa yine sokağa çıkarım!
Haber: Fatma Gülşen Koçak
15 Temmuz’un kahramanlarından yayıncı yazar Ercan Şen ile işgal girişimini ve milletimizin destansı direnişini konuştuk.
Okuyan yazan düşünen bürokraside önemli görevlerde bulunmuş entelektüel bir 15 Temmuz Gazisi olarak o meşum işgal girişimini nasıl yorumluyorsunuz?
15 Temmuz’u Cumhuriyet tarihi boyunca tek bir olayla karşılaştırmam gerekirse Millî Mücadele ile karşılaştırırım. 15 Temmuz, Millî Mücadele’nin ta kendisidir.
Cumhuriyet tarihi boyunca devlet ve toplum, Fethullah Gülen hareketinin dini, sosyal ve siyasi alanlarda yarattığından daha büyük bir tehlikeyle karşılaşmamıştır. Şerif Mardin’in tabiriyle içerisine girenlerin kaybolduğu bir bulut olan Fethullah Gülen hareketinin taşıdığı tehlike sadece askeri darbeyle meşru hükümeti devirmek değildi. Kendisine bağlı mankurt asker ve sivillerden oluşan bir hükümeti iş başına getirip, toplumun dini ve siyasi telakkisini kült bir örgütün ezoterik, senkretik öğretisi doğrultusunda tamamen değiştirmeye koyulacaklardı.
ABD merkezli Siyonist/Evanjelist mekanizmanın istekleri doğrultusunda oluşturulacak bu telakki dinlerarası diyalog ekseninde biçimlendirilecek ve merkezinde FG’nin olacağı ezoterik, sapkın ve kült bir inanış olacaktı. Bu telakki sadece Amerika ve İsrail doğrultusunda hareket edecek mankurt bir devleti ve toplumu oluşturmayı sağlayacaktı. Milli bir devletin egemenliğinden ve bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaşmamız için her türlü araç kullanılacaktı. O nedenle atlattığımız tehlike çok büyük bir tehlikedir.
15 TEMMUZ BİR MİLATTIR
15 Temmuz’da milletimizin gösterdiği destansı direniş hakkında neler dersiniz?
15 Temmuz’da millet, milli mücadele mirasını, taşıyıcılığını bütün ümmete ve dünyaya duyurmuştur. 15 Temmuz Türk milleti ve İslam dünyası için bir milat kabul edebileceğimiz tam bağımsızlık yolunda atılmış en büyük adımdır.
Bu anlamda rüştünü tekrar ispatlayan Türk halkı egemenlik ve özgürlük idaresinin nasıl bir siyasi ve kültürel karşılığı olduğunu da ortaya koymuştur.
Milli mücadelenin birinci meclisinde, gazi meclisimizin kuruluşunda Erzurum milletvekili rahmetli Hüseyin Avni Ulaş “Milletin sınırları hukuktur” diye haykırmıştır. Belki o zaman sesini sadece Meclisteki insanlara ve o dönemki Ankara ahalisine duyurabildi ama 15 Temmuz’da binlerce insan hem sosyal hem klasik medyanın aracılığıyla milyonlarca insana duyurmuştur. Milletin sınırlarının hukuk olduğunu da milyonlarca insanın sokağa çıkmasıyla, tankların önüne direnmesiyle, helikoptere karşı göğsünü siper etmesiyle bütün dünyaya göstermiştir.
TÜRKİYE’Yİ MANKURT DEVLET YAPACAKLARDI!
15 Temmuz başarılı olsaydı nasıl bir kaosla karşı karşıya olacaktık?
15 Temmuz hain darbe girişimi başarılı olsaydı büyük ihtimalle Gülen denen iblis bindirilmiş kıtalar eşliğinde Ankara Esenboğa havalimanına inecek, bir kurtarıcı gibi karşılanacaktı. Çünkü o sırada iç savaş başlamış olacaktı. Güneyde Suriye cephesinden içeriye dalacak olan YPG/PKK unsurları Türkiye ile savaşmaya başlayacaktı. Başta güney bölgemiz olmak üzere olağanüstü bir çatışma durumuna girecektik.
Yine Güneydoğu Anadolu’da PKK unsurlarının harekete geçmesiyle bu bölgede de çatışma başlayacaktı. Daha beteri de ordu içinde milli unsurlarla milli olmayanların çatışmaya başlaması olacaktı. Bu olduğu anda ise Türkiye’nin büyük bir savunma zaafı ortaya çıkacaktı. Tam bu noktada Fethullah Gülen, Amerika’nın, İsrail’in ve İngiltere’nin de yardımıyla Türkiye’ye gelecekti. Ankara’da İpek Koza Grubunun yaptırmakta olduğu saraya yerleşecekti. Humeyni’nin İran’a inmesinin bir tekrarı gibi planlanmıştı her şey.
Gülen yüz binlerce kişiye elini öptürerek talimatlar verecek, askeri hükümet onun talimatlarıyla Türkiye’yi Amerika’nın eyaleti gibi yönetmeye başlayacaktı. Tam bir mankurt devlet olacaktı. Söylediğim gibi Rusya ve İran ile de asıl çatışma başlayacaktı. Bu ise Türkiye’nin felaketi demekti. Bu anlamda çok büyük bir tehlikeden kurtulduğumuzu yinelemek isterim.
TARİKATLAR TÜRKİYE’NİN GERÇEĞİDİDR
FETÖ birçok şeye darbe vurdu. Tarikat ve cemaatler de bu güven darbesinden etkilendi mi?
Dini cemaatler ve tarikatlar, Türkiye’nin bir gerçeğidir. Bu sosyolojik gerçekliği Fethullah Gülen’in istismar etmesi bu sosyolojik olgunun yok edileceği anlamına gelmez. Almamız gereken dersler yok mu? Çok var. Ortak ilkemiz olan üstünlük takvadadır düsturu yoluyla doğal rekabetin ve içsel kontrol mekanizmasının teşvik edilmesi gerekir... Cemaatlerin ve tarikatların denetime açık olması ve muhasebesinin sağlanması millet ve devlet açısından güven unsuru olacaktır. Toplumun ahlakî ve dinî değerler çerçevesindeki denetimi İslam’ın ideolojik hale getirilmesini ve araçsallaştırmasını hem de siyasetteki haksız yansımayı ortadan kaldıracaktır.
15 Temmuz duygu dünyanızda nasıl bir iz bıraktı?
Ne zaman 15 Temmuz gecesini hatırlasam ve konuşsam yüreğim burkuluyor. Kötü oluyorum. Anlatamıyorum. Birkaç kere de başıma geldi. Çünkü yanımdaki yöremdeki arkadaşlarım vuruldu, şehit oldu. O gecenin hatırası insanı derinden etkiliyor.
15 Temmuz benzeri bir şey olsa yine sokağa çıkar mısınız?
Yine 15 Temmuz benzeri bir şey olsa yine sokağa çıkarım. Gözümü kırpmadan. O gece iki oğlumdan birini evde bıraktım. En azından bir çocuğumuzun sağ kalmasını istedim. Fakat bir daha böyle bir olay olursa gözümü kırpmam ikisini de alıp yine sokağa çıkarım. Çünkü ne Türkiye diye bir yer kalır ne de Müslüman kalır.
AYAK BİLEĞİMDE ŞARAPNELLER VAR!
O gece neler yaşadınız? Vurulduktan sonra neler yaptınız?
O gece külliyenin önünde helikopter atışında vurulan ilk beş kişiden biriydim. Sol ayak bileğimde şarapneller var hâlâ.
Vurulduktan sonra Gazi Hastanesi’nde tedavi edildim. O gece beni müşahede altında tutmak isterlerken dosyamı alarak hastaneden çıktım. Ayağım sargılı bir halde evime gittim. Ancak bir saat oturabildim. Gecenin iki buçuğunda tekrar dışarı fırladım. Çünkü benim evimden genelkurmayın çatısını görüyordum. Helikopterlerin biri inip biri kalkıyordu. Genelkurmay da giderse ülkenin geleceği karanlıktı. İki oğlumla da Genelkurmaya koştuk.
Gece 4 sularında Genelkurmaya yakın olan Meclisi gözlerimizin önünde bombaladılar. Daha sonra alçak FETÖ’cüler meclise içeriden bomba koyulduğu yönünde yaygara çıkardılar. Bunların işleri güçleri zaten yalan dolandır, propagandanın her türlüsüdür.
Eve döndüğümde sabahın altısıydı. Uykusuzdum. İki gecedir uyumamıştım. Çünkü o yılın Ramazan bayramını Bosna-Hersek’de geçirmiştik ve tevaffuktur ki Ankara’ya dönüşüm 11 Temmuz’daki Srebrenitsa anmalarından dört gün sonraki 15 Temmuz akşamıdır. Arabamın arkasında Srebrenitsa’da Boşnak kardeşlerimize dağıttığım Türk bayraklarından kalanları Külliye’nin önündeki otuz kişilik gruba dağıtmıştım. Ve o bayraklarla biz üzerimize gelen ZPT’lerin önüne çıktık. Sonra da darbeci mankurtların kullandığı helikopterlerin açtığı ateşle vurulduk.
HER HİKAYE TV DİZİSİ YAPILMALI
Dünya tarihinde 15 Temmuz’un bir örneği var mı?
Dünya tarihinde 15 Temmuz gibi bir olay çok azdır. Neredeyse biriciktir. Halkın sokaklarda uçaklara, helikopterlere, tanklara, ağır ve hafif tüfeklere karşı verdiği mücadele akıl alır gibi değildir. o geceyi yaşamış bir gazi olarak o gecenin üzerimizdeki sekinetini ve tevekkülünü ben hayatımın hiçbir anında tatmadım. O bambaşka bir ruhtu ve geceydi. Hepimiz ölümü ve korkuyu bile yenmiştik. O gecenin yaşanmasını bir daha temenni etmem ama o geceki kahramanlıkların her birinin ayrı bir hikayesi vardır. her birinin ayrı bir televizyon dizisi yapılarak aktarılması gerekir.
KÜLTÜR EMPERYALİZMİ ÜLKEDE KOL GEZMEKTE
Türk aydınları entelektüeller yazarlar şairler 15 Temmuz’un hakkını verebildi mi? Sanat alanına taşındı mı?
Türk aydınlarının, kamusal alan inşa edicilerinin görevlerini tam anlamıyla yaptığını söyleyemeyiz. Gazetecilerimizin, bilim adamlarımızın, yazarlarımızın, televizyoncularımızın, sinemacılarımızın, tiyatrocularımızı bekleyen sorumluluklar var. Mesela ben ne devlet ne de özel tiyatrolarda 15 Temmuz ile ilgili bir oyuna rastlamış değilim.
Unutulmamalıdır ki kültür emperyalizmi bu ülkede kol atmaktadır. Kültür emperyalizmi ve küresel çetenin Siyonist, Evanjelist sembolleri hala evlerimizin içinde fink atmaktadır. Bunların görülmesi ve bunların üzerine gidilmesi gerekir. Ülkenin geleceğinde bunların rol alması bağımsızlığımızı kaybetmek anlamını taşır.
15 TEMMUZ RUHU YAŞATILMALIDIR!
15 Temmuz ruhunun yaşatılması noktasında sizce neler yapılmalıdır?
Buradan Devlete ve özel yayın kuruluşlarına çağrım kültür hayatının her alanında ödüllü yarışmalar yapılmalıdır. Ödüllü tiyatro, piyes, televizyon dizileri, roman, şiir yarışmaları yapılmalıdır. Bu her yıl yapılmalı ve yaşatılmalıdır. 15 Temmuz’un kahramanlıkları ve ruhaniyeti kesinlikle bu gibi mekanizmalarla yaşatılmalıdır.
Kültür Bakanlığına, TRT’ye ve devletin diğer kurumlarına olağanüstü rol düşmektedir. Tiyatro, sinema, tv dizisi, roman gibi eserler gelir vergisi ve diğer vergilerden muaf tutulmalıdır. Pozitif ayrımcılık yapılarak bu eserlere teşvikler sağlanmalıdır ama maalesef bunların hiçbiri yapılmadığından hükümetimiz kendi ayağına sıkmaktadır.
FETÖ gibi bir hareketin yeniden yaşanmaması ve milletin kandırılmaması için devlete düşen büyük bir vazife vardır. Nabi Avcı’nın deyimiyle günümüzde iletişimin, mobilizasyonun ve enformasyonun yaygınlaşması neredeyse zır enformatik bir toplum ortaya çıkarmıştır.
Enformatik cehaletin geldiği nokta artık 20-30 yıl önceki enformasyonla eş değer değildir. Nabi Avcı’nın dediği gibi zır enformatik cehalete doğru gitmekteyiz.
O gecenin şahitleri de daha fonksiyonel olmalı değil mi? Siz neler yaptınız?
Kendi adıma 15 Temmuz gecesini ve 16 Temmuz sabahını yaşamış bir gazi olarak o duygularımı hâlâ hissediyorum. Çünkü yanımdaki insanlar şehit veya gazi oldular. Bende gazi oldum. O geceyi anlatırken o olaya dönüyorum. Elimde olmadan yüreğimde ve boğazımda bir şeyler düğümleniyor. O geceyi yaşayan bir sosyal bilimci olarak mütemadiyen hatırlamam ve hafızaları diri tutmanın ödevim olduğunu düşündüğümden bütün vaktimi yazmaya ayırdım.
Şimdilik 15 Temmuz’un sosyolojisini anlatan teorik bir çalışmaya 5 yılımı harcadım. Fena bir çalışma olmadığı kanaatindeyim. Tabii takdir okuyucunundur, bilim adamlarınındır.
Bundan sonra gelecek olan çalışmam 99 soruda 15 Temmuz olacak. Herkesin daha iyi anlayabileceği bir dilde, gazetecilik diline yakın bir üslupta olacak. Ekim başı civarında yayınlanacak. Onun daha yaygın okunacağını ve etkili olabileceğine inanıyorum.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.