Dolar (USD)
34.18
Euro (EUR)
38.19
Gram Altın
2931.49
BIST 100
9743.1
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Yemen'e ilk kurşun 1979'da atıldı

Osmanlı'nın yıkılmasından beri bir türlü mutlu olamayan Zeydilerin Husi kanadı, adım adım İran'ın kontrolü altına girdi. Aşiret liderlerinin, ve ileri gelenlerinin çocukları, İran ve Lübnan'a götürülüp 'dini eğitim'den geçirildiler. Ve çoğu, İran Şiası'na mensup birer fanatik olarak ülkelerine dönüp aşiretlerini ailelerini İran Şiası'na doğru evirmeye başladılar.
Yemen'e ilk kurşun 1979'da atıldı
19 Ağustos 2015 10:44:00
Osmanlı'nın yıkılmasından beri bir türlü mutlu olamayan Zeydilerin Husi kanadı, adım adım İran'ın kontrolü altına girdi. Aşiret liderlerinin, ve ileri gelenlerinin çocukları, İran ve Lübnan'a götürülüp 'dini eğitim'den geçirildiler. Ve çoğu, İran Şiası'na mensup birer fanatik olarak ülkelerine dönüp aşiretlerini ailelerini İran Şiası'na doğru evirmeye başladılar.

ERDAL ŞİMŞEK

Yemen'in yakın tarihimizin en kanayan yarası olduğu kanaatimiz bir önceki yazımızdan sonra çok belirgin hale geldi. Okur tepkileri, diğer yazılarımıza gösterilenin üç dört katı idi. Yemen faciasının üzerinden 100 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen hala yarası kanıyor bu milletin göğsünde.

Yemen'deki bu vahşete giden yolun başlangıcındaki ilk kurşun 1979 yılında atıldı.

Batılıların en kısa vadeli hesapları 15 yıl üzerine kuruludur. Kısa vadeli hesapları ise 22-25 yıllıktır.

1979'da Ruslar Afganistan'ı işgal ettiklerinde dünya, Doğu ve Batı bloğu diye iki siyasi kutba ayrılmıştı. Doğu Bloğu, Marksist üretim tarzını, Batı bloğu ise Kapitalist üretim tarzını benimsemişti. Birinde mülkiyet yok iken, diğerinde de mülkiyet her şey idi.

KANLI PAYLAŞIM: YALTA KONFERANSI

İki bloğun da askeri gücü vardı. Kapitalistlerinki NATO, Komünistlerin de Varşova Paktı idi. İki paktın kodamanları 4 ile 11 Şubat 1945 tarihinde Yalta'da oturup dünyayı paylaştılar. İki taraf da birbirinin alanına girmemeye söz vermesine rağmen, Yalta Konferansı adlı Paylaşım Anlaşması'ndan hemen sonra birbirlerinin kuyusunu kazımaya başladılar. NATO, Sovyet topraklarında "karşı devrim"leri organize ederken, Varşova paktı da Batı'nın arka bahçelerinde Sosyalist devrimlere girişiyordu.

Bunun en somut örneği, daha savaş biter bitmez, Türkiye üzerinden, Yugoslavya Federasyonu'ndaki Boşnakları isyana teşvik edip Rusya'yı bölgeden; sıcak denizlerden uzak tutma girişimi idi. Bu olay, İsmet İnönü'nün aşırı panikleri sonucunda NATO'nun eline yüzüne bulaşmış, ve meşhur "Haşmet Orbay Olayı" veya "Ankara cinayeti" olarak bilinen hadise ile sonuçlanmıştı.

Buna mukabil, Varşova paktı da savaşı neredeyse bütün kıtalara yaymış, onlarca ülkede "Sosyalist devrim"ler organize etmişti. Hatta NATO'nun patronu olan ABD'nin dört bir tarafında ve bir çok müttefikinin topraklarında isyanlar başlatmış ve bir çoğunda başarılı olmuştu.

Anca Varşova Paktı'nın ağababası olan Sovyet Rusya, sıcak denizlere kestirme yoldan ulaşamamıştı.

Bunun için iki aşamalı plan uygulamaya koymuştu. İlk plan, önce Afganistan işgal edilecek ve Sovyetleştirilecektir. Akabinde, Afganistan'ın Pakistan işgali altında bulunan Okyanusa sınırı olan toprakları kurtarmaktı.

Takvim yaprakları 24 aralık 1979'u gösterirken, Varşova Paktı'nın vurucu gücü olan Sovyet Rusya'nın askerleri Afganistan'a ayak basıyorlardı. "Modern Stalin" olarak adlandırılan Leonid Brejnev, Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Varşova Paktı'nın sonunu getiren bu adıma mukabil, NATO'nun ağa babası ABD'de karşı hamleyi İran'da yaptı.

İRAN DEVRİMİ ABD'NİN YAYILMACILIĞINA HİZMET ETTİ

Yıllardır Fransa'da bulunan Ayetullah Ruhullah Musavi El Humeyni'nin eli ile çoktandır "konulan kuralların dışına çıkan ve nükleer çalışmalar yapan" Şah Rıza Pehlevi'yi devirdi.

İran'da öyle bir darbe yaptı ki, "İslami" kılıflı darbenin motor gücünü komünist TUDEH ve diğer sol örgütlerden oluşturdu. Ve Humeyni rejimi, Sovyetlerin Afganistan'da açmaya çalıştığı gediğe Pakistan'dan sonra ikinci tıkaç oldu.

Bir yandan Pakistan'dan bir yandan da İran üzerinden Rusya'ya müdahale eden ABD, Afgan Savaşı'nın Sovyetler Birliği'nin sonunun sebebi haline getirdi.

Sovyetler dağıldı, İran, zahiren her fırsatta ABD'ye sözlü saldırılarda bulundu. Bir yandan da ABD denizcileri Basra Körfezini ve Ak Denizi "İran tehlikesi" yüzünden Amerikan gölüne çevirdi.

Bu arada İran, İslam coğrafyasında "İran Şiası" yayılmacılığına girdi. Öncelikli tehdit altında olan "Körfez ülkeleri" idi. ABD de, bu müttefiklerini "İran tehdidi"ne karşı korumak için hem körfezde hem de Ak Deniz'de filolarını sabit hale getirdi.

ABD, HUMEYNİ DEVRİMİNİ NEDEN YAPTIRDI

ABD'nin, Körfez, Kızıl Deniz, Hint Okyanusu ve Ak Denizde bulunmayı meşrulaştırmak için bir bahaneye ihtiyacı vardı.

İran Şah'ı 1970'lerin başlarından itibaren ülkedeki nükleer çalışmalara başlamış ve ABD'ye rağmen bu çalışmalarını hızlandırmıştı. ABD Başkanı Jimmy Carter'in bizzat uyarısına rağmen Şah, Nantz Nükleer tesislerinin çalışmalarını başlattı ve artık "kontrol edilemez" hale gelmişti.

Şah, Nükleer çalışmalara başladıktan kısa bir süre sonra ülkesinde siyasi hareketler hız kazanmaya başlamış ve bir süre sonra terör ve şiddet ülkenin bir numaralı gündemi haline gelmişti. Her gün onlarca silah bomba patlıyor ve bir çok insan ölüyordu.

Bu iç kargaşa'da başını yıllardır Batı ülkelerinde bulunan Humeyni'nin çektiği "İslami cephe" ile sosyalistler çekiyordu. Kürtler de durumdan faydalanıp silaha sarılmışlardı.

Çıkan kaostan Komünist destekli "İslami" Humeyni çıkmış ve İran, "İslam Cumhuriyeti"ne evrilmişti. Önce Komünistler, sonra da Kürtler, Batının ve ABD'nin açıktan "şeytanlaştırdığı" ama el altından sürekli desteklediği Humeyni rejimi tarafından tasfiye edildi.

İçeride Humeyni rejiminin yaptığı "anti demokratik uygulamalar" Batılı değerleri yerle bir ediyordu ve bundan dolayı düşman olarak ilan edildi

İran, Irak ile giriştiği savaşta silah ve mühimmatının büyük bir kısmını yine ABD ve İsrail başta olmak üzere, Belçika, Fransa ve bazı Avrupa ülkelerinden temin etti.

YIL 1991: YEMEN'İN HER YERİNDE İRANLILAR DOLAŞIYOR

1990'ların başında "Sosyalist" Kuzey Yemen yıkıldı ve Güney Yemen ile birleştiği iç savaş sırasında Ülkede bulunma imkanım oldu. İranlı gönüllüleri o günlerde Yemen'in en kritik ve karışık yerlerinde görme fırsatım oldu.

İranlıların en çok ilgilendikleri, sistemler rejimler ve yönetimler tarafından dışlanan Zeydiye Müslümanları idi. Bunlar itikadi olarak kısmen Şia'ya benziyorlardı. Çoğunluğu bedevi hayatına benzer bir yaşam tarzına sahiplerdi.

Yemen'de 1991'de Kapitalist NATO'nun açtığı geçtikten "İslami İran" içeri giriyor ve mezhepsel faaliyetler gösteriyordu.

Gariptir aynı dönemde Somali'de de Sosyalist rejim "yıkılıyor"du. 21 Ekim 1976'da kurulan Demokratik Somali Cumhuriyeti 26 Ocak 1991'de yine iç çatışmalarla; NATO'nun 5. Kol faaliyetleri ile yıkılıyordu.

Bir süre sonra Rejimle yetinmeyen Somali'deki 5. Kol, devleti yıktı. 1991'in ortalarında Somali'de fiili olarak devlet hala yok.

ABD, General Çevik Bir komutasında Somali'ye çıkarma yapıp işgal ederek İtalyan, Fransız ve İngilizleri bu ülkeden bertaraf etmek istedi ancak, özellikle İngilizler ve İtalyanların her türlü silah, mühimmat ve lojistik desteği verdiği milisler ve General Muhammed Farah Aidid, ABD'ye kök söktürdü ve NATO rezil bir şekilde Somali'den çekildi.

Aynı 1991'e bakarsak, 1. Körfez Harbi'ni görürüz. Bu savaş de bölgemizde haritaları değiştirme savaşıdır. Bu, ayrıca söz edilmesi gereken bir konudur.

Somali'nin yıkılması demek, Batı'nın beslendiği "balık yatakları" ile dünya deniz ticaretinin üçte ikisini barındıran deniz ticaret yolunun risk altına alınması demekti.

İtalyanlar, Fransızlar, İngilizler, Avustralyalılar, Kanadalılar ve Amerikalılar kıyasıya bir rant paylaşım mücadelesine girdiler Somali'de.

21. YÜZYILIN KANLI PROJESİ YEMEN

Yemen'de "birleşim" gerçekleşti ama "iç sorunlar" bitmedi.

Osmanlı'nın yıkılmasından beri bir türlü mutlu olamayan Zeydilerin Husi kanadı, adım adım İran'ın kontrolü altına girdi:

Aşiret liderlerinin, ve ileri gelenlerinin çocukları, İran ve Lübnan'a götürülüp "dini eğitim"den geçirildiler. Ve çoğu, İran Şiası'na mensup birer fanatik olarak ülkelerine dönüp aşiretlerini ailelerini İran Şiası'na doğru evirmeye başladılar.

Yaşanan bu "İranileşme"den dolayı Zeydiyeliler arasında iç çatışmalar çıktı. Bazen çatışmaların şiddeti o kadar arttı ki, hüku00fbmet ağır silahlar ve zırhlı birliklerle müdahalede bulunmak zorunda kaldı.

Bu şiddet ortamı, İran'ın çok yakın ilgi gösterdiği ve Türkiye'den de Paralel Terör Örgütü liderinin yakın dostu olduğu bilinen Ali Abdullah Salih döneminde hafiflemeye başladı.

Ali Abdullah Salih ile birlikte Batı'nın, ülkeye "insani yardım" oranı arttı. Yüzlerce "batılı vakıf" ve "insani yardım derneği" ülkede faaliyet göstermeye başladı. Gözle görülür bir iyileşme söz konusu oldu.

Bu dönemde, İran'da ve Yemen'de eğitilen paramiliter güçler, Somali iç savaşına müdahil oldular. Tarafların arasında yer aldılar ve ülkedeki kriz içinden çıkılmaz bir hal aldı.

Burada Ali Abdullah Salih ile ilgili bir parantez açmak lazım:

Salih, 1978'den beri önce Kuzey, sonra da bütün Yemen'in bir numaralı ismi, yöneticisi, lideri oldu. Kuzeyde olduğu için Suudi rejiminden ve ABD'den hep destek gördü. Ancak Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal etmesini destekleyince, ABD ile araları açıldı. Arap Baharı'nda tahtından edildi.

YEMEN NEDEN ABD İÇİN ÖNEMLİ

Yemen, Dünya Deniz ticaret yolunun en önemli istasyonlarından biridir. Yemen'de kim egemen ise, deniz ticaretinin kaderinde de o güç merkezi söz sahibidir.

Yemen'de oluşabilecek bir karışıklık, Somali'den Cibuti'ye kadar tüm sahili direkt olarak etkiler. Bu da hem okyanus balıklarına Avrupa'ya satışını hem de Ak Deniz, Okyanus, Kızıl Deniz, Adriyatik deniz ticaret yollarını direkt olarak etkiler.

Bu da Deniz ticaret maliyeti ve sigortacılığının yükselmesi demektir ki, bunun aylık maliyeti Avrupa'ya milyarlarca Euro demektir. ABD'ye de Dolar demektir.

Çünkü ABD şirketlerinin önemli bir kısmı Asya Pasifik'te ürettikleri ürünler ile çıkardıkları maden, petrol ürünlerini Avrupa ve Afrika'ya satmaktadırlar. Yemen'deki güvensizlik, bir anda ABD'li şirketlere yüz milyarlarca Dolarlık maliyet demektir.

Ve Batı, Yalta'da rakibi ile 1945'te yaptığı ahitleşmeye sadık kalmamasının bedelini biz bölge halklarına ödetiyor.