Yaşlılarımızla Evler Çok Daha Huzurlu
Mehmet Nuri Yardım
Yaşlı insanların yaşadığı evler çok daha anlamlı, bereketli ve huzurludur. Bunu yaşayan herkes bilir. Bizim eskiden evlerimizde “pederşahî aile” sistemi vardı. Şimdiki gibi “çekirdek aile” ile sınırlı değildi yaşadığımız evler. Hatta Osmanlı’nın son devirlerine kadar dedeler ve ninelerin yanı sıra halalar, teyzeler, dayılar ve amcalar da birlikte otururlarmış. Tabii evin büyüklüğüne ve sahibinin imkânına göre. Değilse bile idare edilir, kurulan sofraya bir kaşık daha konulur, gönülleri geniş olan ev sahiplerinin meskenleri de genişlerdi.
Çocukluğumda böyle kalabalık aileleri çok gördüm. Ben dedelerime ve ninelerime yetişemedim ama çevremde birçok çocukluk arkadaşım büyükbabaları ve büyükanneleri ile birlikte yaşardı. O tür evlerin çok daha huzurlu olduğuna inanıyorum. Sonra evler küçüldü, sadece mekânlar değil, yürekler de ufaldı. Ne yazık ki dedeler ve nineler görülmez oldu ‘modern ev’lerde. Büyükler kendi meskenlerinde yaşamaya başladı. Bu yeni hayatın bir gereği miydi, yoksa Batılılaşma heveslerinin bir tezahürü mü? Çocuklarımız artık anneannesini ve büyük babasını ayda yılda bir görmeye başladı. Hâlbuki onların tavsiyeleri, terbiyeleri ve yol göstericiliği o kadar önemliydi ki…
Türk edebiyatında birçok yazarımız evdeki yaşlı büyüklerinin nasıl tesirinde kaldıklarını çok tatlı bir şekilde anlatır. Merhum Necip Fazıl Kısakürek Çemberlitaş’da doğup büyüdüğü konakta dedesiyle olan hatıralarını nefis üslubuyla dile getirir. Birlikte kitap okumalarının lezzetini belli ki üstat unutamamış. Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları kitabımda bu tür hatıraları topladım. Evde çocuğun terbiyesinde ebeveynle birlikte büyüklerin de rolü ve etkisi şüphesiz çok büyük.
Anadolu’da o iklim sürüyor
Bu konuda detaylı bir araştırma yapmadım ama ülkemizde İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerin dışında Anadolu’da genelde yaşlılarımızın çocukları ve torunlarıyla birlikte yaşadıklarını tahmin ediyorum. Böyle bir hayatın çok daha sevimli olduğunu inkâr edemeyiz. Peki diyelim ki şartlar uygun düşmedi, iki ayrı evde yaşanacak. O zaman en azından bu evlerin birbirine yakın olması sağlanabilir. Torunlar özlediklerinde dede ve ninelerini ziyaret edebilmeli, ailenin büyükleri de hasret kaldıkları torunlarını gelip görebilmeli. Bu hâl, ailelerdeki huzurun artmasını ve kalıcı hâle gelmesini temin eder. Büyük şehirlerde anne ve baba çalışıyorsa çocuğunu bakıcıya bırakıyor. Hâlbuki dedeler ve nineler en isabetli ve hassas bakıcılar değil mi? Çocuklarının yavrularını gözleri gibi korumazlar mı? Ne mutlu aile büyükleriyle birlikte huzurlu bir hayat yaşayanlara!
Koronalı günlerde yaşlılarımız
Koronavirüsün yayılmaya başladığı günlerde bazı tedbirler alındı ve yaşlıların evlerin dışına çıkmaması gerektiği yetkililer tarafından hatırlatıldı. Buna çoğu uydu zaten. Ama uymayan az miktardaki yaşlılarımız da polisler ve ilgili memurlar tarafından kibarca uyarıldı, hatta bazıları arabalarla evlerine bırakıldı. Bir de utanç vesikası olarak hatırlanan bazı sahneler yaşandı Sıkılıp dışarı çıkmış yaşlılara çirkin muamelede bulunan bazı karaktersizleri de gördük. Şükürler olsun ki bunlar çok azdı. Koca ülkede belki beş on kişi, o kadar. Bunlar da büyük tepki çekti zaten, hatta yaşlılara kötü davrananlara ağır cezalar verildi.
İnancımız gereği hürmette kusur edemeyiz
Şüphesiz olağanüstü günlerden geçiyoruz. Çoğumuz evden dışarı çıkamıyor. Çıkmaması da lâzım. Yaşlılarımız tabii baştan beri buna dâhil. Peki evde kaldıkları süre içinde onlara muamelelerimiz nasıl olmalı? Şüphesiz en mükemmel şekilde olmalı bu davranış tarzımız. Zira onlar, bizim dünyaya gelmemize vesile olan annelerimiz, babalarımızdır. Onlar olmasaydı biz de doğmayacaktık. Dolayısıyla hakları asla ödenemez. Anne/baba hakkına dair gerek Kur’an-ı Kerim’de gerekse hadis-i şeriflerde geçen ikazları herkes bilir. Cennetin annelerin ayakları altında olduğu buyurulmuştur. Babaların da hakkı çoktur. Hadisi Şerif’te “Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı belalar sel gibi üstünüze dökülecekti.” buyuruluyor. Peygamber Efendimiz, Müslümanların yaşlılarına azami hürmet ve muhabbet göstermesi gerektiğini aksi takdirde başlarına gelecek olanları, çekecekleri cezaları hatırlatıyor.
Onlar bizim her şeyimiz
Anne ve babalar hakkında İslâm âlimlerinin ve tasavvuf büyüklerinin tavsiyeleri çoktur. Babaların ve anneler, hiç kimsenin olmasa bile çocuklarının kendilerinden daha iyi olmasını isterler. Fıtraten kıskanamazlar; evlatlarının maddi ve manevi bakımdan kendilerini aşması için dua bile ederler. Bunun için merhum Bediüzzaman Said Nursi, “Pederine isyan veya onu rencide eden, insan bozması canavardır.” diyor.
Bu konuda kaleme aldığı İhtiyarlar Risalesi hem yetişkinlere hem de çocuklarına mühim tavsiyelerle doludur. Hazret şöyle diyor: “Evet, dünyada en yüksek hakikat, peder ve validelerin evlatlarına karşı şefkatleridir. Ve en âlî hukuk dahi onların o şefkatlerine mukabil hürmet haklarıdır. Çünkü onlar, hayatlarını kemal-i lezzetle evlatlarının hayatı için feda edip sarf ediyorlar. Öyle ise insaniyeti sukut etmemiş ve canavara inkılab etmemiş her bir veled, o muhterem, sadık, fedakâr dostlara hâlisane hürmet ve samimane hizmet ve rızalarını tahsil ve kalplerini hoşnut etmektir. Amca ve hala, peder hükmündedir, teyze ve dayı, ana hükmündedir.”
Yaşamak ve yaşlanmak
Rahmetli şairimiz Bekir Sıtkı Erdoğan’ı, yıllar önce arkadaşlarla birlikte evinde ziyaret etmiştik. Yaşı kemale ermişti. Sohbet, insanoğlunun ihtiyarlık hâllerine gelince şairimiz iyimser ve mantıklı şekilde konuşmuş ve şöyle demişti: “Yaşlanmak güzeldir çocuklar! Benim babam yaşlanmadı, erken yaşta vefat etti. Ben yaşlandım ve yaşıyorum.” Yaşlanmak elimizde değil. Tıpkı çocukluktan gençliğe, gençlikten olgun yaşa geçişimizin elimizde olmadığı gibi.
İhtiyarlar Risalesi’ndeki bir paragraf da bu mevzua dairdir. Şöyle deniliyor: “Ey insan1 Aklını başına al. Eğer sen ölmezsen ihtiyar olacaksın. ‘Elcezau min cinsi’l a’mâl’ (Kişi yaptığının aynısını görür) sırrıyla, sen valideynine hürmet etmezsen senin evladın dahi sana hürmet etmeyecektir. Eğer ahiretini seversen işte sana mühim bir define; onlara hizmet et, rızalarını tahsil eyle. Eğer dünyayı seversen yine onları memnun et ki onların yüzünden hayatın rahatlı ve rızkın bereketli geçsin.”
Bu eserin sonunda şu ibretli hatırayı okuyoruz: “Ahiret kardeşlerimden Mustafa Çavuş isminde bir zat vardı. Dininde, dünyasında muvaffakiyetli görüyordum. Sırrını bilmezdim. Sonra anladım ki o muvaffakiyetin sebebi: O zat ise ihtiyar peder ve validelerinin haklarını anlamış ve o hukuka tam riayet etmiş ve onların yüzünden rahat ve rahmet bulmuş. İnşaallah ahiretini de tamir etmiş. Bahtiyar olmak isteyen ona benzemeli.”
Batıda yaşlılara kötü muamele
Koronavirüs dolayısıyla Amerika’da ve Avrupa’nın birçok ülkesinde yaşlılara yapılan bed muameleyi hepimiz televizyonlarda gördük. İçimiz burkuldu, huzurevlerinde ölüme terkedilen, bakılmadığı için hayatını kaybedenleri gördükçe hem üzüldüm hem de Müslüman olduğumuza şükrettim. Elhamdülillah, bizim dinimiz yaşlılara hürmet konusunda uyardığı müminlere doğru yolu göstermiştir. Batıda ise tefessüh etmiş Hıristiyanlık ne yazık ki, toplumda yaşlılara hürmeti sağlayamıyor. Yaşlıların yanı sıra genç insanlar da hastane köşelerinde ve uluorta yerlerde sefil oldu.
Batının bu salgında makyajı döküldü
İşte dünyaya empoze edilmeye çalışılan Batı uygarlığı! Bu uygarlığın insanlıktan ne kadar uzak olduğunu bu vesile ile bir kez daha görmüş olduk. 60-80 yaş arasındaki virüslü hastaların yoğun bakıma alınmadığı ve kendi hâllerine yani ölüme terkedilmesi ne acıydı. Batının bu salgında makyajı döküldü, gerçek yüzü görüldü. Orada asla merhamet yoktu.
Bir de bizde yaşlılara gösterilen hürmet ve muhabbete bakın! Yaşlı teyzelerin ve amcaların ekmeğini, sütünü ve diğer ihtiyaçlarını alıp evine kadar götüren polislerimizi, zabıta görevlilerimizi düşünelim. Ne güzel manzara, ne kadar insanî bir davranış değil mi? Şükürler olsun, Türkiye kutlu bir ülkedir. Yaşlı anne ve babasının kıymetini bilen hayırlı çocuklar kutlanmaya değer! Bu konuda dikkatli ve rikkatli davranan güzel insanlar çok bahtiyardır. Büyüklerimizin ellerinden öperken gelecek nesillere örnek olan iyi evlatlarına da selam olsun.
Yazımızı, Şairler Sultanı Necip Fazıl’ın “Bahçedeki İhtiyar” şiiriyle bitirelim: “Yıllar bir gözyaşı olup da kaymış / Nurlu ihtiyarın yanaklarında. / Yapraktan saçını yerlere yaymış, / Sonbahar ağlıyor ayaklarında. / Süzüyor ufukta bir kızıl yeri, / İçi karanlıkla dolu gözleri; / Alnında akşamın ince kederi, / Sessizliğin sırrı, dudaklarında. / Yanan bir kâğıtta küçük bir satır / Yazı gibi akşam onu karartır; / Artık o, silinen bir hatıradır, / Bu ıssız bahçenin uzaklarında…”
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.