Vakıa suresinin okunuşu nasıldır? Vakıa suresinin meali nasıldır? Vakıa suresi Mekke döneminde nazil olmuştur. Vakıa suresi 96 ayeti kerimedir. Vakıa suresinde kıyamet ve ahiret halleri anlatılmaktadır. Kıyamet günün geleceğinden asla şüphe duyulmaması gerektiği bildirilmektedir. Vakıa suresinde aynı zamanda Cennet ve Cehennem tasvir edilmiştir. İşte Vakıa suresinin okunuşu ve anlamı...
Kur'an-ı kerîmin elli altıncı sûresi iniş sırasına göre kırk altıncı sûredir. Taha sûresinden sonra, Şuara sûresinden önce Mekke'de nazil olmuştur. Vakıa sûresi Mekke'de nazil oldu (indi). Doksan altı ayet-i kerîmedir. İsmini ilk ayette geçen Vakıa kelimesinden alır. Sûrede, kıyamet ve ahiret hallerinden, Cennet ve Cehennemden vb. konulardan bahs edilmektedir. (Senaullah Dehlevî, Razî)
Kim her gece Vakıa sûresini okursa, ona fakirlik asla isabet etmez. (Hadîs-i şerîf-Kadı Beydavî Tefsîri)
Hakkında
Mekke döneminde inmiştir. 96 ayettir. Sûre, adını birinci ayette geçen "elvakı'a" kelimesinden almıştır. Vakı'a, gerçekleşen, meydana gelen olay demektir. Burada kıyameti ifade etmektedir. Sûrede başlıca, kıyametin kopmasından önceki ve sonraki dehşetli haller ve insanların amellerine göre içinde yer alacağı gruplar konu edilmektedir.
Nuzül
Mushaftaki sıralamada elli altıncı, iniş sırasına göre kırk altıncı sûredir. Taha sûresinden sonra, Şuara sûresinden önce Mekke'de nazil olmuştur. Sadece 81-82. ayetlerinin Medine'de indiği rivayet edilmiştir; fakat bunların önceki ve sonraki ayetlerle konu ve üslûp açısından bir bütün oluşturması bu rivayetin gerçekliğinde tereddüt uyandırmaktadır (Derveze, III, 100). İbn Atıyye de bu sûredeki bazı ayetlerin Medine'de veya bir sefer sırasında indiğine dair rivayetlerin sağlam olmadığını belirtir (V, 238).
Konusu
Kıyamet gününün gerçekliğinde asla kuşku duyulmaması gerektiği uyarısıyla başlayan sûrede geniş biçimde cennet ve cehennem tasvirleri yapılmakta; Allah Teala'nın kudretinin kanıtlarından örnekler verilmekte, Kur'an'ın Allah katından indirilmiş bulunduğuna ve bunun insanlar için büyük bir nimet olduğuna dikkat çekilmektedir.
Mushaf sırasına göre bundan önce yer alan rahman sûresiyle bu sûre arasında konu birliği açısından şöyle bağlar kurulmuştur: a) Önceki sûre Allah Teala'nın celal ve ikram (azamet ve kerem) sahibi olduğu belirtilerek sona ermiş, bu sûrede onun bu sıfatlarının tecellileri açıklanmıştır. b) Önceki sûrede Allah'ın nimetleri hatırlatılıp bunları yalan sayma tavrı ısrarla kınanmış, bu sûrede de kıyametin kopmasıyla artık bu gerçeğin inkar edilemeyeceği bildirilip orada verilecek karşılıklardan söz edilmiş ve iş işten geçmeden bu gerçeğe uygun davranılması uyarısı yapılmıştır. c) Önceki sûrede yükümlüler inkarcılar ve müminler şeklinde iki ana gruba ayrıldıktan sonra müminlere de derecelerine göre farklı nimetler (cennetler) verileceği bildirilmiş, bu sûrede de buna paralel üçlü bir tasnif yapılmıştır. d) Önceki sûrede göğün yarılmasından söz edilerek kıyamet tasvirine başlanmış, bu sûrede yerin sarsılması ve dağların toz duman olması haline değinilerek bu anlatım sürdürülmüştür (Razî, XXIX, 139; Elmalılı, VII, 4699).
VAKIA SURESİNİN OKUNUŞU VE ANLAMI
Vakıa 1 (Mealleri Karşılaştır): İza ve kaatil vakıah(vakıatu).
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ إِذَا وَقَعَتِ ٱلْوَاقِعَةُ
(1-2) Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.
Vakıa 2 (Mealleri Karşılaştır): Leyse li vak'atiha kazibeh(kazibetun).
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ
(1-2) Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.
Vakıa 3 (Mealleri Karşılaştır): Hafidatun rafiah(rafiatun).
خَافِضَةٌ رَّافِعَةٌ
(3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
Vakıa 4 (Mealleri Karşılaştır): İza ruccetil ardu recca(reccen).
إِذَا رُجَّتِ ٱلْأَرْضُ رَجًّا
(3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
Vakıa 5 (Mealleri Karşılaştır): Ve bussetil cibalu bessa(bessen).
وَبُسَّتِ ٱلْجِبَالُ بَسًّا
(3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
Vakıa 6 (Mealleri Karşılaştır): Fe kanet hebaen mun bessa(bessen).
فَكَانَتْ هَبَآءً مُّنۢبَثًّا
(3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
Vakıa 7 (Mealleri Karşılaştır): Ve kuntum ezvacen selaseh(selaseten).
وَكُنتُمْ أَزْوَٰجًا ثَلَٰثَةً
(3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
Vakıa 8 (Mealleri Karşılaştır): Fe ashabul meymeneti ma ashabul meymeneti.
فَأَصْحَٰبُ ٱلْمَيْمَنَةِ مَآ أَصْحَٰبُ ٱلْمَيْمَنَةِ
Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir!
Vakıa 9 (Mealleri Karşılaştır): Ve ashabul meş´emeti ma ashabul meş'emeti.
وَأَصْحَٰبُ ٱلْمَشْـَٔمَةِ مَآ أَصْحَٰبُ ٱلْمَشْـَٔمَةِ
Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir!
Vakıa 10 (Mealleri Karşılaştır): Ves sabikûnes sabikûn(sabikûne).
وَٱلسَّٰبِقُونَ ٱلسَّٰبِقُونَ
(10-11) (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah'a) yaklaştırılmış kimselerdir.
Vakıa 11 (Mealleri Karşılaştır): Ulaikel mukarrebûn(mukarrebûne).
أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلْمُقَرَّبُونَ
(10-11) (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah'a) yaklaştırılmış kimselerdir.
Vakıa 12 (Mealleri Karşılaştır): Fî cennatin naîm(naîmi).
فِى جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ
Onlar, Naîm cennetlerindedirler.
Vakıa 13 (Mealleri Karşılaştır): Sulletun minel evvelîn(evvelîne).
ثُلَّةٌ مِّنَ ٱلْأَوَّلِينَ
(13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
Vakıa 14 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalîlun minel ahirîn(ahirîne).
وَقَلِيلٌ مِّنَ ٱلْءَاخِرِينَ
(13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
Vakıa 15 (Mealleri Karşılaştır): Ala sururin mevdûnetin.
عَلَىٰ سُرُرٍ مَّوْضُونَةٍ
(15-16) Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
Vakıa 16 (Mealleri Karşılaştır): Muttekiîne aleyha mutekabilîn(mutekabilîne).
مُّتَّكِـِٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَٰبِلِينَ
(15-16) Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
Vakıa 17 (Mealleri Karşılaştır): Yetûfu aleyhim vildanun muhalledûn(muhalledûne).
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَٰنٌ مُّخَلَّدُونَ
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
Vakıa 18 (Mealleri Karşılaştır): Bi ekvabin ve ebarîka ve ke'sin min maîn(maînin).
بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِّن مَّعِينٍ
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
Vakıa 19 (Mealleri Karşılaştır): La yusaddeûne anha ve la yunzifûn(yunzifûne).
لَّا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنزِفُونَ
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
Vakıa 20 (Mealleri Karşılaştır): Ve fakihetin mimma yetehayyerûn(yetehayyerûne).
وَفَٰكِهَةٍ مِّمَّا يَتَخَيَّرُونَ
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
Vakıa 21 (Mealleri Karşılaştır): Ve lahmi tayrin mimma yeştehûn(yeştehûne).
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِّمَّا يَشْتَهُونَ
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
Vakıa 22 (Mealleri Karşılaştır): Ve hûrun înun.
وَحُورٌ عِينٌ
(22-23) Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır.
Vakıa 23 (Mealleri Karşılaştır): Ke emsalil lu'luil meknûn(meknûni).
كَأَمْثَٰلِ ٱللُّؤْلُؤِ ٱلْمَكْنُونِ
(22-23) Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır.
Vakıa 24 (Mealleri Karşılaştır): Cezaen bi ma kanû ya'melûn(ya'melûne).
جَزَآءًۢ بِمَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
(Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükafat olarak (verilir.)
Vakıa 25 (Mealleri Karşılaştır): La yesmeûne fîha lagven ve la te'sîma(te'sîmen).
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا
Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler.
Vakıa 26 (Mealleri Karşılaştır): İlla kîlen selamen selama(selamen).
إِلَّا قِيلًا سَلَٰمًا سَلَٰمًا
Sadece "selam!", "selam!" sözünü işitirler.
Vakıa 27 (Mealleri Karşılaştır): Ve ashabul yemîni ma ashabul yemîn(yemîni).
وَأَصْحَٰبُ ٱلْيَمِينِ مَآ أَصْحَٰبُ ٱلْيَمِينِ
Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir!
Vakıa 28 (Mealleri Karşılaştır): Fî sidrin mahdûd(mahdûdin).
فِى سِدْرٍ مَّخْضُودٍ
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
Vakıa 29 (Mealleri Karşılaştır): Ve talhın mendûd(mendûdin).
وَطَلْحٍ مَّنضُودٍ
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
Vakıa 30 (Mealleri Karşılaştır): Ve zıllin memdûd(memdûdin).
وَظِلٍّ مَّمْدُودٍ
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
Vakıa 31 (Mealleri Karşılaştır): Ve main meskûb(meskûbin).
وَمَآءٍ مَّسْكُوبٍ
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
Vakıa 32 (Mealleri Karşılaştır): Ve fakihetin kesîrah(kesîretin)
وَفَٰكِهَةٍ كَثِيرَةٍ
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
Vakıa 33 (Mealleri Karşılaştır): La maktûatin ve la memnûah(memnûatin).
لَّا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
Vakıa 34 (Mealleri Karşılaştır): Ve furuşin merfûah(merfûatin).
وَفُرُشٍ مَّرْفُوعَةٍ
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
Vakıa 35 (Mealleri Karşılaştır): İnna enşe'na hunne inşaa(inşaen).
إِنَّآ أَنشَأْنَٰهُنَّ إِنشَآءً
Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık.
Vakıa 36 (Mealleri Karşılaştır): Fe cealna hunne ebkaran(ebkaren).
فَجَعَلْنَٰهُنَّ أَبْكَارًا
(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
Vakıa 37 (Mealleri Karşılaştır): Uruben etraba(etraben).
عُرُبًا أَتْرَابًا
(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
Vakıa 38 (Mealleri Karşılaştır): Li ashabil yemîn(yemîni).
لِّأَصْحَٰبِ ٱلْيَمِينِ
(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
Vakıa 39 (Mealleri Karşılaştır): Sulletun minel evvelîn(evvelîne).
ثُلَّةٌ مِّنَ ٱلْأَوَّلِينَ
(39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
Vakıa 40 (Mealleri Karşılaştır): Ve sulletun minel ahırîn(ahırîne).
وَثُلَّةٌ مِّنَ ٱلْءَاخِرِينَ
(39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
Vakıa 41 (Mealleri Karşılaştır): Ve ashabuş şimali ma ashabuş şimal(şimali).
وَأَصْحَٰبُ ٱلشِّمَالِ مَآ أَصْحَٰبُ ٱلشِّمَالِ
Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir!
Vakıa 42 (Mealleri Karşılaştır): Fî semûmin ve hamîm(hamîmin).
فِى سَمُومٍ وَحَمِيمٍ
(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
Vakıa 43 (Mealleri Karşılaştır): Ve zıllin min yahmûm(yahmûmin).
وَظِلٍّ مِّن يَحْمُومٍ
(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
Vakıa 44 (Mealleri Karşılaştır): La baridin ve la kerîm(kerîmin).
لَّا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ
(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
Vakıa 45 (Mealleri Karşılaştır): İnnehum kanû kable zalike mutrefîn(mutrefîne).
إِنَّهُمْ كَانُوا۟ قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ
Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.
Vakıa 46 (Mealleri Karşılaştır): Ve kanû yusirrûne alel hınsil azîm(azîmi).
وَكَانُوا۟ يُصِرُّونَ عَلَى ٱلْحِنثِ ٱلْعَظِيمِ
Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.
Vakıa 47 (Mealleri Karşılaştır): Ve kanû yekûlûne e iza mitna ve kunna turaben ve iza men e inna le meb'ûsûn(meb'ûsûne).
وَكَانُوا۟ يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
Diyorlardı ki: "Biz öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?"
Vakıa 48 (Mealleri Karşılaştır): E ve abaunel evvelûn(evvelûne).
أَوَءَابَآؤُنَا ٱلْأَوَّلُونَ
"Evvelki atalarımız da mı?"
Vakıa 49 (Mealleri Karşılaştır): Kul innel evvelîne vel ahirîn(ahirîne).
قُلْ إِنَّ ٱلْأَوَّلِينَ وَٱلْءَاخِرِينَ
(49-50) De ki: "Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır."
Vakıa 50 (Mealleri Karşılaştır): Le mecmûûne ila mîkati yevmin ma'lûm(ma'lûmin).
لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَٰتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
(49-50) De ki: "Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır."
Vakıa 51 (Mealleri Karşılaştır): Summe innekum eyyuhed dallûnel mukezzibûn(mukezzibûne).
ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا ٱلضَّآلُّونَ ٱلْمُكَذِّبُونَ
(51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
Vakıa 52 (Mealleri Karşılaştır): Le akilûne min şecerin min zakkumin.
لَءَاكِلُونَ مِن شَجَرٍ مِّن زَقُّومٍ
(51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
Vakıa 53 (Mealleri Karşılaştır): Fe ma liûne minhel butûn(butûne).
فَمَالِـُٔونَ مِنْهَا ٱلْبُطُونَ
Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
Vakıa 54 (Mealleri Karşılaştır): Fe şaribûne aleyhi minel hamîm(hamîmi).
فَشَٰرِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ ٱلْحَمِيمِ
Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.
Vakıa 55 (Mealleri Karşılaştır): Fe şaribûne şurbel hîm(hîmi).
فَشَٰرِبُونَ شُرْبَ ٱلْهِيمِ
Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
Vakıa 56 (Mealleri Karşılaştır): Haza nuzuluhum yevmed dîn(dîni).
هَٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ ٱلدِّينِ
İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.
Vakıa 57 (Mealleri Karşılaştır): Nahnu halaknakum fe lev la tusaddikûn(tusaddikûne).
نَحْنُ خَلَقْنَٰكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ
Sizi biz yarattık. Hala tasdik etmeyecek misiniz?
Vakıa 58 (Mealleri Karşılaştır): E fe reeytum ma tumnûn(tumnûne).
أَفَرَءَيْتُم مَّا تُمْنُونَ
Attığınız o meniye ne dersiniz?!
Vakıa 59 (Mealleri Karşılaştır): E entum tahlukûnehû em nahnul halikûn(halikûne).
ءَأَنتُمْ تَخْلُقُونَهُۥٓ أَمْ نَحْنُ ٱلْخَٰلِقُونَ
Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?
Vakıa 60 (Mealleri Karşılaştır): Nahnu kadderna beynekumul mevte ve ma nahnu bi mes- bûkîn(mesbûkîne).
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ ٱلْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ
(60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
Vakıa 61 (Mealleri Karşılaştır): Ala en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fî ma la ta'lemûn(ta'lemûne).
عَلَىٰٓ أَن نُّبَدِّلَ أَمْثَٰلَكُمْ وَنُنشِئَكُمْ فِى مَا لَا تَعْلَمُونَ
(60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
Vakıa 62 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekad alimtumunneş etel ûla fe lev la tezekkerûn(tezekkerûne).
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ ٱلنَّشْأَةَ ٱلْأُولَىٰ فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ
Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O halde düşünseniz ya!
Vakıa 63 (Mealleri Karşılaştır): E fe reeytum ma tahrusûn(tahrusûne).
أَفَرَءَيْتُم مَّا تَحْرُثُونَ
Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?!
Vakıa 64 (Mealleri Karşılaştır): E entum tezre ûnehû em nahnuz zariûn(zariûne).
ءَأَنتُمْ تَزْرَعُونَهُۥٓ أَمْ نَحْنُ ٱلزَّٰرِعُونَ
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
Vakıa 65 (Mealleri Karşılaştır): Lev neşau le cealnahu hutamen fe zaltum tefekkehûn(tefekkehûne).
لَوْ نَشَآءُ لَجَعَلْنَٰهُ حُطَٰمًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ
Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz:
Vakıa 66 (Mealleri Karşılaştır): İnna le mugremûn(mugremûne).
إِنَّا لَمُغْرَمُونَ
"Muhakkak biz çok ziyandayız!"
Vakıa 67 (Mealleri Karşılaştır): Bel nahnu mahrûmûn(mahrûmûne).
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
"Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!"
Vakıa 68 (Mealleri Karşılaştır): E fe reeytumul maellezî teşrebûn(teşrebûne).
أَفَرَءَيْتُمُ ٱلْمَآءَ ٱلَّذِى تَشْرَبُونَ
İçtiğiniz suya ne dersiniz?!
Vakıa 69 (Mealleri Karşılaştır): E entum enzeltumûhu minel muzni em nahnul munzilûn(munzilûne).
ءَأَنتُمْ أَنزَلْتُمُوهُ مِنَ ٱلْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ ٱلْمُنزِلُونَ
Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
Vakıa 70 (Mealleri Karşılaştır): Lev neşau cealnahu ucacen fe levla teşkurûn(teşkurûne).
لَوْ نَشَآءُ جَعَلْنَٰهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde şükretseydiniz ya!.
Vakıa 71 (Mealleri Karşılaştır): E fe reeytumun narelletî tûrûn(tûrûne).
أَفَرَءَيْتُمُ ٱلنَّارَ ٱلَّتِى تُورُونَ
Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?!
Vakıa 72 (Mealleri Karşılaştır): E entum enşe'tum şecereteha em nahnul munşiûn(munşiûne).
ءَأَنتُمْ أَنشَأْتُمْ شَجَرَتَهَآ أَمْ نَحْنُ ٱلْمُنشِـُٔونَ
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
Vakıa 73 (Mealleri Karşılaştır): Nahnu cealnaha tezkireten ve metaan lil mukvîn(mukvîne).
نَحْنُ جَعَلْنَٰهَا تَذْكِرَةً وَمَتَٰعًا لِّلْمُقْوِينَ
Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık.
Vakıa 74 (Mealleri Karşılaştır): Fe sebbih bismi rabbikel azîm(azîmi).
فَسَبِّحْ بِٱسْمِ رَبِّكَ ٱلْعَظِيمِ
O halde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt).
Vakıa 75 (Mealleri Karşılaştır): Fe la uksimu bi mevakiin nucûm(nucûmi).
۞ فَلَآ أُقْسِمُ بِمَوَٰقِعِ ٱلنُّجُومِ
(75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
Vakıa 76 (Mealleri Karşılaştır): Ve innehu le kasemun lev ta'lemûne azîm(azîmun).
وَإِنَّهُۥ لَقَسَمٌ لَّوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ
(75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
Vakıa 77 (Mealleri Karşılaştır): İnnehu le kur'anun kerîm(kerîmun).
إِنَّهُۥ لَقُرْءَانٌ كَرِيمٌ
O, elbette değerli bir Kur'an'dır.
Vakıa 78 (Mealleri Karşılaştır): Fî kitabin meknûn(meknûnin).
فِى كِتَٰبٍ مَّكْنُونٍ
Korunmuş bir kitaptadır.
Vakıa 79 (Mealleri Karşılaştır): La yemessuhû illel mutahherûn(mutahherûne).
لَّا يَمَسُّهُۥٓ إِلَّا ٱلْمُطَهَّرُونَ
Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir.
Vakıa 80 (Mealleri Karşılaştır): Tenzîlun min rabbil alemîn(alemîne).
تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Âlemlerin Rabb'inden indirilmedir.
Vakıa 81 (Mealleri Karşılaştır): E fe bi hazel hadîsi entum mudhinûn(mudhinûne).
أَفَبِهَٰذَا ٱلْحَدِيثِ أَنتُم مُّدْهِنُونَ
(81-82) Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah'ın verdiği rızka O'nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz?
Vakıa 82 (Mealleri Karşılaştır): Ve tec'alûne rızkakum ennekum tukezzibûn(tukezzibûne).
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ
(81-82) Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah'ın verdiği rızka O'nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz?
Vakıa 83 (Mealleri Karşılaştır): Fe lev la iza belegatil hulkûme(hulkûme).
فَلَوْلَآ إِذَا بَلَغَتِ ٱلْحُلْقُومَ
Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize!
Vakıa 84 (Mealleri Karşılaştır): Ve entum hîne izin tenzurûn(tenzurûne).
وَأَنتُمْ حِينَئِذٍ تَنظُرُونَ
Oysa siz o zaman bakıp durursunuz.
Vakıa 85 (Mealleri Karşılaştır): Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lakin la tubsirûn(tubsirûne).
وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْه #1