Türkiye'ye yapılan operasyonların nedeni
İzmir’de 30 Ekim 2020 Cuma günü meydana gelen 6.6 şiddetindeki depremde bugün itibariyle 102 canımızı (bu sayının artması muhtemel) kaybetmenin travmasını yaşıyoruz.
Dilde travma!..
Dinde travma!..
Ruh coğrafyamız
paramparça!..
Harflerimizin
değiştirilmesiyle uğradığımız hafıza kaybının üzerinden tam 92 yıl geçmiş.
***
Osmanlıca sadece mezar taşlarını okumaya yarayan bir dil değil, aynı zamanda koskoca bir medeniyetin arşivlerini, tüm yazılı mirasını, geçmişi okuyup anlamanın da anahtarıdır.
“Muasır medeniyet seviyesinin üzerine
çıkmak!..” için 1 Kasım 1928 tarihli ve 1353 Sayılı Türk Harflerinin Kabul
ve Tatbiki Hakkındaki Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte âdeta bir “hafıza
kaybı” yaşanmış, toplum bir gecede köklerinden kopartılıp cahilleştirilmiş.
Geçmişiyle
bütün bağları kesilen Türkiye “kurudukça
sulanmış, yeşerdikçe budanmış”. O günden bugüne kültür ve eğitimde meydana
gelen arızalar büyüye büyüye kangrene dönüşmüştür.
***
[Tek başına 18 yıldır hükümet eden AK Parti bile dikiş tutturamamış ve en fazla bakan değişikliğini 6 bakanla (Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Nabi Avcı ve İsmet Yılmaz) “Millî Eğitim”de yapmıştır.
Yedincisi olan
Ziya Selçuk ise tam eğitimle ilgili problemlere vâkıf olacakken, Koronavirüs (Kovid-19)
salgınına takıldı. Bu belayla uğraşmaktan, eğitimdeki problemlere sıra yine
gelmedi.
Fakat umutla
bekliyoruz. Çünkü eğitim problemi çözülürse, diğer meselelerin birer birer
çözüleceğine eminiz.]
***
“Geçmişini bilmeyenin, geleceğine yön veremeyeceği” gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Artık kadim medeniyetimizi inşa eden devlet adamlarıyla, mimarlarla, bilim insanlarıyla, şairlerle, yazarlarla, münevverlerle, âlimlerle yüzleşmek, onlardan bizlere kalan mirasa sahip çıkmaktan başka bir çare de kalmamıştır.
Osmanlıca
Türkçesi de bu anlamda uzun soluklu bir yürüyüşün miladıdır. Geçmişimizin izlerini
ancak böyle sürebilir, idrak edebiliriz.
***
Okullarımızda İngiliz, Fransız, İngiliz, İtalyan, Amerikan modeli tedrisat uygulanırken çağdaşlaşma(!) adına ses çıkartmayan bir takım aydın(!), Osmanlıca Türkçesi konusu gündeme geldiğinde bir kaşık suda fırtınalar kopartmaktadır.
Bir asır önce
bu coğrafyanın genleriyle oynayanlar kusura bakmasın, Türkiye artık değişiyor.
Geçmişine küfretmek yerine, bilakis ilham alarak evinin tozlu raflarındaki “yitik hazine”lerini yeniden gün yüzüne
çıkartıyor.
Emperyalist
ülkelerin Türkiye’ye karşı her alanda operasyon üzerine operasyon yapmasının
sebebi de bundan ibarettir.
Bu operasyon ve
kuşatmaları bertaraf etmek için eğitim şart!..
***
Savulun bre gafiller ‘Amanvermez Avni’
geliyor!..
Beyan Yayınları daha önce Hz. Peygamber’i, yaşantısını, mücadelesini, tebliğini, davasını, yöntemini, sünnetini, kendisinden sonraki hâdiseleri, fetihleri ve hatta Mekke’yi Medine’yi tanımak amacıyla yayınladığı “Peygamberimiz'in İzinde 40 Sahabi” serisine geçtiğimiz günlerde de “Türklerin Sherlock Holmes’i Amanvermez Avni”yi ekledi.
Son yıllarda Osmanlı’nın kültürel birikimine merak uyandı
Son yıllarda Osmanlı Devleti dönemindeki kültürel birikimimize yönelik çalışmalar hız kazanmış, o dönemde meydana getirilen sayısız eserden faydalanılabilmesi için gerek kamu kuruluşları, gerekse sivil toplum örgütleri tarafından Osmanlı Türkçesi’nin öğrenilmesine yönelik yoğun çalışmalar yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Beyan Yayınları da bu alandaki eksikliği hissetmiş olmalı ki, Osmanlı Türkçesi’yle yazılmış eserlerin bir kısmı dijital ortamlarda bulunmakla birlikte bunları basılı kitap olarak okuyucunun hizmetine sunmanın faydalı olacağını düşünmüş, düşünmekle de kalmamış hayata geçirmiş.
Ebu’s Süreyya
Sâmi tarafından kaleme alınan on öykülük “Türklerin
Sherlock Holmes’i Amanvermez Avni” polisiye hikâye serisi Yaşar Güçlü tarafından Osmanlı alfabesi
ile bilgisayar ortamına aktarılmış. Ufak tefek imlâ hataları dışında şekil ve
noktalama işaretleri olarak aslına sadık kalınarak günümüz alfabesiyle yazılmış.
Transkripsiyon metne ve güncel Türçeye çevrilerek, okuyucuyla buluşturmuş.
Gazeteci
kökenli olan Ebu’s Süreyya Sâmi, edebiyat, kitap setleri, polisiye
kategorilerinde eserler yazmış popüler bir yazardır. 1909 Şubat ayında başlayıp
ancak 5 sayı çıkabilen Arz-ı Hâl isimli
haftalık mizah dergisinin ve yine 18 Mart 1910 - Ocak 1911 arasında 89 sayı
çıkan Hayâl-i Cedîd gazetesinin başmuharrirliğini yapmıştır. 1914 yılında
Abdülhamid’in Kayguları, 1930’daysa Amasya Sonbaharı adlı kitapları
yayınlanmıştır.
“Amanvermez” lakabıyla her yere nam saldı
Ebu’s Süreyya Sâmi’nin “Amanvermez Avni”si kimdir, neyin nesidir?.. Merak edenler için biraz tüyo verelim.
Geçen devirde,
sırf aklının dâhice çalışmasına güvenerek bu mesleğe giren “Avni” daha 25 yaşında iken
arkadaşlarının dikkatini ve hayretini çekmeye başlamış, az zamanda Zaptiye
Nezareti yöneticilerinin de takdirini kazanarak en önemli olayların, en gizemli
cinayetlerin araştırılması ve takibi kendisine verilmişti. Emniyet hizmetlerine
girişinin beşinci senesinde “Amanvermez”
lakabıyla anılmaya başlanmış ve bu lakap memleketin en sefil tabakasına kadar
yayılmış, yarası bulunan sefiller bundan pek gocunmakta kendilerini haklı
görmüşlerdi. Avni ilk senelerde hırsızlar, yankesiciler, adi kabadayılar için
bir afet, bir musibet kesilmişti.
“Avni”
çok çalıştı, o kadar çok çalıştı ki nihayet vücudu bu güç yetmez çalışmaya
dayanamayarak 42 yaşında yıprandı. Saçında, sakalında bir tane siyah kıl
kalmamış halde ahirete göç etti. Ölüm anında yanındaki ahbaplarına, “Rahat döşeğimde can vermekte olduğuma
kendim de şaşıyorum!..” dedi.
İşte okuruyla
buluşan “Türklerin Sherlock Holmes’i
Amanvermez Avni” serinin kahramanı böyle bir “Amanvermez Avni”.
Seri, Yanmış
Adam, Kamelya’nın Ölümü, Kanatlı Araba, Kara Katil, Kör Ebe, Mavi Göz, Sessiz
Tabanca, Boyacı, Ölü, İskeletler Arasında olmak üzere 10 kitaptan oluşuyor.