Dolar (USD)
34.42
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2834.30
BIST 100
9389.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Türkiye'nin değerlerine sahip çıkan yerli ve milli bir aydındı

u200bu200bu200bu200bu200bu200bu200bÖnceki gün vefatıyla yüzbinlerce okuyucusu hüzünlendiren Mehmed Niyazi, dün toprağa verildi. Onu diğer bazı aydınlardan farklı kılan en büyük özellik, yerli ve millu00ee değerlere sahip oluşuydu.
Türkiye'nin değerlerine sahip çıkan yerli ve milli bir aydındı
12 May 2018 16:34:00
u200bu200bu200bu200bu200bu200bu200bÖnceki gün vefatıyla yüzbinlerce okuyucusu hüzünlendiren Mehmed Niyazi, dün toprağa verildi. Onu diğer bazı aydınlardan farklı kılan en büyük özellik, yerli ve millu00ee değerlere sahip oluşuydu.

Mehmet Nuri Yardım / MİLAT

Mehmed Niyazi vefatıyla hepimizi üzdü. Ardından sosyal medyada yazılanlara bakıyorum, ne kadar çok seviliyormuş meğer. Az çok tahmin ediyordum aslında bu kadar sevildiğini ama duyulan keder çok fazla. Zira başta Çanakkale Mahşeri olmak üzere toplumumuza tarih şuuru ve sevgisi aşılayan bir mütefekkir yazarımızdı.

Bir milletin bütün fertleri, bazen bir yazar, bir aydın, bir mütefekkir, bir sanatkarlarıyla rahatlıkla iftihar edebilir. Hizmetiyle, gayretiyle, erdemleriyle temayüz etmiş bir abide şahsiyet, koca bir millete şan ve şeref verebilir.

Mehmed Niyazi Bey de varlığıyla, eserleriyle, hizmetleriyle ve irfanımıza kattıklarıyla Türkiye'de çok sevilen, sayılan, fikirlerine değer verilen üstün bir yazar, seçkin bir münevverdi. Bu ülkenin ruh köküne, toprağına bağlıydı. Bu memleketin çocuklarına bağrını açmıştı ve 1960'lı yıllardan beri kafası ve gönlüyle kendi insanına bağlı soylu bir romancımız, has bir mütefekkirimiz olmuştu. Pek çok eserinden aklıma ilk gelenleri ve masamda gözümün önünde olanları sıralayayım: Yazılmamış Destanlar, Medeniyetimizin Analizi ve Geleceği, Varolmak Kavgası, Millet ve Türk Milliyetçiliği, Daha Dün Yaşadılar, Varolmak Kavgası, Bayram Hediyesi, İki Dünya Arasında, Çanakkale Mahşeri, Yemen Ah Yemen, Plevne ve Doğunun Ölümsüz Çocuğu...

Mehmed Niyazi Bey demek biraz da hatıralar ve geçmişi anmak demektir. Öyleyse ben de bir parça maziye dalayım. Zira o sıcak sohbetlerde anlatılan hatıralarda, Mehmed Niyazi Bey'in memleket meselelerine sağlam ve dürüst bakışına şahit oluyorduk.

Hastalığına bile nükte katardı

Bir Kurban Bayramı'nda bilge tarihçimiz Ziya Nur Aksun'un evine gitmiştim. Her zaman olduğu gibi mükrim ev sahibesi Belma Aksun Hanımefendi'nin mütebessim çehresiyle karşılaşmıştım önce. Ziya Nur Bey her zamanki gibi salonda ve koltuğunda oturuyor, misafirlerini dinliyordu. Mehmed Niyazi, Cemal Aydın, Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Dursun Gürlek ve diğer misafirler var... Konuşulan mevzular her zaman olduğu gibi memlekete dair. Tarih, özellikle yakın tarih revaçta... Belma Aksun'un mükemmel ev sahipliği yaptığı günde Ziya Bey her zamanki yerinde konuşulanları dikkatle, tebessümle ve arifane dinliyor. Sohbet esnasında Mehmed Niyazi Bey iki nükte nakledip haziru00fbnu güldürüyor. Her ikisi de büyük iman, aşk ve heyecan adamı Osman Yüksel Serdengeçti hakkında. "Bir ara birisi gelir ve parkinson hastası olan, dolayısıyla elleri titreyen Osman Yüksel'e 'Ne yapıyorsun?' diye sorar. Serdengeçti 'Görüyorsun işte, morsu çekiyorum.' cevabını verir." Malum eskiden, telgrafların çekildiği mors alfabesi vardı. Bir diğeri ise şöyle: "Bir teyze ahir ömründe Osman Yüksel Serdengeçti'ye 'Oruç tutuyor musun?' diye sorar. Osman Yüksel şu cevabı verir: "Görmüyor musun, kendimi tutamıyorum."

Bir şuur ve medeniyet adamıydı

Tabiu00ee sadece nükte anlatmakla kalmıyordu Mehmed Niyazi Bey. Osman Yüksel'in imanını, Necip Fazıl'ın zekasını, Erol Güngür'ün ilmini, Ziya Nur'un önderliğini de anlatıyordu. Ülkemizin meseleleri hakkında düşüncelerini aktarıyordu. Problemlere derin vukufiyetini, peşin hükümlerden uzak çarpıcı tahlillerini ve kıymetli fikirlerini bizlerle cömertçe paylaşıyordu. O, bir münevver olarak hakikaten Türkiye için büyük bir şanstı. Öz kültürüne bağlı, medeniyetini bilen ve anlatan, köksüz aydınları her zaman uyaran vicdan adamıydı. Sohbetleri, çok istifadeli geçiyordu. Bazen bir cümle ile bir şahsı veya hadiseyi mükemmel bir şekilde hülasa ediyor ve işin esasını ortaya çıkarıyordu. Mehmed Niyazi Bey meşhur Marmara Kıraathanesi'nde Ziya Nur Aksun, Sezai Karakoç, Erol Güngör ve diğer dostlarından devşirdiği irfanı, heybesine doldurduğu bilgiyi gençlere aktardı. Bir çok mahfilde bu düşüncelerini çevresindekilerle paylaştı. Oturup çay içerken çevresindekilerle ufuk açıcı sohbetler ederdi. Kelimeleri seçerek kullanır, kavramları yerli yerine oturtur, kimseyi darıltmazdı. Bu şekilde rahatlıkla bir kaç nesli yetiştirdi diyebiliriz. Bugün onun yazılarını ve eserlerini okuyarak ve sohbetlerini dinleyerek yetişen, ülke gerçeklerine vakıf, heyecanlı, imanlı onbinlerce gencimiz, akademisyenimiz, aydınımız vardır.

İyi bir kalem erbabıydı

O sadece akl-ı selim sahibi değil, aynı zamanda kalb-i selim, hiss-i selim ve zevk-i selim sahibiydi. Gündeme gelen veya getirilen meselelerin arka planına derinlemesine bakabilen ve mühim tespitler yapabilen bir kalem erbabıydı. Fikirlerini tam manasıyla anlayabilmek, anlattıklarını hakkıyla kavrayabilmek için eserlerine yönelmek gerekiyor. Zaten his, heyecan ve hareket kadar akıl, süku00fbnet ve iman sahipleri de Doğu'nun bu mustarip aydınını, Türkiye'nin bu mümtaz fikir adamını tanıyor, okuyor ve çok seviyordu.

Mehmed Niyazi Beyi anlatabilmek zor. Onun yürek yangınını, idealist yönünü, nüktedan tarafını, hadiselere tefekküru00ee bakışını, karagün dostluğunu, hiç bir ayrım yapmadan ümmete aynı gözle bakan müşfik yanını velhasıl mükemmel bir münevver olarak bu ülkede nasıl büyük hizmetler ettiğini bilen bilir. Bugün Türkiye'de iyi kötü bir tarih şuuru uyandıysa bunda Mehmed Niyazi ağabeyin katkıları çok büyüktü. Elbette diğer yazarlarımızın da ciddi hizmeti var ama Niyazi Beyin çok farklı. Çanakkale Mahşeri yazılmasaydı, bugünkü gibi bir Çanakkale şuuru uyanır mıydı acaba, zannetmiyorum. Peki nesillere doğru yolu gösteren, ulvu00ee hedefleri işaret eden bu roman, ne bahasına yazılmıştır? Bir ömür bahasınau2026 Niyazi ağabey bu eseri yazabilmek için yıllarca Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nden dışarı çıkmamıştır.

"Hem dünyayı hem de ahireti isteyen ilme sarılsın"

2011 yılının Ramazan ayında "Beyazıt Ramazan Sohbetleri"ni düzenlemiştik. Konuşmacımızdı. Çok şeyler anlattı o gün. Bir bölümünü kaydetmişim, şöyle ki: "1500'lü yıllarda Latin dünyasının beyni olan Sarbon Üniversitesi, Germen dünyasının beyni olan Frankfurt Üniversitesi ve İslam dünyasının beyni olan Fatih Medresesi'ni esas alalım. Sarbon'daki tıp kitapları yedisi bizden çevrilmiş ve toplam 12 adet, Frankfurt'taki tıp kitapları sekizi bizden çevrilmiş ve toplam 16 adet, Fatih Medresesi'nde ise 920 adet tıp kitabı mevcuttu. Biz 16. ve 19. asırlar arasında kafa üstü düştük veya ona benzer bir şeyler oldu. Çözüm için bu dünyayı isteyen, ahireti isteyen, hem bu dünyayı hem de ahireti isteyen ilme sarılsın."

Balcıoğlu: "Bizim Derviş Niyazi"

Yıllar önce Mehmed Niyazi ağabeyle birlikte yakın dostu, merhum şair yazar ağabeyimiz Abdurrahim Balcıoğlu'nu ziyaret etmiştik. Uzun zaman görüşememişlerdi. İki nehrin kavuşması gibi birbirlerine sarıldılar, muhabbet ettiler, sohbetten ben de çok istifade ettim. Balcıoğlul büyüğümüzün hatıraları Sanatalemi.net'te yayımlanmıştı. 12 Ağustos 2011 tarihli yazıda, aziz dostu Mehmed Niyazi için şöyle diyordu: "Bizim 'Derviş Niyazi', bizim 'Gandi Niyazi'; şuurlu, ruh köküne bağlı, özünden sapmamış, benliğini kaybetmemiş, engin kültürlü, ağırbaşlı, sakin ve yavaş tabiatlı olmasına rağmen; konferanslarında mikrofon O'na değil, O mikrofona yardım eden, hitabetiyle dinleyenleri coşturan çok iyi bir hatip. Mehmet Niyazi, doğuyu, batıyı ve dünyayı derinlemesine incelemiş; gerçeği yalandan ayırarak somut hale getirmiş; milletler camiası içinde Türk-İslam milletinin geçirdiği istihalelileri, yükseliş ve çöküş sebeplerini imbikten geçirmiş ender beyinlerimizden biridir."

Beyazıt'taki bir sohbetinde "İslam dini" merkezli konuşmuş ve şunları anlatmıştı: "İslam ile ilgili bir konuda şahitlik edebilmek için dört kaynağa bakacaksınız. İlk ikisi 'mutlak kaynak' dediğimiz, Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniye iken sonraki ikisi İcma-ı Ümmet, Kıyas-ı Fukuha'dır. İslam hakkında konuşurken ikisi esas ve ikisi yardımcı kaynak kullanmak şarttır."

"Peygamberimiz kainata rahmet olarak gelmiştir"

Allah'ın elçisi Hazreti Muhammed Aleyhisselatü Vesselam hakında da, "O bizim peygamberimizdir, kainata rahmet olarak gelmiştir ve Peygamberliğinin ispatı olan sünnetleri bağlayıcıdır." demişti. Peygamber Efendimizin vefatının ardından gelen dört halifenin seçilme biçimini hukukçu olarak değerlendirdiğinde birbirinden farklı olduğunu ve bu seçim şekillerinin günümüz dünya rejimlerinin dört ana temel noktasını temsil ettiğini anlatan Mehmed Niyazi, Hz. Ebubekir'in seçilmiş bir zümre tarafından, Hz. Ömer'in tayinle, Hz. Osman'ın şura ile ve Hz. Ali'nin demokratik denilebilecek oylama sistemiyle seçildiğini detaylarıyla anlatmış ve hitabesini şöyle noktalamıştı: "Teokrasi İslam'da yoktur, Hıristiyan dünyasında vardır."

Başta TYB ve ESKADER olmak üzere bir çok kuruluş Mehmed Niyazi Beye ödüller vermiş, hakkında saygı toplantıları düzenlemişti. Edebiyat sanat dergileri de özel bölümler yapmışlardı. Bütün bunları ziyadesiyle hak eden bir münevverimizdi. Eserleriyle gençlerimize yerli ve millu00ee bakış açısı kazandıran, onlara romanlarında ve sohbetlerinde tarih şuuru ve Osmanlı sevgisi aşılayan, İslam ahlakını anlatan, Türkiye'mizin mümtaz mütefekkiri Mehmed Niyazi ağabeyimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum. Ruhu şad, mekanı cennet, makamı ali, menzili mübarek olsun. Allah kendisinden ebediyen razı olsun!

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin