Türkiye'nin askeri ve diplomatik güç dengesi
Gürkan DEMİR
Askeri kapasite, bir devletin sahip olduğu askeri olanakların tümünü kapsar. Bu olanaklar, asker sayısının ötesine geçerek modern savaş teknolojilerine, yedek kuvvetlere, İHA'lar, nükleer denizaltılar ve savunma sistemlerine erişim gibi unsurları da içerir. Eğitimli personel, savaş tecrübeleri, ittifaklardaki konum ve savunma sanayisine yapılan yatırımlar, askeri kapasitenin güçlenmesinde kritik rol oynar. Savunma sanayisine yapılan yatırımlar, devletlerin dış tehditlere karşı hazırlıklı olmasını sağlarken, aynı zamanda teknolojik bağımsızlığı artırır.
TÜRKİYE’NİN COĞRAFİ KONUMU
Türkiye, son yıllarda önemli askeri atılımlar gerçekleştirmiş bir devlettir. Bu atılımlar, Türkiye’nin jeopolitik konumuyla doğrudan bağlantılıdır. Türkiye, Asya ile Avrupa'yı doğrudan birleştiren bir köprü görevini üstlenirken, güneyde Orta Doğu'ya, batıda Akdeniz'e, kuzeyde Karadeniz'e, doğuda ise Kafkaslar ve İran'a sınır komşusudur. Bu coğrafi konum, Türkiye'ye büyük jeostratejik avantajlar kazandırırken aynı zamanda önemli zorlukları da beraberinde getirmektedir. Bir yandan Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının kesişim noktasında yer alarak, geniş bir ticari pazarın ve enerji hatlarının merkezinde bulunur. Özellikle enerji kaynakları açısından zengin olan Orta Doğu’ya ve Kafkasya’ya yakınlığı, Türkiye’nin hem ticaret hem de enerji geçiş yollarında stratejik bir ülke olmasını sağlamaktadır. Bu durum, Türkiye’yi bölgesel bir güç olarak konumlandırırken, aynı zamanda küresel aktörler için önemli bir iş birliği ve rekabet merkezi haline getirir. Ancak, Türkiye'nin bu jeopolitik konumu aynı zamanda bazı riskleri de beraberinde getirir. Orta Doğu'da yıllardır süregelen çatışmalar, Kafkaslar’da yaşanan bölgesel sorunlar ve Balkanlar'daki siyasi istikrarsızlıklar Türkiye'nin güvenlik politikalarını yakından etkilemektedir.
JEOSTRATEJİK ATILIM
Türkiye’nin içinde bulunduğu ve değiştirilmesi mümkün olmayan stratejik coğrafi konumu, dış politikasını şekillendiren en önemli unsurlardan biri olmuştur. Bu konum hem bölgesel çatışmalardan doğrudan etkilenmesine hem de savunma politikalarının zorunlu olarak geliştirilmesine yol açmıştır. Özellikle güney komşuları Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmeler, Türkiye'nin güvenlik politikalarını yeniden yapılandırmasına ve savunma sanayisinde önemli atılımlar yapmasına sebep olmuştur.
Arap Baharı sürecinde ve sonrasında, Suriye’de patlak veren iç savaş Türkiye'nin güney sınırlarını doğrudan etkilemiş, bu da sınır güvenliği ve terörle mücadele konularında ciddi tehditler oluşturmuştur. 2003 yılında Irak’ın işgali ile birlikte bölgede siyasi istikrarsızlık artmış, terör örgütlerinin yuvalandığı bir alan haline gelmiştir. Bugün ise İsrail tehdidi, Türkiye’nin askeri ve diplomatik açıdan önündeki en önemli problemlerin başında gelmektedir. Bu süreç, Türkiye'nin sınırlarını daha fazla koruma altına alma ihtiyacını doğurmuş ve bu kapsamda hem askeri hem de teknolojik kapasitesini artırma yoluna gitmiştir.
YERLİ VE MİLLİ ÜRETİM
Bu bölgesel tehditlere karşı, Türkiye savunma sanayisini geliştirmeye yönelik büyük adımlar atmış, yerli ve milli üretim savunma teknolojilerine ağırlık vermiştir. Özellikle insansız hava araçları (İHA) ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) bu mücadelenin en etkin unsurlarından biri haline gelmiştir. Türkiye, sınır ötesi operasyonlarda bu araçları kullanarak hem terörle mücadelede başarılı sonuçlar elde etmiş hem de uluslararası alanda askeri kapasitesini kanıtlamıştır. Ayrıca savunma sanayisinde gerçekleştirdiği bu atılımlar, Türkiye'yi savunma ihracatı konusunda da önemli bir aktör haline getirmiştir.
Bunların yanı sıra, Türkiye’nin savunma sanayiinde gerçekleştirdiği diğer projeler arasında milli savaş gemileri, modern tank üretimi, uzun menzilli füze sistemleri ve yeni nesil hava savunma sistemleri gibi pek çok ileri teknoloji ürünü yer almaktadır. Bu projeler, Türkiye’nin askeri kapasitesini daha da güçlendirmekte ve dışa bağımlılığı azaltmaktadır. Yerli savunma sanayisine yapılan bu yatırımlar, Türkiye'nin bölgesel bir güç olma konumunu pekiştirirken, uluslararası arenada da önemli bir savunma aktörü haline gelmesine katkı sağlamıştır.
ASKERİ TEKNOLOJİ İHRACI
Türk yapımı İHA ve SİHA’lar, Irak, Suriye, Libya ve Karabağ gibi farklı coğrafyalarda düzenlenen operasyonlarda etkin bir şekilde kullanılmıştır. Bu teknolojiler, yalnızca Türkiye’nin ulusal güvenlik operasyonlarında değil, aynı zamanda müttefik ülkelerin askeri operasyonlarında da kritik bir rol oynamıştır. Özellikle Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan Karabağ savaşında, Azerbaycan ordusu Türkiye yapımı İHA ve SİHA’ları kullanarak sahada üstünlük sağlamış ve savaşın seyrini değiştiren bir faktör olmuştur. Bu durum, Türkiye’nin savunma sanayi ürünlerinin uluslararası alanda ne denli etkin bir güç olduğunu ortaya koymuştur.
Benzer şekilde, Ukrayna da Rusya ile yaşadığı savaş sırasında Türkiye’den İHA ve SİHA tedarik etmiştir. Bu durum, Türkiye'nin savunma sanayi ihracatında önemli bir adım olarak değerlendirilmiştir. Ancak Türkiye'nin askeri teknolojilerini ihraç ettiği ülkeler yalnızca Azerbaycan ve Ukrayna ile sınırlı kalmamıştır. Örneğin Baykar tarafından geliştirilen TB2 SİHA 32 farklı ülkeye ihraç edilmektedir.
İHA VE SİHA İLE GELEN ZAFER
Türkiye’nin geliştirdiği insansız hava araçları (İHA) ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) yalnızca askeri operasyonlarda değil, aynı zamanda dış politikasında da etkili bir araç haline gelmiştir. Özellikle Libya’daki gelişmeler, Türkiye’nin bu teknolojileri dış politikasında nasıl etkin bir şekilde kullandığını açıkça göstermektedir. Türk hükümeti, Libya'da Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (UMH) desteklerken, İHA ve SİHA’lar sayesinde sahadaki askeri üstünlüğü sağlamış ve Libya politikasını bu teknolojiyle yönlendirmiştir.
2019 yılında Türkiye ve Libya arasında imzalanan “Akdeniz'de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması” bu politikanın kilit noktalarından biri olmuştur. Bu anlaşma, hem Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki stratejik çıkarlarını koruma hem de Libya’daki meşru hükümeti destekleme çabalarının bir sonucudur. Anlaşmanın ardından UMH’nin varlığı ciddi tehditlerle karşı karşıya kalmış, Libya’nın doğusunda konuşlu General Hafter liderliğindeki güçler Trablus’u ele geçirme girişiminde bulunmuştur. Bu dönemde, Türkiye’nin sahadaki askeri gücü devreye girmiş ve İHA ve SİHA’lar, UMH’nin ayakta kalmasını sağlayarak Trablus’un düşmesini engellemiştir.
BÖLGESEL GÜCÜN ARTIŞI
İHA ve SİHA’ların etkin kullanımı, Türkiye’nin sert gücünü dış politikada stratejik bir araç olarak kullanmasının en somut örneklerinden biridir. Türkiye’nin bu teknolojilere yaptığı yatırım, sadece savunma kapasitesini artırmakla kalmamış, aynı zamanda bölgesel etkinliğini pekiştiren bir dış politika aracı haline gelmiştir.
Türkiye’nin askeri kapasitesini artırmasıyla birlikte, daha özgüvenli ve etkin bir dış politika izlediği dikkat çekmektedir. Özellikle Suriye ve Irak’taki terör örgütlerine karşı düzenlenen operasyonların artması, bu yeni stratejinin en somut örneklerinden biridir.
Bu ve benzeri örnekler, Türkiye’nin askeri kapasitesini artırarak daha realist ve milli çıkar odaklı politikaları hayata geçirdiğini göstermektedir. Askeri gücünü geliştiren Türkiye, bölgesel krizlerde daha aktif bir rol oynarken, uluslararası arenada da önemli bir aktör haline gelmiştir. Bu özgüvenli dış politika, askeri teknolojilere yapılan yatırımların ve savunma sanayiinde elde edilen başarıların bir yansıması olarak değerlendirilmelidir.
AKILLI GÜÇ KULLANIMI
Türkiye, dış politikasında yalnızca sert güce değil, aynı zamanda yumuşak güç unsurlarına da büyük önem veren bir strateji izlemektedir. Bu çerçevede, Türkiye’nin “soft power” yani yumuşak güç politikaları, kültürel, eğitimsel ve insani yardım alanlarında aktif olan birçok kurum ve kuruluş aracılığıyla hayata geçirilmektedir. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Maarif Vakfı ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar, Türkiye’nin yumuşak gücünü dünyada etkin bir şekilde temsil eden başlıca kuruluşlardır. Bu çalışmalar, Türkiye’nin dış politikasında sadece sert güce dayanmadan, yumuşak güç ile de küresel etkisini artırma amacının bir yansımasıdır. Türk dış politikası, bu dengeyi gözeterek hem sert gücünü (askeri ve ekonomik güç) hem de yumuşak gücünü (kültürel ve insani diplomasi) birlikte kullanmayı başaran bir noktaya ulaşmıştır. Sert güç, Türkiye’nin savunma ve güvenlik stratejileri çerçevesinde bölgesel krizlerde etkili olurken; yumuşak güç, daha uzun vadeli diplomatik kazanımlar ve uluslararası iş birlikleri için temel bir rol oynamaktadır.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.