Türk edebiyatında hece ölçüsünün savunucusu: Yusuf Ziya Ortaç
Ortaç, Süleyman Sami Bey ile Huriye Hanım'ın çocuğu olarak 23 Nisan 1895'te İstanbul Beylerbeyi'nde dünyaya geldi. İlk öğrenimini İstavroz Abdullah Ağa Mektebi'nde tamamlayan usta edebiyatçı, babasının isteği üzerine, bir yıl boyunca üç ayrı hocadan Türkçe, Arapça ve Farsça eğitimi aldı, Fransızca eğitimi için de 6 yıl Alyans İsrailit Mektebi'ne devam etti.
Yusuf Ziya Ortaç, sınavla kazandığı Vefa Lisesi'ni, 19 yaşındayken babasının vefatı üzerine, son sınıfta bıraktı.Yazı hayatına Vefa Lisesi'nde başlayan usta yazar, tüm imkansızlıklara rağmen burada "Fen" isimli iki sayfadan oluşan haftalık küçük bir gazete çıkardı. Vefa Lisesi'nde öğrenciyken, Peyami Safa ve Hasan Ali Yücel ile yakın arkadaş oldu. Lise son sınıfı, Faruk Nafiz Çamlıbel'in de devam ettiği Hadika-i Meşveret İdadisi'nde tamamlayan yazar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde girdiği sınav sonucu edebiyat öğretmeni olmaya hak kazandı. Ortaç, 1914'te İzmit Sultanisi, ardından İstanbul'da Mercan Sultanisi ve Galatasaray Mekteb-i Sultanisi'nde öğretmenlik yaptı.
"Kehkeşan" dergisinin açtığı yarışmada birincilik elde etti. Halit Fahri Ozansoy, Ali Naci Karacan ve Hakkı Tahsin'in çıkardığı "Kehkeşan" dergisince düzenlenen. yarışmaya katılan usta kalem, 1914'te "Gün yahut Kış" şiiriyle birincilik elde etti.
Aruz vezniyle yazdığı bu şiirle adını edebiyat dünyasında hızla duyuran Ortaç'a yarışma sonucunda Ozansoy tarafından bir boyun bağı hediye edildi. Usta şair, yıllar sonra bu durumu, "Halit Fahri ve Hakkı Tahsin ile bu tek masalı, iki sandalyeli odada tanıştım. Bana birincilik armağanı bir boyun bağı verdiler. İki şair dostun boynuma taktığı bu ipek yuları bir daha çözemedim." ifadeleriyle anlatmıştı.
Şair ve yazar Halit Fahri Ozansoy ise aynı anıyı şöyle aktarmıştı: "Yusuf Ziya kazandığı o kravatı boynuna taktıktan sonra seneler senesi diline dolamıştı. Her edebiyat anketinde, 'Halit Fahri'nin boynuma yular gibi taktığı kravat yüzünden bir daha Babıali Caddesi'nden kurtulamadım.' der dururdu. Doğrusu hiç zarif bir espri değildi bu söz. Ama yine de bize hem bir şair hem nesri kandil kandil renkli bir yazar kazandırdı."
Yusuf Ziya Ortaç, "İçtihad" dergisinin sahibi Abdullah Cevdet Bey ile tanıştıktan sonra dergiye şiirler gönderdi ve her hafta düzenlenen dergi toplantılarına katıldı. Şair ve yazar Rıza Tevfik Bölükbaşı aracılığıyla Ziya Gökalp'le tanıştıktan sonra da dönemin pek çok genç şairi gibi şiirlerini hece vezniyle yazmaya başlayan başarılı edebiyatçı, 1917'de Orhan Seyfi Orhon, Hakkı Tahsin, Hasan Zeki, Safi Necip, Salih Zeki Aktay, Ömer Seyfettin, Faruk Nafiz Çamlıbel ve Yahya Saim'in de üye olduğu Şairler Derneğine katıldı.
Ortaç, mütareke döneminde (1918-1919) "Şair" dergisini çıkardı. Aralık 1922'den itibaren de bacanağı ve yakın dostu olan Orhan Seyfi Orhon ile Türk edebiyatının önemli mizah dergilerinden biri olan "Akbaba" dergisini yayımlamaya başladı. Başarılı yazar, vefatına kadar dergide "Çimdik" ve "İzci" takma adlarıyla mizahi şiirler ve yazılar kaleme aldı. "Meş'ale" isimli sanat ve edebiyat dergisini 1928'de çıkaran usta edebiyatçı, 1935'te ise Orhon ile "Aydabir" ve "Heray" dergilerini okurla buluşturdu. Ortaç, Servet-i Fünun dergisinde Milli Edebiyat akımını destekleyen ve hece veznini savunan yazılar kaleme aldı.
Usta kalem, 1936'dan itibaren bir süre İstanbul Sular İdaresi İdare Meclisi üyeliği yaptı. 1945'te Fransız Kız Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak görev alan şair, 1946-1954'te Cumhuriyet Halk Partisinden iki dönem milletvekili seçildi. Ortaç, 11 Mart 1967'de vefat etti ve Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.
Eserleri
Yusuf Ziya Ortaç, ilk şiirlerini aruz ile yazsa da sonraki dönemlerde hece ölçüsünün en şiddetli savunucuları arasında oldu. Gerek şiir kitaplarında gerekse dergilerinde yayımladığı şiirlerini hece ölçüsü ile yazdı ve halkın anlayabileceği düzeyde, ağdasız bir dil kullandı. Şiirlerini anlaşılmak için yazan şair, Anadolu insanına ve değerlerine yöneldi. "Akından Akına", "Aşıklar Yolu", "Şairin Duası", "Cenk Ufukları", "Yanardağ", "Kuş Cıvıltıları", "Bir Servi Gölgesi" ve "Bir Rüzgar Esti" adlı şiir kitaplarına, "Binnaz", "Name", "Kördüğüm", "Nikahta Keramet" adlı tiyatro eserlerine, "Dağların Havası", "Göç" ve "Üç Katlı Ev" adlı romanlara imza attı. Ayrıca "Bir Varmış Bir Yokmuş: Portreler" ve "Bizim Yokuş" isimli anı kitabı, "Halk Edebiyatı Antolojisi", "Nedim", "Seyrani", "Faruk Nafiz: Hayatı ve Eserleri", "Ahmet Haşim: Hayatı ve Eserleri" başlıklı antoloji ve araştırma kitaplarını kaleme aldı.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.