Türk dünyası ayrı bir ruha kavuştu!
RÖPORTAJ: MEHMET BEYHAN
Devletler
arasındaki çatışma konularının şiddete başvurulmadan barışçı yollarla çözülebilmesi
için günümüz uluslararası ilişkilerinde diplomasi önemli bir araçtır. Bu
bağlamda Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi denklem dışı bırakmak isteyen güçlere karşı
Türkiye hem sahada hem de masada büyük bir mücadele vermektedir.
Türkiye-Azerbaycan
kardeşliği
Türkiye-Azerbaycan ilişkisine değinen Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, "Karabağ nedeniyle Azerbaycan ile Ermenistan arasında çıkan çatışmalarda çok şükür ki Azerbaycan’ın zaferiyle neticelenmiştir. Türk dünyası ayrı bir ruh kazanmıştır. Bundan sonra Türk milletine taarruz edecek herhangi bir güç neyle karşılaşacağını çok daha iyi hesaplamalıdır.Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin dostluğunu kazanan, mücadeleyi kazanır. Türkiye cumhuriyeti dost dediğini dost bildiğini asla yalnız bırakmaz. Bu gerçek Katar’da, Libya’da, Suriye’de, Kıbrıs’ta ve son olarak Azerbaycan‘da iyice görülmüştür."
İsrail, deniz komşumuz
Bahçeşehir
Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejik Merkezi Başkanı Müstafi
Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı geçtiğimiz günlerde İsrail’de akademik yayın
yapan MDC Dergisine ‘’İsrail, Deniz’de Türkiye’nin komşusudur’’ başlıklı bir
makale yazdı. Çeşitli Uluslararası medya kuruluşlarında büyük ilgi gören makale
çerçevesinde kendisiyle bir mülakat gerçekleştirdik. Yoğun programlarına
rağmen, bize zaman ayıran Cihat hocamıza teşekkür eder, sorularımıza verdiği
cevapları ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
-İsrail’de akademik bir dergi olarak yayın yapan MDC’ye
yazmış olduğunuz makale, İsrail başta olmak üzere uluslararası medyada çok ilgi gördü. Bu kadar
çok ilgi bekliyor muydunuz?
Makalenin ilgi göreceğini ön görmüştük. Zira bu makale ile Türkiye ile İsrail’in denizden komşu olduğunu,
karşılıklı kıyılara sahip olduklarını ifade etmemizin yanında, İsrail ile GKRY
arasında imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması antlaşması
vesilesiyle İsrail’in kayıplarına, EastMed projesi hakkındaki belirsizliklere
ve problemlere değindik. Bunlarla beraber her iki ülkenin deniz yetki
alanlarının sınırlandırılması antlaşması imzalayarak elde edecekleri
kazanımları vurguladığımız için makalenin ilgi görmesini bekliyorduk.
Makalenin bu denli ilgi görmesi ve İsrail’in en yüksek tirajlı gazetelerinden biri
olan Hayom Gazetesi’nde ilk sayfadan yayına sokulması, İsrail kamuoyunun da
GKRY ile imzalanan MEB antlaşmasının sağladığı kayıplar hakkında bilinçli
olduklarını ve Türkiye ile bir antlaşma akdedilmesine ve edinilecek kazanımlara
ilgiyle yaklaştıkları anlamına gelmektedir.
-Makalede İsrail deniz de Türkiye’nin komşusudur diyorsunuz. Bunu biraz
açar mısınız?
Deniz yetki alanlarının sınırlandırılması için birçok ülke hesaplamalarını diyagonal
hatlar üzerinden yapmaktadır ve bu yöntem dünya çapında çok yaygın bir
uygulamadır. Yeryüzünün küre şeklinden kaynaklanan eğim nedeniyle iki ülke
arasındaki karşılıklı kıyıların tespiti sürecinde çapraz çizgiler
kullanılmaktadır. 1998 yılında SSCB ile İsveç, 2015 yılında Fransa ve İtalya ve
daha birçok örnek antlaşmada taraflar bu yöntem ile karşılıklı kıyıları
olduğunu tespit ederek deniz yetki alanlarının sınırlandırılması antlaşması
akdetmiştir.
Türkiye, dünyanın küre şeklinden kaynaklanan bu eğim nedeniyle yeryüzünde kuzey doğu-güney batı
ekseninde yaklaşık 1°’lik açıda konumlanmaktadır. Bu 1°’lik açı sayesinde
Türkiye, 27 Kasım 2019 tarihinde Libya ile karşılıklı kıyılarını tespit ederek
MEB antlaşması imzaladığı gibi, İsrail ile de MEB antlaşması imzalama imkânına
sahiptir. Türkiye’nin deniz hukukunun ilgili hüküm ve prensipleri ile
uluslararası mahkeme ve hakem kararları ışığında İsrail ile kıyıdaş olmaları
nedeni ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dair antlaşma imzalaması
hem coğrafi hem de hukuki açıdan mümkündür.
-Makalenizde belirttiğiniz gibi doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya
ulaştırılması maliyet açısından daha uygun. Buna rağmen neden daha pahalı bir
proje olan deniz altından götürülmeye çalışılıyor?
İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio’nun daha önce ifade ettiği gibi EastMed
projesi başta Yunanistan olmak üzere, Yunanistan-GKRY ikilisinin hazırlayıp
taraflara sunduğu bir projedir. Doğu Akdeniz’de gaz hidrat yataklarının
keşfinden itibaren, Türkiye’nin bütün kıyıdaşlarla ortak bir paylaşım yapılması
tezine karşın, GKRY ve Yunanistan –ki Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’e kıyısı
yoktur. Bu gerçek, ilgili uluslararası organizasyonlar (IHO) tarafından
hazırlanan dokümanlarla kayıtlara geçmiştir.- maksimalist bir yaklaşım ile
tek taraflı inisiyatif alarak ve antlaşma imzaladıkları tarafların haklarını
aşırarak uluslararası deniz hukukuna aykırı girişimlerde bulunmuştur.
Yunanistan-GKRY ikilisi haklarını aşındırmaya çalıştığı ve Doğu Akdeniz’e en uzun
kıyı şeridine sahip Türkiye’yi 41 000 km2’lik bir alana hapsetmeye
çalışmakta, bölgede anti-Türkiye yaklaşımı çerçevesinde bir dış politika
izlemekte, muhataplarına da anti-Türkiye yaklaşımı çerçevesinde bir dış
politika izlemelerini dayatmaya çalışmaktadır. Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye ve
muhataplarına karşı uluslararası ilişkilerin en temel prensiplerinden olan iyi
niyet ve rasyonaliteden uzak bir tutum sergileyen ikilinin Türkiye’yi
EastMed projesinden uzak tutma girişimleri ve daha pahalı bir projeyi seçmeleri
bahsi geçen biri devlet diğeri yönetim olan ikilinin Türkiye’ye karşı
sergiledikleri tutumun tabiatı nedeniyle olağan karşılanabilir.
Bütün bunlara ek olarak ifade etmek gerekir ki, 27 Kasım
2019 tarihinde Türkiye ile
Libya arasında imzalanan MEB antlaşmasıyla Türkiye’nin, Libya ile karşılıklı
kıyılarının kontrolünü güvenceye alması ve bu bağlamda projenin Kıbrıs ve Girit
arasındaki deniz alanına hâkim olması ile projenin Türkiye projeye dâhil
olmadan gerçekleştirilmesi zora düşmüştür.
-Makalenizde Türkiye-İsrail deniz yetki alanlarının
belirlenmesi her iki ülkenin
faydasına olacaktır diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
GKRY ile İsrail’in yaptığı antlaşmada İsrail lehine bir
dengesizlik vardır. GKRY, İsrail’in 12 numaralı sözde parseli de kapsayacak şekilde 4 600 km2
deniz yetki alanını sahiplenmiştir. İsrail’in bu kayıplarını Türkiye ile olası
bir antlaşma çevresinde telafi edebilme şansı vardır. Çünkü GKRY ile imzaladığı sınırlandırma
antlaşmaları nedeni ile deniz yetki alanı kaybına uğradığının farkına varan
İsrail’in bu antlaşmaları kendi anayasal kurumları vasıtası ile fesih etmesi
mümkündür. Türkiye ve İsrail arasında sınırlandırma antlaşması imzalanması iki
ülkenin çıkarları açısından büyük önem arz etmektedir. Türkiye ile İsrail,
aralarındaki karşılıklı kıyılara istinaden, Türkiye ile Libya arasında yapılan
antlaşmada esas alınan ilkeler doğrultusunda deniz yetki alanları sınırlandırma
antlaşması imzalanması durumunda; İsrail, 125 milyar m3 doğalgaz
rezervi bulunan tartışmalı Afrodit yatağının bulunduğu GKRY’nin sözde 12
numaralı parselinin tümüne; 7, 8, 9, 10 ve 11 numaralı sözde parsellerin
belirli kısımlarında hak sahibi olarak 16 344 km2’lik bir deniz
alanı kazanacaktır.
Türkiye ise GKRY’nin 1, 5, 6, 7, 8 ve 10 numaralı sözde parsellerinin bir kısmında hak
sahibi olarak 10 462 km2 deniz alanı kazanacaktır. Türkiye’nin Libya
ile yaptığı antlaşmanın aynı şartlarda benzerini İsrail ile imzalaması
durumunda GKRY ve Yunanistan'ın Doğu Akdeniz’de Türkiye aleyhindeki
faaliyetleri ve gayri hukuki talepleri sekteye uğrayacaktır. Türkiye, Libya
antlaşması ile Doğu Akdeniz’deki Türk deniz ülkesinin batı sınırını oluşturarak
oyun bozucu hamleyi yapmıştır. İsrail ile bir antlaşma imzalandığı takdirde
Doğu Akdeniz’deki Türk deniz ülkesinin doğu sınırı da çizilmiş olacak, bölgede
şartlar Türkiye lehine dönecek, Türkiye bölgedeki oyun kurucu sıfatını bir kez
daha ortaya çıkarmış olacaktır.
-Türk-İsrail deniz yetki alanları belirlenirse,
Yunanistan’ın uzlaşmaz tavrı değişir mi?
Türkiye ile İsrail arasında deniz yetki alanlarını
belirleyen antlaşma imzalandığı takdirde, bu antlaşma GKRY’nin maksimalist
yaklaşımına ket vuracaktır. Bu antlaşma ile Türkiye ve İsrail kazanan taraf olurken sadece GKRY kaybeden taraf
olacaktır. Öte yandan, Yunanistan’ın
uzlaşmaz bir tavır sergilemesi Doğu Akdeniz için önem teşkil etmemektedir. Zira
Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’e kıyısı olmadığı için, Doğu
Akdeniz’de söz sahibi olan bir devlet değildir.
-Türk-İsrail deniz yetki alanlarının belirlenmesi,
Filistin’de İsrail sorununu nasıl etkiler?
Türkiye, Filistin’in kurulduğu tarihten itibaren
uluslararası kamuoyunda en büyük
destekçisi olmuştur ve olmaya devam edecektir. Filistin, İsrail tarafından
abluka altında bulunmasına rağmen, Gazze Şeridi dolayısıyla Doğu Akdeniz’de
MEB’e sahiptir. Bu bağlamda Türkiye ve İsrail arasında imzalanacak olan olası
deniz yetki alanları sınırlandırma antlaşmasından Filistin de faydalanacaktır.
İleride Filistin BM’nin asli üyesi olursa Türkiye ile İsrail arasında
imzalanacak olası antlaşma Gazze Şeridi’ni de kapsayacağından ötürü, Filistin
Türkiye ile antlaşma tazeleyerek bu antlaşmadan elde edilecek GKRY’nin sözde
7’inci parselinin küçük bir bölümüne, 11 ve 12 numaralı sözde parsellerin ise
bir bölümünde hak sahibi olarak 10 200 km2 deniz alanı kazanacaktır.
-Son olarak, siz aynı zamanda uluslararası ilişkiler
uzmanısınız, böyle bir
anlaşma iki ülke ilişkilerini nasıl etkiler?
İsrail-Türkiye
ilişkileri, İsrail’in kurulduğu tarihten itibaren iki ülke arasındaki
karşılıklı çıkarlar ve barış temelinde devam etmiştir. Ciddi bir biçimde
ticaret hacmine sahip olan İsrail-Türkiye ilişkileri, İsrail’in 2008 yılındaki
Gazze Operasyonu ve 2010 yılındaki Mavi Marmara gemisine yaptığı saldırıda Türk
vatandaşlarının hayatlarını kaybetmesi, iki ülke arasında ilişkileri hızla
bozmuş ve Türkiye Tel Aviv Büyükelçisi merkeze çağırılmıştır. İkili ilişkilerin
düzeltilmesi ve tazmin için İsrail ile Haziran 2016’da mutabakata varılmıştır.
Mutabakat neticesinde normale dönen ilişkiler İsrail’in “Büyük Dönüş Yürüyüşü”
gösterilerine katılan Filistinli sivillere yönelik saldırıları ile yeniden
hassas bir döneme girmiştir. Bu olaylar sonrası 15 Mayıs 2018’de Türkiye Tel
Aviv Büyükelçisi yeniden merkeze çağırılmıştır. Türkiye-İsrail ilişkileri bu
tarihten itibaren Maslahatgüzarlar seviyesinde yürütülmektedir. Bununla
birlikte İsrail’in, 17 Aralık 2010 tarihinde GKRY ile MEB anlaşması imzalaması
ve diğer kıyıdaş devletlerle herhangi bir anlaşma imzalamadan 12 Temmuz 2011
tarihinde MEB bölge sınırlarını gösteren koordinat listesini BM’ye bildirerek
MEB ilanında bulunması, Türkiye ile İsrail’in arasındaki ilişkilerin daha da
gerginleşmesine sebep olmuştur.
Fakat bu olumsuzluklara rağmen Türkiye-İsrail ikili ilişkileri ekonomik olarak gelişmeye devam etmiş ve 2019 yılında Türkiye, İsrail’e ihracat rekorunu kırmıştır. Her iki devletin dış politikadaki farklı yaklaşımlarına rağmen deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin antlaşmaların imzalanması taraflar açısından kazan-kazan durumudur. Zira devletler gelişmelere pragmatik yaklaşarak, çıkarları doğrultusunda adım atmaktadır. Bir deniz yetki alanlarının sınırlandırılması antlaşması, siyasi çizgi değiştirmeyi gerektirmemektedir.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.