Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Trump'tan dünyayı sarsacak hamle!

Trump yönetiminin seçimlerden önce de dillendirdiği DTÖ hamlesini yapıp yapmayacağı tüm dünya ekonomisi tarafından endişeli bekleyişle izleniyor
Trump'tan dünyayı sarsacak hamle!
01 Mart 2017 20:47:00
Trump yönetiminin seçimlerden önce de dillendirdiği DTÖ hamlesini yapıp yapmayacağı tüm dünya ekonomisi tarafından endişeli bekleyişle izleniyor

Başkan Trump seçimlerden önce korumacılık tedbirlerinin Dünya Ticaret Örgütü kurallarına takılması durumunda bu örgütle olan anlaşmaların yeniden tartışmaya açılabileceğini söylemişti. Özellikle göreve gelir gelmez Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması'nı iptal etmesi bundan sonraki hamleleri hakkında da fikir veriyor. Ancak Dünya Ticaret Örgütü'nden çıkılması Trans Pasifik Anlaşmasına göre daha sert tepki çekecek bir konu. Ancak Trump'ın bu adımı atması Türkiye'ye yeni fırsatlar da sunabilir.

Dünya Ticaret Örgütü serbest ticaretin gelişmesi ve ülkeler arasındaki ticareti düzenleyen bir kuruluş. 1995 yılında faaliyete başlayan Dünya Ticaret Örgütü'nün en önemli işlevlerinden birisi de ülkeler arasındaki ticari anlaşmazlıkları çözmek ve uluslararası ticaretin gelişimini sağlamak. Amerika'nın en fazla cari açık verdiği ülke olan Çin, Dünya Ticaret Örgütü'ne 2001 yılında üye oldu. Bilindiği üzere Amerika da Çin'in Dünya Ticaret Örgütü'ne üyeliğini destekleyen ülkelerden biriydi. Batı ülkeleri özellikle Çin'in global ekonomiye entegre olmasını iki açıdan çok önemsediler.

BATI'NIN ÇİN HESABI TUTMADI

Birincisi Çin, Batı'nın kontrol edemediği ve dev nüfusuyla ileride tehdit oluşturabilecek bir güç olduğu için Batılı normlara ve ekonomik düzene entegre edilip kontrol altında tutulmalıydı. İkinci olarak Çin'in kendi iç pazarı Batı ekonomileri için çok cazip ve geniş yatırım imkanları sunmaktaydı. Bu iki ana sebeple Çin'in bu örgüte girmesi desteklendi. Ancak, bunca yıl sonunda Çin global ekonomiye belli ölçüde entegre oldu olmasına ama gelinen noktada kimin kime daha çok bağımlı hale geldiği de oldukça tartışmalı.

ABD ve Avrupa ülkelerinin gelişmekte olan ülkeleri kontrol edeceği beklenirken Çin hesapta olmayan bir şeyleri başardı. Aradan gecen onca yıla rağmen Çin ekonomisi bağımlı hale gelmek söyle dursun tam tersine hemen her şeyi kendi başına üretebilen bir ekonomik güç haline geldi, hatta yüksek teknoloji ürünlerinde de Batı ülkelerine rakip oldu. Bu nedenle global ekonomik sistemi kuran güçler artık sistemin kendi çıkarları lehine işlemediğini görünce yaygara çıkarmaya başlamış durumdalar.

CUMHURİYETÇİLER DE MUHALEFET EDEBİLİR

Peki Trump yönetimi gerçekten global ticareti sarsacak şekilde Amerika'nın Dünya Ticaret Örgütü'nden çıkması için karar çıkartabilir mi?

Trump yönetimi Amerikan orta sınıfı için yeni iş imkanları yaratmak istiyor ve bu amaçla Amerikalı firmaları yatırımlarını Amerika'ya çekmek için zorluyor. Öncelikle böyle bir karar alınabilmesi için Amerika içindeki muhalefetin de ikna edilebilmesi gerekecek ki Cumhuriyetçi Parti'nin bile böyle bir karara destek vermesi pek olası görünmüyor. Trump henüz kendi istediği ekibi göreve getirmekte bile çok başarılı oldu denilemez.

Böyle bir siyasi çekişme ortamında çok riskli hamleler Amerika içinde hem Demokratlardan hem de Cumhuriyetçilerden sert tepki görebilir. Dolayısıyla Amerika'nın Dünya Ticaret Örgütü'nden çıkmasının pek muhtemel olmadığı ancak bazı ticari dengesizlik yaratan konuların yeniden görüşülmesinin gündeme gelebileceği öngörülebilir. Bu durumda Amerika içinde siyasi desteğin sağlanması da daha kolay olabilir. Sonuç olarak Trump yönetimi bir şekilde Çin gibi cari dengesizliklerin olduğu ülkelere karşı öyle veya böyle çeşitli tedbirler almaya çalışacak. Bu kadarı bile hassas olan global ekonomik büyümeyi sekteye uğratabilir.

TÜRKİYE İÇİN FIRSATLAR

Türkiye açısından bakıldığında korumacılık rüzgarının getirdiği ve kullanılması mümkün bir fırsat da söz konusu. Kendi piyasalarını Gümrük Birliği ile Avrupa ve diğer birçok ülkenin haksız rekabetine açmış olan Türkiye, ABD'nin de benimsemekte olduğu korumacılık söylemini kendi lehine değişikliklerin çıkması için kullanabilir.

Çin ve Japonya gibi Asya Pasifik ülkeleriyle ikili anlaşmaları arttırarak ticari alımlarını Asya Pasifik ülkelerine kaydırmak bu bakımdan isabetli bir tercih olabilir. Benzer şekilde bu ülkelere kendi ürünlerini satmak için de yeni fırsatlar elde edip, yeniden kurulan müzakere masasında taze bir başlangıç yapma imkanına kavuşabilir.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin