Dolar (USD)
34.42
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2834.30
BIST 100
9389.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Terör örgütlerinin ortak kaderi

DOÇ.DR. M. EMİN ULUDAĞ (Öğretim Üyesi)
Terör örgütlerinin ortak kaderi
04 Temmuz 2017 10:08:00
DOÇ.DR. M. EMİN ULUDAĞ (Öğretim Üyesi)

Vakit 1980li yılların ortası. 12 Eylül 1980 darbesinin trajedisi halk tarafından bir türlü görülemez. Çünkü 1960'ta devletin başını yiyerek başlayıp 1970'lerde şehir anarşisine dönen anarşizm,1980 darbesiyle bertaraf edilmiş gibi görünmektedir.

Bu trajediden bir esenlik bekleyen halk, bir nahoş sesle yeni bir güne başlar.

"Şehirdeki anarşiden kurtulduk" derken şimdi de dağda teröristler peydah olmaya başladı.

Evet talihsiz taşranın sahipsiz ve aynı zamanda cesur ve cahil bölgelerinde bir alev tutuşturuldu. Bu anarşizm ateşi, ilk etapta halkın kahır ekseriyeti tarafından bütün çıplaklığıyla yakıcı ve asla yaklaşılmaması gereken bir ateş olarak algılandı ve derhal söndürülmesi istendi.

Ateşi söndürmeye gidenler de evvela bu niyetle gittiler ve öyle de hareket ettiler. Ancak zaman geçtikçe bu ateşi yakanlar ile ateşi söndürmeye çalışanlar ittifak etti. Maalesef söndürülmesi gereken bu yakıcı ateş, masum ve mazlum halkı yakmaya başladı. Bir çok ateş arasında kalan halk şaşırdı. Bunlara rağmen asil ve masum bölge halkı anarşistlere sığınmadı. Bütün yapılan yanlış uygulamalar karşısında bir ve beraber olmak ve kendi kalarak birlikte yaşamak için asil mücadelesini terk etmedi. Ama o asil ruhunda yaralar oluştu. Çünkü asırlardır beraber yaşadığı bu toprakların erklerinden bu zaman zarfında tarif edilmez eziyetler gördü. Bu eziyetten öyle bunaldı ki bazen sendeledi. Anarşist veya terörist olarak gördüğü maşalara sığınmaya ve onları kurtarıcı gibi görmeye başladı. 30 yıl süren bu anarşizmden koskocaman bir acılar dağı, parçalanan aileler, yok olan değerler, kaybolan ümitler ve kendine ve bütün değerlerine yabancılaşmış ve aynı zamanda bir medeniyet tasavvuru oluşturamamış bir nesil oluştu. Hangi dala el attıysa tutunamayan, hangi kapıyı çaldıysa ses alamayan, hangi ufka göz diktiyse yol bulamayan bir insan yığını oluştu.

Bu trajedinin ve travmanın tek sebebi, sadece dağdaki teröristler değildi. Aynı zamanda anarşizmin kucağına masum halkı atan zamanın erkleriydi. Bunu söylemek, sanki tarihe bir projektör tutmak ve bu projektörün kalan ışığını da geleceğe yönlendirmek kabilinde doğru olacaktır. Anarşizmin ortak kaderi bir kez daha tahakkuk etti: Sen tek başına bir hiçsin. Asıl seni parlatanlar, seni şuursuzca söndürmeye çalışanlardır. Paydaya mağdurları yayanlardır.

30 sene canımızı yakan bu anarşizm ateşi, merkezine ırkı alarak belli bölgelerde yanmaya başladı. Maalesef yapılan şuursuzca söndürmelerle ateş harlandı ve bütün ülkeyi sardı. 70'li yılların anarşizmini söndürmeye çalışan, 80li yılların darbesi, maalesef yeni bir anarşizmin kaynağını sağlamlaştırdı. Her ne kadar arada bir yalancı baharlar yaşanmış gibi görünse de gerçekte hep kış olarak geçti bu 30 sene.

Sene 2016 ve artık bitab düşmüş bir halku2026 Ölümün trajedisinin hayatın canlılığından daha sempatik olarak görüldüğü bir normalliğin deliliği. Neredeyse herkes tarafından kabul görülen bir ölüm empatisi ve duyarsızlaştırma. Tarih yine tekerrür etti. Darbe yine bütün dehşetiyle zuhur etti. Bu kez bir bölgede değil bütün ülkede. Ancak halk darbeye ve beraberinde gelecek anarşizme bu defa bizzat bedenini ortaya koyarak yol vermedi. Bütün farklılıkları bir tarafa bırakarak ve müştereklerde buluşarak meydan okudu. Meydandaki tek haklının halk olduğunu canı pahasına ispat etti. Darbe ve beraberinde gelecek olan anarşizmi durdurdu. Rabbim bir kez daha bu milleti ateşin kenarından aldı ve gayya çukuruna düşmekten kurtardı.

Lakin meydanda tek hakim olan millet, bu defa görünmeyen yeni ve elim bir mücadelenin içine sürüklendi. Tam dağdaki teröristten kurtuldum darken, bu defa şehirdeki eşkıya ile karşı karşıya kaldı. 15 Temmuz gecesi ve devamındaki gündüzü "şehirdeki eşkıyanın da haddini bildirdim" derken yine bir tekerrür ile karşı karşıya kaldı. Meydanda kazanıp masada kaybetme kaziyesi. Anarşizmin yeni adı ve eski bileşenleri 16 Temmuzdan sonra yeni planlarını devreye hemen koydu: Tek etiketle, FETÖCÜ olsun-olmasın bütün muhafazakar ve dindarları en ağır itibar suikastına uğratarak devletin kapısından kovmak. Darbenin trajedisinin verdiği acıyı çekenler kendi elemlerini düşünmezken, darbe seviciler yeni yüzleriyle bu acılara yeni acıların eklenmesi için bütün münafıklık hallerini bütün çirkinlikleriyle sergilemeye başladı. Çok kısa süre önce hafızalarımıza darbeci olarak kazınan ve her yerde devletin manevi şahsiyetini hedef alarak maddi başı olanlara en ağır hakaretler yapanlar, meydanda en sevimsiz halleriyle ve yüzsüzlükleriyle adaletin ve idarenin yeni yüzleri olmaya başladılar.

16 Temmuz 2016'da darbe anarşizmine meydan okuyarak başarıyla çıkan millet, 16 Nisan 2017 tarihine kadar masada bütün mağduriyetlerle sendelemeye başladı ve fevri döndü. Lakin şuurunu kaybetmedi ve belki de son bir kez daha haydi Bismillah dedi. 16 Nisan'da devletin bütün yetkilerini bir elde topladı ve lisanı haliyle dedi ki: Ey bizi yönetenler, bu size son kredimiz. Lütfen bizi bir kez daha terörün bu ortak kaderine mahkum etmeyiniz.

Evet, terörün ortak kaderi maalesef tahakkuk etmeye devam ediyor. Devletimizin zirvesinde olanlar OHAL komisyonuyla u2013bilhassa komisyonun ehil kişilerden oluşturulmasıylau2013 mağduriyetleri gidermekte ne kadar samimi olduklarını bir kez daha dile getirdiler. Lakin yerelde gerçekleşen hadiseler ve oluşturulan yeni mağduriyetler hiç de halkın gönlüne ferahlık rüzgarını estirmemektedir. Bilhassa mağduriyet paydası, sanki her gün çeşitlenip artarak devam etmekte. Terörün bu ortak kaderi tekrar tahakkuk ettirilmekte.

15-16 Temmuz 2016'dan itibaren ilk zamanlar darbecilerin Payı FETÖ ve Paydası da FETÖ idi. Zaman ilerledikçe pay hep FETÖ kaldı ama payda FETÖCÜLER(Türkiye'deki bütün cemaatler ve tarikatlar, İlim Yaymacılar ve Milli Görüşcüler, Muhafazakar Ülkücüler, Samimi Sosyal Demokratlar, Gerçek Milliyet ve Hürriyetperverler...vs) çeşitlemesiyle en elim düzeye ulaştırılmaya çalışılıyor.Kısaca özetlemek gerekirse 2002'den başlayan adaletin ve kalkınmanın tabanına yapılan bir saldırı, sinsice ve acımasızca tahakkuk ettiriliyor. Bu endişe her geçen gün vicdansızca ve şuursuzca bütün ülke sathına yayılıyor, 2019'a ülkenin insanlarını umutsuzca sürüklüyor Hakkın ve halkın düşmanları. Bilhassa sureten medeni, dinde lakayt ve fikren mazinin en derin derelerinde olanların bazıları iş başında ve faal durumdalar. Despotik ve ayrıştırıcı laikliğin son ürünü olan FETÖ'nün kanlı, kinli ve kirli maskelerini masum ve mazlum halka takıyorlar. Şimdi yeni bir ürün oluşturmanın peşindeler. Bu ürünü mağlup edemedikleri siyaset kurumundan çıkarmak istiyorlar. Sürekli halkı tahkir eden ve bu tahkirle iktidar olmak isteyenler her yolu denediler. Bu ülkede iktidarı bertaraf edip kendilerini oraya konuşlandırmanın tek yolunun ancak halkın desteğini almaktan ibaret olduğunu anladılar. Bunun en etkili yolunu ise 16 Nisan'daki referandumda gördüler. Halka hizmet etmeden halkın mağduriyeti üzerinden bir güç elde etmek isteyenlere karşı halka hizmet ederek onların mağduriyetlerini gideren ve tek efendiliğin halkın efendiliği olduğuna inananların bu sinsice mekre okumalarını, daha kapsayıcı firaset okumaları ile bertaraf etmeleri gerekir. Bu meş'um plan, devletin tepesindekiler, bilhassa reis-i cumhur tarafından fark edilmelidir. Ve bu sinsiliğin çarelerinden biri de devlet adına masumiyet ve mağduriyet oluşturan idarecilerin derhal görevlerinden alınmaları ve bütün halka teşhir edilmeleridir.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin