Süleymaniye'nin açılışını kim yaptı!
FAHRİ SARRAFOĞLU
Minare
alemindeki sır
Defterdar Nazlı Mahmud Efendi Camii... Mahmut Çelebi, döneminin en önemli hattatı Şeyh Hamdullah’ın talebesi olmuştu. Caminin banisi Kanuni dönemi Defterdarlarından Mahmut Efendi, caminin alemini hokka ve kalem şeklinde yaptırtmıştı. 1990 yılında bir fırtınada Hokka ve kalem olarak stilize edilen alem’in kalemi düştü. Mayıs 2007 yılında yapılan bir törenle düşen kalem yerine kondu.
*****************
11.
“MİHRABINDA ÇİNİ SANATININ EN GÜZEL ÖRNEĞİ OLAN CAMİ :
Akarçeşme Camii olarak da anılan bu cami Eyüp semtinde Nişancı mahallesinde, Zalmahmutpaşa caddesiyle Akarçeşme sokağı köşesinde harika bir camidir. Bânisi nişancılık, defterdarlık ve vezirlik görevlerinde bulunmuş Cezerî lakabıyla tanınan Kasım Paşa’dır. Bu Caminin diğer camilerde olmayan harika bir özelliği var ki, gidilip hassaten görmeye değer.
Cezerî Kasım Paşa Camii bir avlu içinde inşa edilmiş
kare planlı bir binadır. Minaresi ise taştandır ve şerefe çıkması istiridye
kabuğu biçiminde bir süslemeye sahiptir. Camide dikkate değer husus, mihrabın
içine ve minberin sol tarafına kaplanmış olan çinilerdir. Bunlardan biri,
sayıları pek fazla olmayan Kâbe tasvirli panodur.
Mihrabın solundaki pencere üstünde yer alan bu pano,
kitâbesine göre İznikli Mehmed oğlu Osman tarafından Mart 1726'da
vakfedilmiştir. Kâbe tasvirinde çevredeki binaların da gösterilmiş olması ve
belirli bir perspektifin bulunuşu, bu tasvirin önceki örneklere nisbetle daha
ileri bir resim anlayışıyla meydana getirildiğini belli eder.
*****************
Osmanlı
İmparatorluğunun 10. Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın
gücü ve Mimar Sinan'ın dehasının vücut bulduğu Süleymaniye Külliyesi, 462
yıldır ihtişamını koruyor.
SÜLEYMANİYE Camii’nin yapımı bittikten sonra sıra caminin açılış merasimine gelmişti. Caminin tamamlanmasına az bir süre kala, ana kubbedeki Nur Suresi'nin 35. ayetini yazarken Hattat Ahmet Şemsettin Karahisari, görme yetisini kaybetti.
1557 yılında Süleymaniye Külliyesi’nin açılış
merasiminde Kanuni Sultan Süleyman Türk İslam mimarisinin gelmiş
geçmiş en büyük ustalarından Mimar Sinan’a: ‘’Bu bina eylediğin Beytullahı, sıdk-u safa
ve dua ile senin açman evladır’’ dedi. Büyük usta Sinan ise hünkar’a ‘Hattat Karahisari bu caminin hatlarını tezyin
ederken gözlerini kaybetti, kör oldu. Bu şerefi ona bahşedelim" dedi. Bunun üzerine
Süleymaniye Camii'nin açılışı
Hattat Karahisari’ye yaptırıldı.
İÇİNDE DEFİNE ARANAN CAMİ: Kâğıthane deresi üzerinde güzel ve zarif bir cami vardır. Caminin özelliği ise “minaresindeki incelik ve zarafettir.” Minare diğer camilerdeki minarelerden farklı olarak iki kişi farklı merdivenlerden giriyor ve birbirini görmüyor. İki müezzin aynı anda ezan okuyabiliyor. 1904’te bir tamirat geçirmiş, 1939 depreminde ise minare alemi düşüp kubbeyi delmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında kandilleri, kapı ve pencere kanatları yağmalanmış, camları kırılmış, kristal avizesi, kubbe ve kurşunları parça parça sökülmüştür. Aziziye Cami, gül ve lalelerle bezeli, içinde bir de namazgâhı bulunan bahçesinde mermer süs havuzu ise 1974’lerde yok edilmiştir. Şerefe ve havuzdan geriye kalan parçalar 1997’de Kâğıthane Belediyesi tarafından korumaya alınır. Kubbe alemi çalınmış, pencere pervazlarının bazıları düşmüş, kubbesi içten parçalanmış, içerde güvercinler yuva yapmış, duvarları örümcek bağlamış, zemininde altın bulma ümidiyle kazılar yapılmış ve her yağmurda su baskınına uğrar bir durumdayken 1997 Aralık ayında Sadabad Projesi çerçevesinde İstanbul Büyükşehir Belediye tarafından restorasyon başlatılmış, çalışma 1998 Kasım’ında bitirilmiştir. Camiinin biri Hünkar İskelesi, diğeri Vezir İskelesi olmak üzere iki iskelesi bulunmaktadır. İskeleler derenin camii önünde kıvrım yaptığı yerdedir. 1940 sonrası keyfi kaldırılan iskeleler ve 1987’de derede yapılan keyfi yatak değiştirmeler ile tamamen yok edilmiştir. Fakat 1998 restorasyonu ile iskeleler yeniden kurulmuştur.
SUR DIŞINDAKİ TEK PADİŞAH CAMİSİ: Osmanlı Padişahları içerisinde belki de en şansız olanı 2.Genç Osman diyebiliriz. Zira sadece dört yıllık saltanat süresince ve oldukça genç yaşta olmasına rağmen başına gelmeyen kalmadı. Hele ölümü ise bugün bile hâlâ bir çok romanlara ve filmlere konu olacak şekilde trajik bir şekilde gerçekleşti. Sadece dört yıl tahtta kalan Sultan Genç Osman bir tane cami yaptırmıştır o da İstanbul sur dışı denilen bugünkü Güngören semtinde. İstanbul’da Fatih’ten sonra tahta çıkan padişahların büyük bir kısım İstanbul sur içi dediğimiz Fatih bölgesinde yaptırmışlardır. Mücavir alanda ilk defa Genç Osman bir av köşke ve cami yaptırmıştır.
KAYIP
ŞEYHÜLİSLAM'IN HİKAYESİ: İstanbul’da hepinizin bildiği bir Sarı Güzel Caddesi
vardır. Fatih İlçesinde Akşemsettin Mahallesi'nde bulunan bu caddeyi herkes “sarı
güzel” olarak bilir. Ya da bazıları burayı bir hanım ismi olarak bilirler ama
doğrusu öyle değildir. Sarıgüzel aslında bir erkektir ve şeyhülislamdır. Hem de
2.Beyazıt
ile Yavuz Sultan Selim döneminde yaşamış çok önemli bir şeyhülislamdır. Öyle ki
bizzat Padişah Sultan 2.Beyazıt
ile Şehzade Yavuz Sultan Selim arasında özel elçilik de yapmıştır. Sarıgüzel
caddesi olarak bilinen caddenin gerçek ismi “SARI GÜRZ NÛREDDÎN HAMZA
EFENDİ”dir aslında. Sarı Gez, Sarı Gürz, Sarı Gürüz, Sarı Kürz veya Sarı Güz
isimleri zamanla Sarıgüzel’e dönüşmüş ve bu ad ile anılmaya başlanmıştır. Peki,
kimdir Nureddin Hamza Efendi. “Hanefî mezhebi fıkıh âlimi, Osmanlı kadıaskeri.
Aslen Balıkesirlidir. Yayla Kamburu Camii, Kambur Mustafa Camii adlarıyla da
bilinmektedir. İskenderpaşa Mahallesi, Sofular Caddesi üzerinde yer almaktadır.
Camii üç defa Bağdat valisi olan ve 1665 yılında vefat eden, Kanbur Mustafa
Paşa tarafından fevkani olarak Bizans Devri’nden kalma büyük bir sarnıç üzerine
inşa edilmiştir. Kareye yakın bir planda, yontma kesme taştan yapılan camii
1918’de çıkan yangında harabe olmuş, yapıya ait kalıntılar da 1945 yılında kaldırılarak
parsel, arsa haline gelmiştir. Bu arada caddeye ismini veren Şeyhülislam
Nureddin Hamza’nın da mezarı kaybolmuştur.
********************
Cami iken nalbant dükkanı oldu
Fatih'te bulunan Sinekli Mescit ya da Mimar Mehmet Ağa Mescidi bir zamanlar
nalbant dükkanı olarak kullanılmış. Mimar Mehmet Ağa’nın ismini alan mescid
zamanla yıllara yenik düşüyor. 1930’lu yıllardan sonra kadro dışı kalan mescit uzun yıllar nalbant dükkanı olarak
kullanıldı.
Duvarda görülen o
halkalara,
bir zamanlar oraya at
veya eşek bağlanıp da ayaklarına nal çakıldığını gösteriyor. 1959-60
yılları arasında esaslı bir tamir gören mescit şu anda cami olarak
kullanılıyor. 1980’li yıllarda kuzeyde önceleri ahşap, daha sonra da betonarme
olarak bir son cemaat yeri ilave edilmiştir. Son onarımına ilişkin doğu
duvarındaki kapının alınlığında Nuri imzalı 1379/1959 tarihi bulunan bir ayet
kitabesi vardır.
MARANGOZHANE VE DERNEK BİNASI: Burmalı Mescid Camii, İstanbul’un Vefa semtinde bulunan camiidir. Osmanlı Devleti’nin Mısır kadısı olan Emin Nureddin Osman tarafından cami girişindeki kitabeye göre 1540 yılında yaptırıldı. Minaresinin yivli görüntüsü nedeniyle “Burmalı” olarak anılmaktadır. Şehzade Camii’nin avlu duvarı önündedir ve Saraçhane gezi parkı içinde yer alır. Fakat bu caminin bir zamanlar, bir Nakşi dergahı iken sonradan marangozhane olduğunu biliyor muydunuz? 1930’lu yıllarda harap bir durumda olması nedeniyle kullanılmayan cami, 1955 yılında onarılarak yeniden ibadete açıldı. Caminin sol tarafında 1553-1554 yılında ölen Emin Nureddin Osman’ın mezarı bulunmaktadır.1940’lı yıllarda Atatürk Bulvarı’nın yapımı sırasında çevresindeki birçok tarihi bina yıkılmasına karşın, Burmalı Mescid Camii yıkılmamıştır. 1922'de vakıflara geçerek kapatılmış; daha sonra bir bölümünde Türkistan Gençler Birliği yerleşmiştir. Çok harap bir durumdayken çıkan bir yangın sonucu üst katı bütünüyle harap olmuştu. Mescit 1927 yılında Türkistan Gençler Birliği tarafından konferans salonu haline getirilmişti. Halen yarı harap şekilde bulunan mescidin bazı bölümlerinde oturanlar vardır. İç kısımda bağımsız ve sonradan yapıldığı belli olan bir bina daha vardır ki o da işgal edilmiş durumdadır. Caminin bânisi, camiin solundaki hazirede gömülüdür. Yedi satırlık kabir taşı yazısına göre H, 961 (M. 1553 – 1554) yılında vefat etmiştir.
***************
Adeta Çini müzesi gibi
Fatih'te Mimar Sinan’ın kalfası tarafından yaptırılan nadide bir cami Mehmet Ağa Camii.. Her camide, mutlaka yapanın veya yaptıranın bir imzası vardır. Osmanlı mimarisinin özelliği budur, tekrar değil, farkındalık ve farklılık. İşte Mehmet Ağa Cami’de diğerlerinden iki özelliği ile farklı. Birincisi bu caminin mimarı, Mimar Sinan'ın çıraklarından Hassa Mimarı Mimar Davut Ağa’nın eseri olmasıdır. Altını çizerek tekrar ediyorum, bir usta ki çırağı var kalfa olmuş sonra usta olmuş ve ustasına ulaşarak bir caminin yapılmasına imza atmış. İkinci özelliği ise caminin çinilerinin meşhur olmasıdır. Üç kapısı olan Mehmet Ağa Caminin içi 16 ve 18. yüzyıl çinilerinin en güzel örnekleriyle kaplıdır. Sır altı boyama tekniğiyle yapılmış olan bu çinilerden bazılarının 16. yy. İznik ve Kütahya çinileri, bazıları ise 18. y.y. Tekfur Sarayı çinilerinden olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilir. Çini panoların sanatsal değeri Topkapı kale dışında bulunan Takkeci İbrahim Efendi Camii’ndekiler kadar yüksektir. Alt pencerelerin üzerinde çini üzerine hat sanatının mükemmel örnekleri işlenmiştir. Mermer minberi ve ahşap kürsüsü olan caminin kubbe tavanında ayet hattı işlenmiştir.
********************
Fatih Cami’nin Duvarındaki levhanın sırrı
Libya Kralı İdris’in 1956’da hediye ettiği “Fetih Hadisi” levhasının hikâyesi çok ilginçtir. Kral İdris sadece bu levhayı değil, Eyüp Sultan Camii’ne de bir levha hediye etmiştir. O yıllarda Türkiye, bağımsızlık savaşı veren Cezayir'e silah yardımında bulunmuştu. Ancak silahlar doğrudan değil Libya üzerinden gönderiliyordu. İşte Kral İdris, Türkiye'nin bu alicenaplığından dolayı ülkemizi ziyaret etmişti.
***
Baba-Oğul
cami yaptırma tartışması...
Silahşör Mehmet Bey Mescidi veya Sürahi Mescidi; İstanbul Eyüp Zalpaşa Caddesi üzerinde Zal Mahmut Paşa Camisinin karşısındadır. Bu camiyi yaptırdıktan sonra Selahi Bey’in oğlu Zal Mahmut Paşa, babasının yaptırdığı caminin tam karşısına büyük bir külliye ve camii yaptırmıştır. Gelenek ve kaidelere uygun olmadığı için camiyi yaptıran Zal Mahmut Paşa, hem babasından hem de halktan büyük tepki almıştı. Bu yüzden bu camiye, o dönem cemaatinin rağbet göstermediği söylenir.
***
40 günde yapılan cami Üryanizade
FOTO: üryanizade
Üryanizade Ahmet Esat Efendi Camii. Bu cami, adeta bir köşke benzeyen “estetik ve
zariftir. 1878-1889 yılları arasında 2. Abdülhamid Dönemi’nin
Şeyhülislam’ı olarak görev yapan Esat Efendi, tarafından yaptırılmış. Bu caminin iki özelliği var. Birinci 40 günde
yapılmış olması. İkincisi ise böyle bir cami dünyada sadece iki tanedir. Birisi
İstanbul’da diğeri de Mısır-Kahire’de. Peki, bu özellik nedir acaba?... Fevkani olan
yapının alt katı kayıkhane olarak taştan yapılırken üstte bulunan mescit ise
ahşaptan yapılmıştir.
Yani İstanbul’da kayıkhanesi olan “tek cami Üryanizade Camiidir”.
***
Cervantes'in
taş taşıdığı cami nerede?
İstanbul’da bulunan Kılıç Ali Paşa Camii, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali’nin Mimar Sinan’a yaptırdığı İstanbul’un Tophane semtinde bulunan camidir. Bu caminin en büyük iki özelliği. Denizden doldurularak yapılan ilk camii olması ve yine camiyii yaptıranın isteği üzerine “Ayasofya Camii ” model alınarak yapılan ilk camii olmasıdır. Osmanlı leventlerine esir düşen İspanyol yazar Cervantes, İstanbul’a getirilmiş ve Tophâne’deki Kılıç Ali Paşa Cami’nin inşâsında taş taşıyarak Mimar Sinan’ın emrinde çalışmıştı. Yani meşhur eseri Don Kişot’u yazmadan önce, Osmanlı câmilerinde amelelik yapıyordu. Tek kollu yazarımız Cervantes de Tophâne’deki Kılıç Ali Paşa Câmi inşâatında duvar işçisi olarak çalıştırıldı.
***
Sur
dışında fetih hatırası olan cami
Fatih Sultan
Mehmet’in topçubaşısı Esat Ağa tarafından 1452 yılında İstanbul
kuşatması sırasında yaptırılmış. Çeşitli dönemlerde onarılan camide eskiyi
hatırlatan iz kalmasa da Esat Ağa’nın mezarına sahip çıkabilmişiz. Caminin
bulunduğu bölgede Fetih öncesi Fatih’in karargahının kurulduğu yerdi. Burada
yaklaşık 5 bin askerin konuşlandırıldığı bilinmektedir.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.