Süleymaniye`den Çamlıca’ya
Dr. Mehmet Rıza Derindağ
Hz. İbrahim İsmail'ini Hacer Annemizle Mekke'nin taşlıklarında bırakıp seneler sonra onlara döndüğünde ilk işi Kabenin imar ile ihyası olmuştu, Davud'a hem peygamberlik hem saltanat verilmişti. Saltanat ve nübüvvet oğlu Süleyman ile kemalini bulduğunda ise kendisine inşasında cinlerin dahi istihdam edileceği muhteşem bir mabed inşa etmesi emrolunmuştu. Nebiler Nebisi Muhammed Mustafa (sav) Medine'ye hicret ettiğinde ashab-ı kiramıyla çalışarak Mescid-i Nebeviyi inşa etmişti. İslam Medeniyeti biraz da mabed medeniyetidir. Hace Musa Topbaş Efendi “insan,imkan,mekan” diyerek hizmetlerin olmazsa olmaz üç mühim sütununa atıfta bulunurmuş. Dün işte bu islam medeniyetinin Anadolu şubesinde ehl-i imanı sürura, ruhanileri şevke, melekleri gıptaya, münafıkları hüzne, küffarı ye'se boğacak böyle ulu bir mabedin açılışıma katıldık. Onbinlerce mümin gözleri sevinç yaşlarıyla dolmuş Büyük Çamlıca camiine akın akın geliyordu. Bir ulvi sefer hazırlığı yapar gibi mehabetle ve haşyet ile camiye giriyorlardı. İstanbul'un manevi mimarlarının ruhaniliklerini hissetmeyen kalmamıştır sanırım. Senelerdir bir Fatih, bir Selim, bir Süleyman bekleyenler, bir Mimar Sinan gelsin diye dua dua yalvaranlar o eski cihangir asırlara manen gidiyor, hamd ve şükür secdelerine kapanıyorlardı. Serdengeçti'nin “Ordularım yeniden Tuna'ya akın etsin!
Bir Yıldırım çaksın da uzağı yakın etsin! Selam dursun karşısında bütün şerefler,şanlar!
Namını tebcil etsin,yıldızlar kehkeşanlar...”diye dua dua beklediğimiz o Yıldırım çıkmış gibi bir sürur vardı kalplerimizde. İslam aleminin dört bir yanından devlet başkanları, diplomatlar, memleketimizin fikir mimarları hep saf saf cami de bu bayramı terennüm ediyordu. Caminin Banisi Türkiye Cumhurreisi Camiin ikinci katında tevazu ile cemaatı selamladığında tekbirler tehlillere karışıyor, göz yaşları akıyor, bugünleri gösteren Rabbimize hamdu senalar ediliyordu. Rüya gibiydi. Vaiz alem-i islamın darul hikmeti diyanetin başkanı Ali Erbaş hocamız, yanında İstanbul müftümüz Hasan Kamil hocamız, ve onların yanında Bediüzzaman'ın son varisi Hüsnü Bayramoğlu Ağabey... Mana ile madde ancak bu kadar ihtişam ile imtizac edebilirdi. Siyaset dairesi, diyanet dairesi ve Onların yanında Asrın Vekilinin Vekil ve varisi.. aman ya Rabbi bu ne muhteşem bir manzaraydı. Şairler Sultanın dediği gibiydi dün Çamlıca;
“...O manayı bul da bul!
İlle İstanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği...” evet dün Büyük Çamlıca camisi göklerin derinliğini sunmuştu arzlılara... bir bayram terennümatı vardı Çamlıca'da dün tam da Beyatlı'nın bahsetti bir bayram;
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.”...
Gana'dan, Bosna'dan, Pakistan'dan, Hindistan'dan, Filistin ve ta Afganistan'dan, uzakdoğudan, Endonezya ve Malezya'dan akın akın gelmişler bu islam merkezine. Reis-i Cumhurumuz; “Camiler Müslümanların cem olduğu yani birleştiği, bütünleştiği, aynı safta kalplerini birbirine kenetlediği mekanlardır. Adına ümmet dediğimiz; sınıf, sınır, mesafe, renk, dil, ırk tanımayan evrensel kardeşliğimiz evvela camilerimizde vücut bulur. Müminler tüm renkleriyle, ümmet olduklarının, kardeş olduklarının bilincine öncelikle camilerde varır. Bundan dolayı camiler sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda günde 5 defa muhabbetimizin mayalandığı yerlerdir.”diyordu açılış konuşmasında. İşte bize bir vizyon, işte yeni coğrafya anlayışı, gönül coğrafyası! Emperyalistlerin çizdikleri şu sınırları gönüllerde kaldıran Reis ve Reis'in duasına amin diyen milyonlar! Bir kez daha şu ehl-i küfrün ve münafıkların bu Zat'tan nefretinin sebebini anlıyorduk Çamlıca'da! Zira O ümmet diyor, sulh-u umumi diyor, islamiyete layık insaniyet diyor, hak diyor, hukuk diyor! Uhuvvet diyor, muhabbet diyor! Siyasetlerini nefret üzre bina etmiş, mimsiz medeniyetlerini kan ve zulüm üzre bina etmişlerin ne Reis Tayyib Erdoğan'ı ne de Büyük Çamlıca Camisini anlamaları beklenmemeli!
Yine Çamlıca'da İslamın ihtişamına ve Reis'in dualarla başlayan konuşmasına ve cemaatin yer yer tekbirlerle, zaman zaman da alkışlara karışan tezahüratlarına bakınca ;
“Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah`ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul`un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.” sanki bu mısralar yarım asır sonra bugüne de bakıyor dedirtti bana...
Beyatlı, “Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;” diyor. Doğru diyor! Şu Süleymaniyeye bakıp bu milletin ahfadı ve Osmanlının torunu olduğundan müftehir olmayacak ve şu Büyük Çamlıca Camiine bakıp şu zamana yetişmekten müteşekkir olmayacak bir vatan evladı olabilir mi!
Ve şu Çamlıcayı doldurmuş kadın erkek, yaşlı çocuk ne anlatıyordu bize, ne anlatıyordu içimize ve ne anlatıyordu aleme! Şu nur ve nurani cemaatın lisan ı hali şu mısralarda ebedileşiyor;
“Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah`ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!”
Ve cemaat arasında şükürle, hamd ile, vecd ile, yürüyen bir ihtiyar, yüzü nur, özü nur, içini kaplamış nurani bir sürur...bu Zat'ın hüsn-ü niyeti ve hüsn-ü zannı ve hüsn-ü hasleti ve hüsn-ü fikri, onu büyük bir ihsan ve saâdete ve parlak bir fazilete ve feyze mazhar etmiş. Herkes O'na yol açıyor ve o huşu ile en ön safta ki yerini alırken benim lisanıma Yahya Kemal'in şu beyitleri geliyordu;
“Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr`i
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü`min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli...”
ve belki üç asırdır beklenen Yiğit, cihangir Asya ordularının kahraman kumandanlarının torunu bir Zat, göğsünde iman, ufkunda yeni bir diriliş, heybetli mi heybetli, Onun da yüzünde Osman Gazi'den, Murad'lardan, Hamid'lerden bir iz var, şehr-i Tayyib'in yed-i emini, islam aleminin mümessili, ve yeni Türkiye'nin Reisi, ikinci Cumhuriyetin birinci Cumhurbaşkanı ve şu mabed-i muhteşemin banisi Recep Tayyib Erdoğan geldi;
“Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.”
Ve ben...
“Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı”
Böyle bir Cuma bayramına hem ümmet-i Muhammed'in birlik bayramına, hem vatanımın kardeşlik bayramına bizleri ve beni ulaştıran Rabbimize hamd olsun.
O halde yaşasın ittihad-ı cumhuri!
Yaşasın Şer'i Şerifin alemi Camilerimiz, tevhidin simgesi minarelerimiz ve o minarelerde pervaz açan ezanlarımız, ezanlar daki dinin temeli şehadetlerimiz!!
Yaşasın Şefkatli Reisimiz!
Dr. Mehmet Rıza Derindağ
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.