Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Şeriat dinden bağımsız değildir!

Ülkemizin yetiştirdiği kıymetli âlimlerden biri olan Prof. Dr. Hayrettin Karaman Müctehid yoksa kapı yine açıktır ama oradan girme yetkisinde kimse yok demektir ve böyle âlimleri yetiştirmek için elden geleni yapmayan ümmet sorumlu olur diye konuştu.
Şeriat dinden bağımsız değildir!
28 Ocak 2024 00:04:08
Ülkemizin yetiştirdiği kıymetli âlimlerden biri olan Prof. Dr. Hayrettin Karaman Müctehid yoksa kapı yine açıktır ama oradan girme yetkisinde kimse yok demektir ve böyle âlimleri yetiştirmek için elden geleni yapmayan ümmet sorumlu olur diye konuştu.

Haber: FATMA GÜLŞEN KOÇAK

İlahiyatçı- İslam Hukukçusu Prof. Dr. Hayrettin Karaman ile sık sık gündeme getirilen ve tartışmalara neden olan İslami mevzuları konuştuk.

Zaman zaman gündeme geliyor. Dine karşı değiliz ama şeriata karşıyız diyen kişiler ve kesimler var. Din-Şeriat ayırımı nasıl yapılır?

Şeriat dinden bağımsız olmadığı için birine mutlak manada sabit, diğerine değişken demek doğru olmaz. Değişmekten maksat “başka bir şey (din, mahiyet) olmaksa bu manada ne din değişir ne de şeriat. Değişmekten maksat dinin izin verdiği ölçülerde usule dayalı yorum ve ictihad ile bir kısım uygulama kurallarının değişmesi ise asırlarca devam edecek bir şeriat için bu kaçınılmazdır. Bu değişim dinin özüne dokunmaz, izin verilmiş bir açılım olacağı için dini değiştirmiş de olmaz. Biri eski, biri yeni iki farklı ictihad olsa, her ikisi de dine dâhildir. Şeriat terimi, din ile aynı anlamda kullanıldığı gibi dinin amelî (uygulama kuralları) kısmını ifade etmek için de kullanılır.

Şeriat-Fıkıh ayırımı mümkün mü pekiyi?

- Fıkıh şeriatı anlama, uygulama kurallarını açıklama çalışmalarının adıdır.

hayrettin-karaman-3_3f8deaa300c40a8b1cd02eb924152aa9.jpg

MEZHEPSİZ MÜSLÜMANLIK OLMAZ

Türkiye’de tehlikeli bir şekilde mezhepsizlik projesi uygulanmaya çalışılıyor? İslâm, dört mezhebten birine bağlanmadan yaşanabilir mi?

Mümin müctehid ise, (ictihad yapacak kadar alim ise) o, zaten başka müçtehidi taklit edemez (yani başkasına ait ictihad/mezheb ile amel edemez). Tamamen ve ya kısmen ictihad edemeyecek durumda (bilgi seviyesinde) ise devamlı tek bir mezhebin açıklamaları ile de amel edebilir; gerekli, kolay, problemini çözücü bulduğu muteber olan başka mezheplerle de amel edebilir.

Müctehid değilse, bir müctehidin fetvası (mezhebi) ile amel de etmiyorsa kafasına estiği gibi hükme varıp uygulayacak demektir ki, böyle bir Müslümanlık ve dindarlık olmaz.

İctihad kapısı, dört mezhebte çözümü bulunmayan yeni meseleler için mi, yoksa toptan mı açılmalıdır?

İctihad kapısını bir şahıs ve ya grup kapatmış değildir ki, gelip yeniden açsın. Eskiden yeniye İslam coğrafyasının bir yerinde ictihad ehliyetini haiz alim(ler) bulundukça kapı açıktır (yani işliyor, o kapıdan giriliyor) demektir. Müctehid yoksa kapı yine açıktır ama oradan girme yetkisinde kimse yok demektir ve böyle alimleri yetiştirmek için elden geleni yapmayan ümmet sorumlu olur.

ZAMAN DEĞİŞİNCE AHKÂM DEĞİŞİR Mİ?

“Zamanın değişmesiyle ahkâmın değişmesinin” mânâsı, sınırları nedir? Bir misal verebilir misiniz?

İster nasları anlama ve yorumlama, ister kıyas, mekasıd, mesalih gibi yöntemlerle olsun ictihad ve yorumla ulaşılmış hükümler, zaman ve zeminle ilişki içindedir. Zamanın, durumun, coğrafyanın etkilediği bu hükümler, etkileyen değişince değişebilir. Esnafa, işlemesi için bırakılan mal onun mekânında zayi olsa, zarara uğrasa fıkhen ödemesi, tazmin etmesi gerekmiyordu, esnafın ahlakı bozulunca, insanlara yalan söyleyip mallarını “çalmaları” çoğalınca fukaha, zayi olan malı esnaf öder diye ictihad ettiler. Kâğıt para çıkmadan önce altın ve gümüş, para olarak işlevde idi. Karşılığında altın bulunan, başka bir ekonomik değer bulunan veya bulunmayan kâğıt para çıkınca ve devlet onu basıp tedavüle sokunca fukahâ kâğıt paraya da para dediler. Telefon, telgraf, akıllı telefon, görüntülü buluşma ve görüşmeler ortaya çıkınca “akit meclisi” kavramı değişti, insanların fiziki olarak bir araya gelmeden akitler yapması mümkün oldu. Arazinin tapusu yok iken, sözlü alım satım ile arazinin mülkiyeti de el değiştirirken ipotek imkânı yoktu; çünkü şart olduğu halde rehnedilen arazi karşı tarafa fiziki olarak teslim edilemezdi. Tapuya tescil uygulaması ortaya çıkınca tapuya işlemek teslim mahiyetinde olduğu için “fıkıhta ipotek” mümkün/caiz hale geldi…

Peygamberin ismeti ne demektir?

- Peygamberlik geldikten (kişi, Allah Teâlâ’nın uygun görmesi ve vah yetmesi ile peygamber olduktan) sonra, dine ait konu, bilgi ve hükümlerde kalıcı hata yapmaması (hata yaparsa Allah Teâlâ’nın düzeltmesi) ve günah işlememesi demektir.

Peygamberimizin müminlere şefaat edeceği konusunda neler söylersiniz?

- Büyük hesap gününde işlemin başlaması için Allah Teâlâ’dan niyazda bulunması O’nun da bunu kabul buyurması; ahirette, günahkâr müminlerin affedilip cennete girmesini, cennetliklerin ödüllerinin/derecelerinin artmasını Allah Teâlâ’dan dilemesi, O’nun da bunu kabul eylemesidir.

Peygamberimize verilen tek mucize Kur’an mıdır? Başka fiziki/ hissî mucizeler de verilmiş midir?

-En büyük ve kalıcı mucizenin Kur’an-ı Kerim olduğunda şüphe yoktur. Efendimize Kur’an’dan başka, fiziki/hissî mucizeler de lütfedilmiştir.

TASAVVUFU NASIL ANLAMALIYIZ?

Peygamberimiz ile münasebeti açısından tasavvufu nasıl anlamalıyız?

- Ehl-i sünnet’in tasavvufu müspet karşılayan âlimlerine göre Peygamberimizin üç vazifesi vardı: 1. Peygamberlik; bu ebedî âleme intikal edince son buldu, başka peygamber gelmeyecek, onun şeriatı devam edecek. 2. Devlet başkanlığı, toplum liderliği; ümmet veya temsilcileri ehil olanı seçecek, o da danışma ile bu vazifeyi yürütecek. 3. Nefsin tezkiyesi, kalb aklının tekmili için yaptığı eğitim/irşad; bunu da ucu Peygamberimize kadar ulaşan bir mürşitler zincirine mensup, usta-çırak ilişkisi içinde yetişmiş kişiler îfâ edilecek.

Bu vazifenin ulemaya intikal ettiğini kabul edenler de Ehl-i sünnet içinde mevcuttur.

Peygamberimizin ashabının tamamı adil midir?

Peygamberimizin ashabı içinde, O yaşarken ve intikal ettikten sonra büyük ve küçük günah işleyenler, bunun dünyada cezasını çekenler olmuştur. Ashâb’ın udûl olması, Peygamberimizden naklettikleri bilgilerde kasten yalan söylemekten uzak olmaları demektir.

MEHDİ BEKLEYEN DE BEKLEMEYEN DE DİNDEN ÇIKMAZ

Çok tartışılan mevzulardan birisi de mehdilik. İslâm’da Mehdîlik var mıdır? Mehdi beklemeyen dinden çıkar mı?

Mehdîlik inancı belli bir tarihten sonra akaid kitaplarına girmiştir. Bazılarında da böyle bir inanç konusu yoktur. Ehl-i sünnet âlimleri arasında da ilgili rivayetlerin ilim ve inanç konusunda delil olacak nitelikte olmadığını ileri sürerek Mehdî’nin geleceğini kabul etmeyenler vardır. Mehdi’yi bekleyen de beklemeyen de dinden ve ehl-i sünnet olmaktan çıkmaz.

PEYGAMBERİN İŞLEVİNİ HİÇE SAYMAK SAPLINLIKTIR

Son yıllarda “Kur’an Müslümanlığı” diye moda çıktı. İslâm, Sünnet olmadan sadece Kur’ân ile temellendirilebilir mi?

“Kur’an Müslümanlığı” sözünden maksat, Peygamberimizin Kur’an’ı açıklayan, uygulama örnekliği bakımından boşlukları dolduran işlevini hiçe saymak, devreden çıkarmak ise bu bir sapkınlıktır. Bu yoldan sahih İslam bilgi ve uygulamasına ulaşılamaz.

Kur’ân-ı Kerim’in ahkâm ayetlerinin hükmü, indikleri çağla mı sınırlıdır?

- Öyle olsaydı ya ahkâm ayetleri dine dahil olmazdı veya çağlara göre onları değiştirecek olan başka peygamberlerin gelmesi gerekirdi. Bu iki ihtimal de gerçek dışıdır. Kur’an ayetleri her zaman ve zeminde bir şekilde müminlerin hayatında olacaktır. Bu bir şekli de ictihad ve yorum sağlayacaktır.

Kur’ân-ı Kerim’e göre kader, iman esaslarından değil midir?

- Ehl-i sünnet kader anlayış ve inancını, Kur’an, sünnet ve akla dayanarak ortaya koymuş, açıklamışlardır.

SÜNNETİ ANLAMAK

Sünnet ne demektir? Sünnet ve bid‘at nasıl ayırılır? “Çağımıza taşımak için sünnetin şekline değil, özüne bakmalıyız” sözünden kasıt nedir? Sünnetler, şekil-öz olarak nasıl ayırılabilir?

- Sünnet kelimesi kullanıldığında bazı kimseler, yeme içme şekil ve âdâbı, giyim kuşam (tesettür değil), fen-teknik… alanlarına giren söz ve davranışları da bu kelimenin anlam çerçevesine sokuyorlar. Halbuki Peygamberimiz bu konuları, ilgililerin daha iyi bileceklerini açıkça söylüyor. Sünnet, O’nun dini tebliğ etme ve anlatma çerçevesine giren söz ve davranışlarıdır. Bid’at ise, dinde olmayan, dine “iman, ibadet, muâmelat olarak dâhil bulunmayan” bir söz ve davranışı dine sokmaktır.

“Ben Muhammedî veya Sünnî değil, Müslümanım” diyenler var. Bu doğru mudur? Muhammedîyim” diyen ne demek istiyor. “”Sünnî değilim” diyen ne demek istiyor?

İkincisine bakalım önce: “Sünnî değilim, Müslümanım” sözünden, “sünnî olanların Müslüman olmadıkları” kastı da anlaşılabilir ki, bu asla kabul edilemez. Bazı metinlerde bu iki sözü söyleyenler, “mezheb bağını reddetmek” için söylüyorlar, yukarıda açıkladığım gibi mezheb bağını (yani bilene sorup öğrenmeyi) bir yana atıp, bilmediği halde bilmiş gibi aklına geleni din kılıp inanan ve amel eden kimseyi ne Sevgili Efendimiz (Muhammmed) kabul eder, ne de onun sünnetinde böyle birine yer bulunabilir.

KÖKENİ SAHİH VAHİY KAYNAĞI VE AKILDIR!

Kısaca “Ehl-i Sünnet” veya “Sünnîlik” denen “Mezheb-i Ehl-i Sünnet ve Cemaat”in kökeni, tarifi ve işlevi nedir?

Kökeni sahih vahiy kaynağı ve akıldır. Tarifi: Orta yol İslam’ıdır; ifrat ve tefrit anlayışlarından arınmış İslam inancının özetidir. İşlevi: Ortak inanca ve ortak inanç çerçevesinde ümmet birliğini çağrıdır

İslâm’a göre âhirette kurtulacak tek fırka (Fırka-i Nâciye), Ehl-i Sünnet ve

Cemaat midir?

- Kâfir olmadıkça bütün müminlerin, ilâhî rahmet tecellisi ile doğrudan cennete girmeleri de, cezadan sonra cennete girmeleri de mümkündür, olacaktır.

Bir de önüne geleni tekfir edenler var. “Ehl-i kıble tekfir edilmez” kaidesi ne demektir?

-Bir kimsenin “kıbleye dönüp namaz kılması” gibi mümin olduğunu gösteren söz ve davranışları bulundukça, bunları öne alarak mümin olduklarına hükmetmektir, ona, tevili mümkün oldukça başka sebeplerle “kâfir oldun” dememektir.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin