Semiha Öğretmen'in kırılan bacağı!..
Rabbim;
İnşirah ferahlığı ver yüreğimize.
“Güçlükle
beraber kolaylık…”
Çok Şükür!..
*
Rabbim;
Bu çok zorlu süreçte bütün
güzel kullarına…
Bilhassa da çocuklarımıza,
gençlerimize ve yaşlılarımıza kolaylıklar ihsan eyle.
*
Bebeklik, çocukluk, gençlik
dönemlerin o kadar büyük sıkıntılarla geçti ki, hiçbir vakit “o
eski yıllara dönüş” özlemi olmadı içimde.
“Anlatsam
ağlarsınız!”
dedirten “yürek acılarının”
mustaribi olan bu kardeşiniz bile, “Bugünkü
çocukların gençlerin yerinde olmak istemezdim” diyorsa, varın gerisini siz
hesap edin!
Şimdiki nesil, maalesef kayıp
nesil.
Milyonlarca çocuk, bugünün
korkunç plândemi ortamında, kaybolmuş gidiyor maalesef.
Okullarından, okul arkadaşlarından
uzakta…
Evlere, odalara, bilgisayarlara
mahkûm…
Sanal dünyada, krizlerin
kucağında yaşamaya çalışıyor yavrucaklar.
*
Bin türlü dert ile boğuşurken,
şefkat beklediği kalplerin zâlim sillelerine hedef olurken, ruhu hem coşturan
hem de dinlendiren “oyunlarla”
avunurdum ben.
Okullardaki, sokaklardaki
arkadaşlarımı, bizi “dışarıda” da yalnız bırakmayan öğretmenlerimi nasıl
unuturum…
*
Onların zirvesinde bir
Hanımefendi:
İlkokul öğretmenim Merhume Semiha Hanımefendi, “yürek acılarımı” yüzümden okur, beni teselli
etmek için uzun uzun konuşurdu.
Semiha Öğretmenimiz ve gönüllü
bir grup çocuk, hafta sonları buluşurduk.
Eksiklerimizi tamamlamaya
çalışırdı, hafta sonlarını “tatil”
yaparak geçirmek yerine.
Bunun için tek kuruş almazdı.
Kimse görevlendirmemişti onu.
Okul idaresinin böyle bir
talebi yoktu.
Hatta ve hatta bazı veliler “Çocuklarımızı hafta sonu da çağırıyor!”
diye kızıyordu.
Merhume Semiha Öğretmenimiz,
“İşte,
biz geldik gidiyoruz, siz bu memleketin geleceğisiniz!” derdi.
Etrafa ışık saçarken mum gibi erirdi.
O kadar erirdi ki, koştur
koştur derken, günün birinde düştü, bacağını kırdı.
Bir yarı yılı bu yüzden
kaybetti.
Kaybettik.
Öğretmen değişti.
Yenisi, “mesai”ye ayarlıydı.
Semiha Öğretmen’i çok özletti.
*
Kendilerini özleten, özletmeyen
öğretmenlerimizle, arkadaşlarımızla birlikte geçirdiğimiz yıllar, çok sıkıntılı
yıllardı.
Her köşe başında bir terör
olayı, her gün en az 20 “politik
cinayet.”
Yokluk çoktu bir de.
İrice bir karpuzu satın
alabilen aile babası, sokağımızdan “muzaffer
komutan” edasıyla geçerdi.
Çeyrek asır sıra bekledikten
sonra ev telefonunu bağlatmayı başaran,
hava olsun diye pencerede konuşurdu.
“Ucuza gelir” diye kırık yumurta alınırdı, sokaklardan soba
tutuşturmak için tahta toplanırdı.
Yeni yeni sahip olunan
televizyonlar açıkken, ışık mutlaka kapatılırdı.
Birçok sıkıntı vardı
hayatlarımızda ve benim ailevî dertlerim sıkıntıları iyice büyütürdü.
Dedim ya, ben yine de “bugünkü çocuklar, bugünkü gençler”
yerinde olmak istemezdim.
Bu ortamda, sevgi yok, güven
yok, huzur yok, meçhul çok.
Çocuk, büyüklerine her
baktığında “öfkeden kabarmış suratlarla”
karşılaşıyor.
Büyükler birbirlerine her
fırsatta hakaretler savuruyor…
Birbirlerini her fırsatta
damgalıyor.
Okula gitmeyen daha doğrusu
gidemeyen çocuklar, kafes içinde büyütülmüş aslanlar gibi.
Bir gün ormana salınacaklar ve
orman hayatına bilinmez nasıl uyum sağlayacaklar, nasıl ayakta kalacaklar?
Çocuklar, odalarındaki sanal dünyada “ham”lıyor, uyuşuyor, yağ bağlıyorlar.
Kanları dolaşması gerektiği
gibi dolaşmıyor, kasları, bağırsakları çalışması gerektiği gibi çalışmıyor…
Birçok hastalığa davetiye
çıkartıyor “Yeni Normal” denilen.
Bebeklik yıllarından itibaren “hareketsizliğe” mahkûm edilen insanda
hangi hastalık olmaz?
Birçok psikolojik ve fiziki
rahatsızlık “yeni nesli” bekliyor
maalesef.
Kronik hastalıklar pandemisi
geliyor.
Bu sefer gerçek, tamamen gerçek
âfetler geliyor!..
Eve mahkûm bir çocuğun,
ilerleyen yıllarda “sağlıklı bir insan”
olma ihtimali ne kadar düşüktür değil mi?..
“Belgesel”leri izliyorsunuzdur…
Yavru aslanların hayata
birbirleriyle itişerek, kakışarak, bin türlü yaramazlık yaparak hazırlanışları
ne güzel değil mi?
Bütün yavrular bunu yapıyor,
geleceğe “oyunlarla” hazırlanıyor.
Bu oyunlar, yavrulara, “avcılığı” ya da “avcılardan korunmayı” öğretiyor aslında.
Bizler de hayata “oyunlarla” hazırlanırdık, aşağı yukarı
böyle.
*
Okuldaki, sokaktaki bütün
oyunlar, “sosyal ilişki” tecrübeleridir.
Oyunlardaki “kazanma”
gayretleri, ilerideki “çetin mücadelelere” hazırlıktır.
Okullardaki, sokaklardaki “arkadaş dayanışmaları”, yıllar sonra
kurulacak dostlukların manevi alt yapısını oluşturur.
Çocuklar, anne babalarından ve
diğer çocukların anne babalarından çok şeyler öğrenir.
Aile çocuğun manevi kalesidir.
Şimdilerde evlenen çok az,
boşanan pek çok.
Bir de, dedeler ve nineler… Bu
güzel insanlar, şimdi ne haldeler?..
Uzun zamandır 65 yaş
kısıtlamaları var malûm.
Toplu taşıma hizmetlerinden
faydalanmaları “sağlıkları için”
yasak.
Metro, metrobüs, otobüs,
minibüs, dolmuş, vesaire yok!..
Durumu olan yaşlı, her yere “taksi” tutacak, bu şekilde “kısıtlamayı” aşacak!..
Olmayan, sokakta turlayacak!
Yaşlılarımızın kahir ekseriyeti
de “ikinci
çocukluk” dönemlerindeyken, “birinci
çocukluklarını” yaşayanlar gibi bir yerlere bağlanmış kalmış vaziyette.
Dedeler ve ninelerle torunları
oynamalı.
Dedeler ve nineler, torunlarına
masallar anlatmalı.
Ama nerdeee!...
“Suç” oldu bu suç!..
Hatta ve hatta, “Bunlardan
bazılarının evlerini basıp, hapse atacaksın!” diyen medyatik tipler bile var…
Toplumu adeta delirtmek
istiyorlar!..
*
Alt ve üst kuşakların
psikolojileri alt üst.
Ah bir de, esas dert:
Vaktinin büyük bölümü sosyal
medyada geçiriyor insanımız.
Orası da, pislik deryası…
Baştan aşağı müsilaj!
*
Bin türlü dert, hangi birini
sayayım…
İş derdi var, geçim derdi var,
yuva kuracak, “Nasıl altından kalkarım” derdi var.
Var oğlu var.
Çokları için böyle bu durum.
Ayağa kalkmak, şöyle bir
silkinmek, şartları parçalayıp geçmek gerek de…
Odalarda uyuşturulmuş genç,
bunu nasıl yapacak?
Uzatmak istemem.
Dedim ya; bebeklik, çocukluk ve
gençlik yılları bin türlü “aile darbesi” ile geçen bir vatan evlâdı olsam da…
Bugünkü çocukların, gençlerin
yerinde olmak istemezdim.
Bizler, biz “orta” yaşlılar,
madem böyle düşünüyoruz…
Madem, çocukların, gençlerin ne sıkıntılar içinde yaşamaya çalıştıklarını
biliyoruz…
Niçin böyle duruyoruz?
Bir de burası var işin, çok
önemli…
Biz orta yaşlılar, o gençlere
ulaşabiliriz…
Dertlerini paylaşabilir, içinde
bulundukları zorlukları aşabilmeleri için elimizden geldiğince yardımcı olabiliriz…
Ne kadar yapabilirsek, o kadar
işte.
Merhume Semiha Öğretmen, o
şartlarda bize el uzatmaya çalıştı.
Hafta sonlarını da bize ayırdı.
Hayır yollarında bacağını
kırdı!..
Semiha Öğretmen’in Mekânı
Cennet olsun, nice hayırlı işine ben şahidim, birçok talebesi şâhit.
“Hayır” yollarında kırılan bacağı
şâhit.
*
Bizim bacaklar ne güne
duruyor?..