Şehit düşen babasının tebessümünü unutamıyor!
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde Kısıklı'da şehit olan Muhammet Fazlı Demir'in kızı Ravza Nur Demir, "Babamın son halini görmek istedim. İyi ki de gördüm. Çünkü yüzündeki tebessümü gördükten sonra bir nebze de olsa rahatladım. 'Yüreğe su serpmek' derler ya. Çok güzel gülüyordu." dedi.
FETÖ üyeleri tarafından Türkiye'nin kana bulandığı 15 Temmuz gecesi, milli iradeye sahip çıkmak için sokaklara dökülerek darbeci askerlere karşı verdikleri mücadele sırasında anne ya da babalarını şehit veren yüzlerce evladın yüreğine de ateş düştü.
Bu gençlerden biri de demokrasiye sahip çıkmak için eşini hasta yatağında bırakarak gittiği Kısıklı'da darbeci askerlere "Bizler sizin için canımızı feda ediyoruz, siz ne yapıyorsunuz?" diye haykıran, daha sonra hainlerce kurşun yağmuruna tutulan otomobilinin içinde şehadete eren Muhammet Fazlı Demir'in kızı Ravza Nur Demir.
Babasına henüz daha doyamamışken darbeci hainlerce yetim bırakılan Demir'in o gece yaşadıkları hala hafızasında canlılığını koruyor.
Ravza Nur Demir, vatan savunmasının en şanlı örneklerinden birini veren babasının şehit olduktan sonra yüzünde oluşan tebessümü unutamıyor.
Dışarı çıkmadan abdest alıp akşam namazını kılmışDarbe girişiminin yaşandığı gece evde olmadığını dile getiren Demir, o gece babasıyla son görüşmesini şu sözlerle anlattı:
"15 Temmuz gecesi İzmir'deydim. Gençlik kampına gitmiştik. Olayı duyar durmaz babamın bir şeylerden haberdar olabileceğini, yola çıkabileceğini tahmin etmiştim. Önce onu aradım. Babamı aradığımda çoktan yola çıkmıştı. İlk önce Kısıklıya gideceğini söyledi. Daha sonra 'Kısıklı'ya gidemedim çünkü yolu kapattılar. Bana 'Türk Telekom'a geç' denildi. Oraya geçiyorum kızım, şu an konuşamıyorum' dedi. Ben de 'Biz de çıkmak istiyoruz ama izin vermiyorlar' dedim. 'Siz şu an olduğunuz yerde durun, biz dışarıdayız kızım, merak etme' dedi. Son görüşmem böyle oldu."
Annesinin o gece hasta olduğunu, babasının da dışarı çıkmadan önce teyzesini annesinin yanına getirdiğini aktaran Demir, "Dışarı çıkmadan annemin abdest almasına yardım etmiş. Sonra kendisi de abdestini almış. Beraber akşam namazını kılmışlar. Sonrasında haber gelince evdekilere, 'Dışarı çıkmam gerekiyor. Galiba bir karışıklık var' demiş." ifadelerini kullandı.
Demir, babasının dışarı çıktıktan sonra annesini arayıp "Fatma benim buradan biraz uzaklaşmam gerekiyor. Gideceğim yer daha da karışık olabilir. Hakkını helal et" dediğini, annesinin de "Tabii ki de hakkım helal olsun. Senin ardından Kuran'ı Kerim okuyorum. Nasıl gittiysen o şekilde seni geri istiyorum" diyerek cevap verdiğini aktardı.
"Yüzündeki tebessümü görünce bir nebze de olsa rahatladım"Babasının şehit olduğunu saat 01.00 gibi öğrendiğini dile getiren, şöyle devam etti:
"Babamı 23.30'da son görüşmemden sonra tekrar aradım. Birkaç kez meşgul çaldı. Bir kargaşa olduğu için aradığım zaman açmayacak herhalde dedim. Kenara bıraktım biraz bekledim. Bana ilk haberi halam verdi. Arayıp 'Baban şehit oldu' dedi. O şekilde sabah nasıl oldu bilmiyorum. Hastaneye gitmeme bile güvenlikler zor izin verdi. Ambulans zor geldi. Sabaha kadar hastanedeydim. Sabah da uçakla İstanbul'a gelmeye çalıştım. Uçağın kalkıp kalkmayacağı da belli değildi. Herkes havalimanında telaşlıydı. Uçak bir şekilde kalktı. İstanbul'a geldim."
O gece ayakta kalabilmesi için hastanede birkaç iğne vurulduğunu, sabaha kadar hiç uyumadığını aktaran Demir, İstanbul'a gelene kadarki sürecin çok zor geçtiğini ifade etti.
Eve gelinceye kadar annesinin "Baban yoğun bakımda. Yok öyle bir şey" diyerek vefat ettiğini söylemediğini anlatan Demir, "Emin olmak için başka kişilerle de konuşmak istedim. Teyzemler 'Yok bir şey dediler' ama halamlar iki kere öldüğünü söyleyince anlamıştım. Yol nasıl bitti bilmiyorum ama geldiğimde sadece o son halini görmek istedim. İyi ki de gördüm. Çünkü o yüzündeki tebessümü gördükten sonra bir nebze de olsa rahatladım. Yüreğe su serpmek derler ya. Çünkü çok güzel gülüyordu. Hala ruhu çıkmamış sanki canlı bir insan nasıl gülüyorsa o şekildeydi yüzü." diye konuştu.
"Hayatı boyunca bu dava uğruna yaşadı"Ravza Nur Demir, babasının gençliğinden beri Refah Partisi döneminde Necmettin Erbakan'ın direktifiyle kurulan Milli Gençlik Vakfı'nın içerisinde olduğunu belirterek, "Hep o milli gençlik ruhunu içinde canlı bir şekilde tutarak kendini yetiştirmiş bir insandı. Onun için babamın davası sadece o gün değildi. O bütün hayatı boyunca zaten bu dava uğrunda yaşadı, bizi de bunları anlatarak büyüttü." değerlendirmesini yaptı.
Ani kayıpların çok üzücü olduğunu ifade eden Demir, babasıyla arasındaki ilişkiyi şu sözlerle dile getirdi:
"Özellikle de bir babadan bahsediyoruz. Babanızla çok iyi vakit geçirebiliyorsanız ya da arkadaş gibiyseniz, her şeyi rahatlıkla konuşabiliyorsanız, o samimiyeti yakalayabiliyorsanız onu kaybettikten sonra çok büyük bir boşluk yaşıyorsunuz. Öyle bir ilişkimiz vardı. O bizimle arasında olan samimiyete hiç set çekmiş ya da ağırlık koymuş değildi. Onun için babamın o ani gidişi hayatımızdaki birçok şeyi bir anda durdurdu. Gülmeyi, kahkaha atmayı, gezip eğlenmeyi ya da en kötü günde 'aman ya' demeyi unutturdu."
"Güç alamadığımız anlarda yokluğunu hissediyoruz"Babasını kaybettikleri ilk yıl "Şimdi başka bir yerde, sonrasında gelecek, sarılacağız" hissiyle yaşadıklarını anlatan Demir, ona sarılamamanın, karşılıklı sohbet edememenin özlemiyle bir süre sonra gelmeyeceğini kabullendiklerini belirtti.
Demir, "Babamın neye nasıl tepki vereceğini biliyoruz ya, bir şey yaşarken o olsaydı şimdi 'Böyle böyle' derdi diyoruz. Bazen evin içerisinde de hissediyoruz o bizimle oturup kalkıyor ya da gülüyor, seyrediyor. Bunları da fark ediyoruz. Şu an cismen madden sarılmasak da eskisi gibi onunla konuşup dertleşiyoruz." ifadelerini kullandı.
Babasının en kötü zamanlarda bile evi şenlendirdiğini dile getiren Demir, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gerçekten hayat sevinci çok yüksekti. Şu anda aslında en çok onun özlemini, acısını bize yaşatan durumlar, kendimizi en kötü hissettiğimiz, güç alamadığımız anlar. Yokluğunu en çok o zamanlarda hissediyoruz. Bazen düştüğümüz zamanlar oluyor. Mesela bir iş yaparsınız, heyecanlı heyecanlı gelip anlatırsınız. Onun sizi tebrik etmiş olması muhteşem bir şeydir. Anne tabii ki de tebrik eder hoşunuza gider ama baba güç veren taraftır. Onun tebrik etmesi ya da 'Benim kızım yaptı' demesi daha çok hoşunuza gider. O anlamda hepimiz bir şey yaptığımız zaman o heyecanla eve gelip bir şeyleri anlatma şevkini yakalayamıyoruz."
"Hz. İbrahim gibi ateşe yürüdüler, öyle bir teslimiyetti"Ravza Nur Demir, babasının vefatının üzerinden geçen 3 yıl boyunca ayakta durmaya çalıştıklarını, özlem duyduklarını, ağladıklarını belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Onların şu anda en yüksek mertebede, en güzel yerde olduğunu biliyoruz. 15 Temmuz gecesi sokağa dökülenler, Hz. İbrahim'in ateşe yürüdüğü gibi yürüdüler, öyle bir teslimiyetti. Rabbi emretti, oğlu Hz. İsmail'e dönerek dedi ki 'Senin uğrunda en sevdiğimi vereceğim.' Hz. İsmail de babasına ve onun inandığına teslimiyetiyle yola çıktı. Biz şu saatten sonra bütün şehit evlatları olarak Hz. İsmail ve Hz. İbrahim gibi teslim olmayı beklemeliyiz. Babam Hz. İbrahim gibi teslim olabildi. Her şeyden vazgeçebildi. Sonucunun ne olacağını bilmediğiniz bir şeyin üzerine yürürken hayatta çok sevdiğiniz birileri varsa arkanızda düşünürsünüz. Yani ben ilk zamanlar çok kızmıştım. Dedim ki, 'Sen bu kadar çok severken nasıl düşünmedin. Bu kadar çok sahiplenirken nasıl gözün hiç arkaya bakmadan gidebildin.' İşte bu üçüncü yıl daha iyi anladım. Hz. İbrahim nasıl Hz. Hacer ve Hz. İsmail'i ıssız bir çölde bıraktıysa, o şekilde bıraktı."
"Bak kızın bayrağınla dertleşmeye geldi"Şehidin küçük kızı 17 yaşındaki Buse Demir ise babasına karşı hissettiği duyguları dile getirdiği bir şiir kaleme aldı. Demir, babasına özlemini şu sözlerle anlattı:
"Özledim…/Üzülsem de ağlasam da biliyorum/Eskisi gibi tekrar yaşayamayacağım/Eskisi gibi içten gülemeyeceğim/Bir yanım hep orada kalacak/Seni koyduğum çiçeklerle döşeli yatağında/Her gün daha fazla özleyeceğimi bile bile yaşayacağım/Ağır değil, sadece yoruldum/Sonunu bilmediğim bir yolda /Tek başıma yürümekten yoruldum/Koşmayı özledim mesela /Arkama bakmadan koşmayı ama /Arkamda olduğunu hissetmeyi özledim/Bir noktada varlığını /Özledim/Hala bırakamadım alışkanlığımı /Ne zaman sıkılsam, daralsam, hayattan bıksam /Hala dikiliyorum başına /"Hadi baba kalk" diyorum /"Bak kızın bayrağınla dertleşmeye geldi" diyorum/"Yokluğuna alıştım" dediğim her saniye /Kendimle savaşıyormuşum /Sesli ağladığımı düşündüğüm her saniye/Sessizce iki damla gözyaşı akıtıp çığlıklarımı yutmuşum /Güçlü olmak ağlamamak değil/Güçlü olmak gerektiği yerde ağlamakmış."
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.