Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.60
Gram Altın
2493.04
BIST 100
9524.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Prof.Dr. Ataman, Trump’ın açıkladığı ''Plân''ı MİLAT’a değerlendirdi:

Dış Politika Uzmanı Prof. Dr. Muhittin Ataman, “Arz-ı Mev’ud adımları”na dikkat çekti ve uyardı: Müslüman Dünya, ABD ve İsrail’in Değirmenine Su Taşımayı Bırakmalı!
Prof.Dr. Ataman, Trump’ın açıkladığı ''Plân''ı MİLAT’a değerlendirdi:
01 Şubat 2020 00:02:00
Dış Politika Uzmanı Prof. Dr. Muhittin Ataman, “Arz-ı Mev’ud adımları”na dikkat çekti ve uyardı: Müslüman Dünya, ABD ve İsrail’in Değirmenine Su Taşımayı Bırakmalı!

SERDAR ARSEVEN


Fotoğrafaltı: Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü Prof.Dr. Muhittin Ataman, Genel Yayın Koordinatörümüz Serdar Arseven’e Trump’ın açıkladığı “Filistin’i İmha Plânı” hakkında çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Bu plan ara durak

Prof. Dr. Ataman, “Filistin’i yok etme plânı” hakkında şunları söyledi: Trump’un ilân ettiği, Netanyahu’nun kabul ettiği plân tek yanlıdır, onlar için de nihai bir plân değildir. Ara duraktır. Arz-ı Mev’ud olarak nitelendirdikleri, ‘vaat edilmiş topraklar’ plânının bir basamağıdır.

Tek engel Türkiye

Ataman, “Türkiye’nin vizyonu, İsrail’in, Suudi Arabistan’ın ve İran’ın vizyonları ile çatışıyor. Bunlar çatışmadan beslenen devletlerdir. Sünni - Şii karşı karşıya geldikçe İran kazanır, Suudi Arabistan kazanır, İsrail kazanır. Türkiye’nin duruşu bu üç devleti de rahatsız ediyor” dedi.

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü Prof. Dr. Muhittin Ataman, Trump’ın açıkladığı ve İslam Dünyası’nda infiale yol açan “Siyonist Plân”ın ayrıntıları, Evanjelik zihniyetin Türkiye’yi hedef almasının temel sebepleri, İslâm Dünyası’nın içinde bulunduğu durum hakkında çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

-Hocam, Trump ne yapmak istiyor, şimdi de bu mesele geldi önümüze…

-Trump ilginç bir kişilik. Sıra dışı. Oldukça rasyonel harekete diyor. Sözüm ona Filistin Sorunu’na çözüm olarak öne sürdüğü plânı rasyonel beklentilere dayalı olarak açıkladığı görülüyor. Beş hafta sonra İsrail’de seçimler var, Kasım’da ABD’de seçim var. Bu açıklamanın böyle bir zamanda yapılmasının seçimlerle ilgili yönü var. Genel mânâda, can yıkıcı bazı adımları olduğu, genel tavrına bakıldığı zaman başkan olmadığı zamandan önceki ‘Amerika First’ü ileri götürüyor: Yalnız Amerika. Kendi ülkesi dışında kendince cezalandırmadığı ülke neredeyse yok. Geleneksel düşman olarak görülen İran gibi ülkelere değil sadece, müttefik ülkelere de çok ciddi çıkışlar yaptı.

-Trump’ı Trump olarak mı görelim. 1917 Belfour Deklarasyonu, 2017’de Kudüs’ü sözde başkent ilan etme, tam 100 sonra…Adım adım ilerleyen bir yapı var… Trump ve üst akıl?

-Üst akıl derinlerde aranır. ABD’de genel mânâda böyle bir şey var mı var. O derin akla sahip olmak devletler açısından bir gerekliliktir. Trump’un üzerinde, onun yanında, onu yönlendiren bir grup var mı, mutlaka var. Onun da kendisini içinde bulduğu bir ortam vardır. Bir teopolitik ortam olarak ifade edilebilir. Dinsel, kültürel, ekonomik boyutları olan bir ortama yerleştirilebilir Trump.

Evanjelik damarın temsilcisi

-Trump’un ideolojisini nasıl ifade edebiliriz?

-Ultra nasyonalist, ekonomik olarak merkantilist bir milliyetçi. Evanjelik damarın içinden gelmiş, onların temsilcisi olarak görülen biri. Hemen hemen her toplantısını Kitab-ı Mukaddes’ten okuyarak açan bir kişiden bahsediyoruz. Hem kendisi hem de etrafındaki bir grup insan ‘gönderilmiş, seçilmiş insanlar’ olarak görüyorlar; İlahi olarak görevlendirildiklerine inanıyorlar. FETÖ Elebaşı’nda da bu var. Kendi kendine tapan, kendini her şeyin merkezinde tutan bakış açısı. Basın açıklamasında, kendi Dışişleri Bakanı’nı överken milletin fazla alkışlaması üzerine ‘Bu işin merkezi benim, beni niye bu kadar alkışlamıyorsunuz?’ demeye getirdi.

Arz-ı Mev’ud planının basamağı

-Trump’un açıkladığı o harita hakkındaki değerlendirmeleriniz?

-Aklı başında biri böyle bir yapının kurulamayacağını görür. Bu mümkün değil. Trump’ın sosyal medya adresinde yayınladığı o haritada, bir kere Gazze ve altında üç parça var, bir çizgi şeklinde bağlanmış, sonra o batı yakası olarak ifade ettiğimiz Kudüs’ün de olduğu yere tünelle bağlanmış, orada da üç beş parça, birbirine bitişik ama parçalanmış yerler var, içerisinde de on beş tane işgal bölgesi bulunuyor. İsrail’in 15 ayrı noktada işgal noktaları var, Filistin’e bırakılmış yerlerde bile İsrail hakimiyeti sözkonusu. Bugün, ne İsrail için ne de Filistin için devlet nitelemesini kullanabiliriz. İsrail modern anlamda bir devlet değil. İki noktadan değil: Devlet, çizilmiş bir coğrafya üzerinde coğrafya tanımlanır. Bir de vatandaşlık bağı üzerinden bir tanımlama yapılır. İsrail diyor ki, yakın zamanda Meclis’inden geçirdiği bir ulus devlet yasası gereği, vatandaşlarının değil, dünyada nerede yaşarsa yaşasın, ‘Yahudilere’ ait olan bir devlet tanımı yapılıyor. Dolayısıyla modern bir ulus devlet olarak sayamayız İsrail’i. Filistin tarafında da ülkesellik yok. Sınırlar belli değil, dış politikası yok, ordusu yok. Hiçbir şekilde kendi ayakları üzerinde durabilecek bir yapı değil. Böyle bir yapı içinde bir devletten bahsedilemez. Dolayısıyla, tek devletli çözüm, iki devletli çözüm noktasında söylenebilecek hiçbir şey yok, çünkü, bu aşamada Trump’un ilân ettiği Netanyahu’nun kabul ettiği bu plân tek yanlıdır, onlar için de nihai bir plân değildir. Ara durak, Arz-ı Mev’ud olarak nitelendirdikleri, ‘Vaadedilmiş topraklar’ plânının bir basamağıdır.

Plân başarısızlığa mahkûm

-Bir sonraki adım olarak ne beklenebilir, ne yapacak ABD-İsrail ittifakı?

-Bu duruma göre, barış isteyen bunlar olacak kabul etmeyen başkaları… ABD ve İsrail sürekli oldu bittilerle hareket ediyorlar. Bunları durdurabilecek bir güç de yok şu an için ama bu oldu bittilerin nihai barış ve istikrar getireceği söylemi boş. Bu plân başarısızlığa mahkûm. Bir anlaşma yapıyorsanız iki elin buluşması lazım. Burada, caydırıcı güç kullanılarak karşı tarafın bunu kabul etmesi bekleniyor. Ayrıca, bugün hiçbir küresel aktör ABD’nin attığı bu adımı tasvip etmiyor. Üçüncüsü, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Bahreyn kabul etmiş olabilir, ama bu ülkelerdeki kamuoyu da bunu kabul etmez, Arap dünyası da bunu kabul etmez, İslâm dünyası da kabul etmez. Sanki ‘Bunu kabul etmezseniz, sizi daha kötü günler bekliyor’ tehdidi var burada. O körfez rejimlerini doğrudan tehdit ediyor. Suudi Arabistan ve Mısır, cesaret edip toplantıya temsilci gönderemediler. Fakat bunlar kendi iç kamuoylarından koptular. Kudüs, Kudüs’ten ibaret değil. Mescid’i Haram, bütün Müslümanlar için kutsal bir emanettir. Dolayısıyla gayrimüslim olanların girişine yasak olan bir bölgeden bahsediyoruz. Bu kırmızı çizginin aşılmasını hiçbir Müslüman hoş karşılamaz.

İsrail’in adım adım ilerleyişi

-Bunlar Arz-ı Mev’ud hayalleri için dünyayı yakabilirler.

-Adım adım… Meşhur harita var ya, 1947’de durum neydi, 67’de durum neydi, bugün durum nedir? giderek İsrail’in yayılmacı politikasının seyrini görüyoruz. İsrail buraya bir günde gelmedi. 1917 yılında ilk defa bir Uluslararası Belge’de bugünkü İngiliz Kraliyet’nin Dışişleri Bakanı’nın gönderdiği bir mektupta ilk defa bu ifade edildi. Filistin topraklarında, bakın, İsrail toprağı diye bir toprak yok; Filistin topraklarında bir İsrail Devleti’nin kurulması vaadi sözkonusu. İngilizler 14 Mayıs 1948’de çekildiklerinde aynı gün İsrail Devleti’nin varlığı ilân edildi. O günden bugüne gelen süreçte, tüm bu kazanımlar peyderpey elde edilmiştir. Mesela, 1967 Savaşı’nda Doğu Kudüs işgal edildi, Batı Yakası işgal edildi, Gazze Şeridi İşgal edildi, ama Sina da işgal edilmişti, Sina Yarım Adası Mısır toprağıdır. O gün bugündür, işgal altında bulunan Golan tepeleri. Suriye’ye ait olan topraklar da işgal edildi. İsrail’in istisnai geri adımları oldu ama Filistin sözkonusu olduğunda, İsrail’in geri adım atması sözkonusu değil. Gün geçtikçe, kendi topraklarını genişleten onun için kendine bir sınır çizmeyen bir yapıdan bahsediyoruz.

Fidan’ı hedef alan yayın

-Biliyorsunuz, Sayın Hakan Fidan’ı hedef aldı Siyonist İsrail Medyası.. Bunların Türkiye hakkındaki plânları nedir?

- O hadsiz bir haber, hiçbir şekilde tevil edilebilecek bir şey değil. Sayın Hakan Fidan’ı Kasım Süleymani’nin ikizi olarak görüyor, o gitmiş arşın dibine… Şimdi de… Gerçekten çılgınca, hadsiz bir yorum, bir açıklamaydı. Türkiye açısından bakıldığı zaman, Türkiye’nin bölgesel projeksiyonu ile İsrail’in bölgesel projeksiyonu çatışma halinde. Birisi ısrarla çatışma istiyor, istikrarsızlık istiyor, bu istikrarsızlıktan istifade etme yönünde bir beklenti içerisinde, öbür tarafta Türkiye, İsrail de dâhil olmak üzere, bütün ülkelerin istikrar içerisinde varlıklarını devam ettirmesini istiyor. Böyle iki perspektifin çatışması sözkonusu. Trump’ın basın açıklamasında, hiçbir Türk gazeteci içeriye alınmadı. Bu başla başına Türkiye’ye yönelik tepkinin veya Türkiye’yi konumlandırdıkları yerin bir göstergesidir. İkinci husus şu; Trump’un açıklamasına, bu plâna karşı en sert tepkilerin Türkiye tarafından verildiğini görelim. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, Dışişleri Bakanlığı’nın, neredeyse bütün bakanların tepkilerine bakın. İdeolojiler üstü bir durum olarak, Türkiye’deki bütün kesimlerin lânetlediği bir plân oldu bu.”

Engel olan tek ülkeyiz

“Türkiye İsrail’in bu bölgesel projeksiyonunun (arz-ı mev’ud) gerçekleşmesini engelleyen en önemli hedef ülke haline getirildi. Arap Dünyası diye bir siyasi entite yok. Arap milliyetçiliğinin taşıyıcısı olan ülkeler bugün yok; Mısır yok. Ağır sıklet oyuncusu budur, bir darbeciye teslim etmişler, yüzde 40’lara varan bir fakirlik söz konusu. Öbür tarafta Yemen yok, Irak yok, Suriye yok, Sudan, Libya yok. Arap Dünyası’nı temsil etme görevi, BAE ve Suudi Arabistan’a kalmış. Bunlar hiçbir zaman tarihlerinde Araplık vurgusu yapmış devletler değil. Hatta kendi devlet oluşumlarını daha tamamlayamamış siyasi entiteler olarak görmek lâzım. Birleşik Arap Emirlikleri’nin sahip olduğu tek şey var, o da para. Şu anda silahlı kuvvetlerinin başında Avusturalyalı bir general var. Ordusu diye çatıştırdığı askerler ya Vietnamlıdır, ya Senegallidir, ya Sudanlıdır ya da Kolombiyalıdır! Latin Amerika’dan ve Vietnam’dan asker devşiren bir yapıdan bahsediyoruz.

-Devlet tanımına tam oturacak bir Türkiye var İslam ülkesi olarak…

-Yanında bir İran belki, ama İran kendi derdiyle dertlenemeyen bir devlet durumunda. Elde kaldı sadece Türkiye Cumhuriyeti.

Çatışmadan besleniyorlar

-Arz-ı Mev’ud hayallerinin içine Türkiye’nin bir bölümü ve Kıbrıs da giriyor. Bu süreçte üç büyük terör örgütünün Türkiye’ye karşı birleşmesi.. Türkiye zaaf gösterseydi…

-Allah korusun, tabii Türkiye’ye yönelik son beş yıldır çok ciddi engeller çıkartılıyor. Zıt ideolojilere sahip terör örgütleri ile mücadele etmek zorunda kaldı ülkemiz. Türkiye’nin iki temel özelliği var, çok özellik var da, bugünün şartlarında özellikle iki özellik var: 1- Otonom bir dış politika, bölgesel bir siyaset izleyebilecek güce sahiptir. Böyle bir özerkliği, böyle bir lüksü vardır. Kendi ayakları üzerinde durabilen bir devlet sözkonusu. Türkiye, kendi ayakları üzerinde durduğu için hedef alınıyor. Bir ötekileştirmeye maruz kalıyor. Özgür bir şekilde hareket edebilmenin bedelini ödüyor. Avrupa’nın en büyük Devleti Almanya’nın bile özerk hareket edebilme lüksü yok. 2-Türkiye’nin bir bölgesel vizyonu var, bu İran’ın da, İsrail’in de, Suudi Arabistan’ın da vizyonları ile çatışıyor. Bunlar çatışmadan beslenen devletlerdir. Sünni -Şii karşı karşıya geldikçe İran kazanır, Suudi Arabistan kazanır, İsrail kazanır. Türkiye’nin duruşu bu üç devleti de rahatsız ediyor.

İsrail’in değirmenine su taşıyorlar

-Peki ne olacak? İslam dünyası, İsrail’in ilerleyişini nasıl durduracak?

- Bugün dünyada her yerde Müslümanlar öldürülüyor ve çoğu başka bir Müslümanın silâhı ve imkânları ile öldürülüyor. Dış mihrak zaten düşmanlık yapıyor. Bir İslâm karşıtlığı her yerde var. Siyaseten bir İslam karşıtlığı. Bunu değiştirme lüksümüz yok, bu verili. Fakat değiştirebileceğimiz şey kendimizdir, yani Müslümanların en azından birbirleriyle kavgasını, savaşını durdurmak mümkün. Trump- Netanyahu bugün bu açıklamayı yapmayı, neye borçlu? karşısında bir Arap Dünyası’nın olmayışına borçlu. Karşısına güç çıksa farklı şeylerle karşı karşıya kalacağını o da biliyor biz de biliyoruz. Müslüman dünya ne yapabilir? ABD’nin ve İsrail’in değirmenine su taşımayı bırakabilir.”

Rahmetli Erbakan’ın D-8 güzel modeli…

-D-8 gerçekten projesi efektif bir proje, güzel bir proje. Fakat ilerletilmedi. Bunu istemeyen devletler var. Birkaç hafta önce Kuala Lumpur’da bir zirve toplandı. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Malezya Başbakanı Mahattir Muhammed ve Pakistan Başbakanı İmran Han, oturup bir karar vardılar: Dünya çapındaki İslam karşıtlığı ile mücadele için bir süreç başlatalım ve ilk adım olarak bir televizyon kanalı kuralım. İslam karşıtlığı ile mücadele amacıyla Kuala Lumpur’da bir zirve toplandı, çok sayıda devlet davet edildi, fakat Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi’nin müdahalesi ile, tehditleri ile ne Pakistan Başbakan’ı katılabildi, söz verdiği halde, ne de –nüfus bakımından- en büyük Müslüman devlet olan Endonezya’nın Cumhurbaşkanı katılabildi. İşte, Suudi Arabistan’ın başındaki yönetim Birleşik Arap Emirlikleri’nin başındaki yönetim; İslâm Karşıtlığı ile mücadele etmeyi de istemiyor. Bunlardan, kalkıp da Filistin’e sahip çıkmalarını nasıl bekleyeceğiz.