Patron çıldırdı
Her şey aslına rücu eder. İkinci dünya savaşı sonrasında
kurulan beşli çete düzeninin insanlığın hiçbir sorununa cevap verememesi
üzerine birinci dünya savaşı öncesinin şartlarını yaşamaya başladık.
Adına BM denilen beşli çete düzeninin sahipleri, vahşi
yüzlerini gizlemek için kendilerini dünyanın patronu olarak lanse ettiler
yıllar yılı. Sistemde ABD büyük patron (Big Boss), İngiltere gizli patron
(Secret Boss), Fransa özgürlükçü patron (Libertarian Boss), Çin ve Rusya ise
koruyucu patron (Protective Boss) olarak çıktı karşımıza. Hepsinin patronu olan
Siyonizm ise asıl patron (Main Boss) olarak adlandırıldı.
Bu patronların, siyasi, ekonomik, teknolojik, kültürel ve
askeri üstünlükleri tartışma götürmez bir gerçeklik olarak algılandı dünyanın
diğer bölümünde. Son dönem siyasetimize kazan kazan ifadesiyle tercüme edilen
(More for more) daha fazlası için daha fazlası anlayışı potronun taşeronları
olan İsrail, Yunanistan, Kıbrıslı Rumlar, Ermenistan hatta ve hatta Irak ve
Suriye’nin kuzeyinde kurdurtulmak istenen terör devleti için vazgeçilmez bir
hak olduğu nakşedilmek istendi beyinlerimize. Yaşayabilmek için patrona itaat
etmek ve patronun daha fazla kazanması için daha fazla çalışma görevi verildi
dünyanın diğer bölümüne. Patronun maskesinin düştüğü, makyajının aktığı yerlerde
yaratıcı kaosu çıkardılar karşımıza. Çeşitli kılıklara sokulan terör
örgütlerinin yürüttüğü vekalet savaşlarıyla çıkarlarını korumaya çalıştı
patronlar kulübü.
Patron için çalıştığım kadar kendim için de çalışmam gerekir
diyenlerin terbiye edilebilmesi için dinimiz ve ırkımız şekillendirildi,
patronun akıl hocası ajanları tarafından. Mesela Türklüğün kitabı Moiz Kohen’e
yazdırtıldı. İslamdan ve birbirlerinden kopartılan bir Türklük geliyordu
işlerine. İslamın kitabı da yine müşteşrikler eliyle yazılarak Müslüman
Müslümana düşman haline getirtildi. Radikal İslam, Siyasal İslam, Ilımlı islam,
aşırıcı İslam, İhvancı islam, laiklikle barışık islam, Selefi İslam, Şii İslam
terimlerini öğrendik patronun düşünce kuruluşlarından. Bütün bu akımların
hedefinde ise hep Türkiye oldu. Almanya Almanyada yaşayan Türkler için yeni bir
İslam modeli oluşturmak istedi Ermeni asıllı Türk milletvekili Cem Özdemir
önderliğinde. Kadın erkek karışık saflar oluşturulmak istendi Paris, Berlin,
Amsterdam camii cemaatleri arasında.
İflasa sürüklendiğini gören patron, daha da hırçınlaştı
tabiki, ilk iflas bayrağı özgürlükçü patron Fransa’dan sallandı. Soros
tarafından AB’nin başat gücü olması için iktidara getirilen Macron, Merkel
karşısında bir varlık gösteremedi. Sarı yeleklilerin sokaklara çıkması,
pandemideki acziyet, Afrika ve Ortadoğu sömürgelerine alenen yüklenmesi
gerektiğini hatırlattı ergen oğlana. Suriye’de, Akdeniz’de Libya’da, Lübnan’da,
Mali’de Osmanlı tokadını yiyince, Erdoğan, Türk ve İslam düşmanlığı geldi aklına.
Türkiye’nin her başarısı çıldırttı bu iktidarsız muhterisi. Bundan sonra
yapacağı agresif her hamle ise Fransa’yı sömürgelerden gelen devasa geliri
elinde tutamayarak, iç bölünmeye götürecektir. Dost acı söyler, Kürt Enstitüsü,
Ermeni soykırım iddialarıyla yıllar yılı Türkiye’yi dövmeye çalışan bir
Fransa’nın elçisini çekecek kadar acizleşmesi garip gelmesin sizlere. Arka
bahçesi saydığı Lübnan’da bile patinaj yapan bir Macron’un otoritesini
göstermek için Hz. Peygambere saldırması, Fransa’yı kaosa sürükleyecektir.
Patron çıldırdı dostlar…
Sovyetlerin dağılması ile koruyucu patronluk karizması
sarsılan Rusya hegemonyasını sürdürebilmesi için artık yeni yaklaşımlara
ihtiyaç duyuyor. Arka bahçesi olarak gördüğü Kafkaslar’da 30 yıldır oyaladığı
Azerbaycan’ı artık oyalayamayacağı, askeri güç kullanması durumunda ise, Suriye
ve Libya’da olduğu gibi madara olacağı gerçeğiyle yüzleşti. 11 saatlik baskı
sonucu ilan ettirdiği ateşkesin arkasında duramayacak kadar aciz olduğunu
anladı. Aliyev’in patron tamam sen kazan ama ben niye taşeron Ermeniye karşı
kaybedeyim çıkışı karşısında eli kolu bağlanıverdi. Bir yanda Kırım-Ukrayna,
Bir yanda Suriye-Libya, Bir yanda Belarus-Baltık denklemi arasında her an
alevlenebilecek Kafkasların bağımsızlık özlemi Hazar havzası ve Orta Asyadaki
zengin enerji ve doğal kaynaklardaki hükümranlığını sona erdirecek boz ayıya.
En büyük geliri enerji olan bir ekonominin halini bundan sonra siz düşünün.
Gizli patronumuz İngiltere, Liderlik karizmasının AB içinde
çizileceğini görünce Brexit şarkıları söylemeye başladı. Hem karnım tok olsun
hem pasta benim olsun anlayışına bırakın sömürgelerini Avrupa’dan bile nanik
yapılıyor. Finans İstanbul, Kanal İstanbul gibi söylemler bile uykularını
kaçırıyor Kraliçe hazretlerinin. Karizmayı çizdirmemek için köleci kurucuların
heykellerinin yıkılmasını sineye çekiyor. Türkiye’deki operasyonlarını ise
muhalefet üzerinden yürütmeye çalışıyor.
Ve gelelim büyük patrona. Afganistan, Irak, Suriye, Yemen,
İran, Venezuela, Rusya, Çin ile mücadele yetmiyormuş gibi bir de Türkiye çıktı
karşılarına. Büyük Ortadoğu, Yüzyılın ihaneti yalanları ortaya çıkınca,
zorbalıkla gerçek patron İsrail’e alan açmanın sevdasıyla yanıp tutuşuyor. Bir
yandan Yunanistan’da kurduğu üsslerle, bir yandan ekonomi ve teknolojiyi silah
olarak kullanarak gemiyi yüzdürmek istiyor. Zayıf devlet ve hükümetlere baskı
ve rüşvetle İsrail lehine bir düzen tesis etme arzusu da Türkiye’nin dirayetine
çarpıyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde attığı her adımın içerde yansımasını
görüyor. Afganistan’da Taliban ile masaya oturduğu gibi, Irak ve Suriye’den de
amma masada olmazsa Mehmetçiğin süngüsü önünden ayaklarını kıçına çarpa çarpa
sıvışacağı günler uzak değil. O yüzden F 400’ü kurmasını istemiyor. Türkiye’de
hava kalkanı olmazsa kendi hava hakimiyeti olursa katliamlarını sessizce
yürütecek. PKK’lı teröristlere rahat alan açabilecek. Karşılıksız rezerv para
avantajı ile hayali paralarla dünyaya hükümran olma dönemi bitti patron. F-35
vermiyecekmiş, Pradetör’ü vermedin de ne oldu ise F-35’i vermediğinde o olacak.
İflas geliyor patron.
Çin’i ise hiç yazmaya gerek yok. Çin’in sessiz ve derinden
büyümesi öncelikle diğer patronların direnci ile karşılaşır. Çin’e karşı
duracak yegane güç ise burada da Müslüman-Türk bilincidir. Patronlar masada cellat ile kurbanı eşit
tutmak istiyorlar. O yüzden Akdeniz’de de Karabağ’da da onlar için gerilimi,
katliamı kimin başlattığı, kimin haklı veya haksız olduğu önemli değil.
Son söz yiğit düştüğü yerden kalkar. İslam dünyası patronlar
değil liderler tarafından yönetilir. Liderler destek, itme ve kakma ile
gelmezler. Tabiidir. 1500 yıllık İslam tarihinin en az bin küsur yılında
İslam’ın liderliğini Anadolu Müslümanları yaptı. Bunu da kimsenin himmetiyle
değil. Bileğinin gücüyle. Bugün Azerbaycan’a verilen siyasi ve teknik destekle
Karabağ’ın kurtarılması Soros’un çocukları tarafından kaşınan Alevi-Sunni
ihtilafını sona erdirecek, Yıldırım ile Timur, Yavuz ile Şah İsmail
kucaklaşarak küffara karşı yepyeni bir birliğin filizlenmesi sağlanacaktır.
Taşıma su patronları çıldırsa da İslam alemi liderini bulacak. Hakkın hakim
olduğu bir düzen kurulacaktır. Artık ev ödevi verme dönemi bitti, kazanmak için
çalışma tulumları giyme dönemi başladı patron. Üretimden gelen gücüne güvenme,
alan olmayınca satanı seveyim. 85 milyonluk Türkiye pazarı, 2 milyarlık İslam
pazarı olmazsa kime neyi satmak için üreteceksin. Türkiye öncülüğünde İslam
coğrafyası ihtiyacı olanı erinde sonunda üretir. Patronlar iflasın eşiğinde
yaşasın Türk liderliği.
Vesselam…