Ortaylı ile Eski Dünya seyahati
Türkiye’nin önemli entelektüellerinden
olan Prof. Dr. İlber Ortaylı geçtiğimiz günlerde yeni bir
eserini Kronik Kitap aracılığıyla okuruyla buluşturdu. Zaman
zaman yaptığı çıkışlarını hayretle karşılasak da yine de yaşadığı ülke üzerine
konuştuğunda kulak verilmesi gereken isimlerden birisi.
Ortaylı, kitabından bahsederken “Eski
Dünya Seyahatnamesi rastgele bir isim değil” diyerek iddialı bir cümle sarf
ediyor. Ve ekliyor, “Bu kitap henüz Balkanlar ve Ortadoğu’nun eski havasını
muhafaza ettiği günlerdeki gezilerimi içeriyor. Bugün Ortadoğu harabe... Mesela
Türkiye de artık otantik bir ülke değil. Avrupa kendini daha iyi koruyor. 1960
yılında gördüğünüz sokağı bugün de görebilirsiniz. Balkanlar eski sosyalist
düzen çöktü. Yenisinin mutluluk getirdiğini söylemek için henüz erken... Bir ülkeyi
sair zaman sonra gördüğünüzde önünüzde aynı tablo olmaz. Tarih, gezginin
vazgeçemeyeceği bir değerlendirme alanı... Benim eski dünyam, bugün artık
değişiyor...”
İlber Ortaylı, kırk yıl önce gezip
gördüğü coğrafyaların fotoğrafını kaleme alarak tarihe not düşmüş. Bu not
düşmenin arkasında hiç şüphesiz değişen dünyada Türkler de son dönemlerde
gezmeye başlamalarının (her ne kadar şu dönemlerde Koronavirüs salgını
sebebiyle bu mümkün olmasa da) etkisi var. Türk toplumunda önce alış-veriş
merakı, sonra yeme-içme derken tabiat ve tarih merakı da devreye girdi.
Bu kapsamda gezi kitapları okunur
hâle geldi. Ortaylı geçen yıl yayımlanan “İlber Ortaylı Seyahatnamesi”
isimli kitabının ilgi görmesinden memnun kalmış olmalı ki, araya soğukluk
girmeden “Eski Dünya Seyahatnamesi”ni kaleme alarak okuyucuyla yeniden
ünsiyet kurmak istemiş. İyi de etmiş.
Yurtiçi ve yurtdışı gezilerine
erken yaşlarda başlayan ve bununla da kendini talihli addeden Ortaylı,
heybesinde biriktirdiği dünya nimetlerini “Eski Dünya Seyahatnamesi”
sofrasında cömertçe paylaşıyor.
Daha çakı gibi delikanlı olduğu
bir zaman diliminde kıt imkânlarla Avrupa’daki demiryollarının ikinci mevki
vagonlarında bir yerden diğerine seyahat etmeye başlayan Ortaylı, küçük bavul
ve seyahat rehber kitaplarıyla çıktığı yolculukta insanlarla gevezelik etmenin
keyfini yaşamış. Viyana kafelerinde ihtiyarla konuşup, Şam’da baklava ve meyve
tatlısı yemiş. Osmanlı İmparatorluğu’nun bizlere bıraktığı miras olan Türkçe
sayesinde her yere girip çıkmış.
1960’lı yılların imkânlarıyla
Suriye’yi, Venedik’i tanımış. Soğuk Harp sıralarında Viyana’da bulunmanın
imtiyazından yararlanmış. Çekoslovakya’nın, Macaristan’ın çoğu yerini adım adım
arşınlamış. Prag ve Budapeşte’de opera temsillerini seyredip, Floransa’da
Uffizi Galeri’yi kuyruğa girmeden görüp, Vatikan’da Sistina Şapeli’ni itiş
kakışa maruz kalmadan ziyaret etmeye muktedir olmuş.
Ortaylı, Yunanistan’ın
rahatlığını, Balkanların sıcakkanlılığını unutamamış. Hele de 1972’de gördüğü
Bursa’nın kopyası Saraybosna’yı öyle bir anlatıyor ki, değmeyin keyfine.
“Fakat insan hangi ülkeleri
görürse görsün, kendi ülkesinin yeri başkadır” notunu düşen Ortaylı,
“Düşünsenize yazın ortasında Antalya’nın Konyaaltı Plajı’nda denize
giriyorsunuz ve etrafınızda hiç kimse yok. Aksaray Niğde’si ile Sultanhan
üzerinden Konya’ya ulaşmak 13’üncü asırdaki ipek yolculuğunun neredeyse aynı
lezzetini veriyor. 1960’larda İzmir’i, Ege havalisini gezen, Antalya, Anamur ve
Mersin’i arşınlayan, Karaman ve Konya’da kalan, 1950’lerin İstanbul’unda
yaşayan, Bursa’nın hayal gibi ortamında gezinen bizler için bu arsız değişim
bir ızdıraptır. Fakat bu Vandalca değiştirmeye tahammül etmememiz gerekir”
ifadeleriyle yaşadığımız coğrafyanın zenginliğine dikkat çekerken, gördüğü
vandallıklar karşısında içi içini yiyor.
İlber Ortaylı, Eski Dünya
Seyahatnamesi isimli eserinde engin bilgi ve birikimiyle ve tarihin
derinliklerinden damıtılmış hatıralarıyla okuruna ışık tutuyor. Seyyah kişiliği
ile 40 yılı aşkın bir süredir Osmanlı coğrafyası üzerinde kat ettiği yolların
üzerindeki ayak izlerini zaman ve mekânı aşarak okuruna gezdiriyor.
Ecdat toprağı Kırım’dan
Ortadoğu’ya; Nebîler şehri, kutlu belde Kudüs’ten Irak’a;
Ortadoğu’da karlı dağlara sahip tek ülke olan Lübnan’dan Yavuz Sultan Selim’in
fethettiği Mısır’a; denizci ve tüccarlarıyla meşhur Bahreyn’den
“Giden gelmiyor, acep nedendir?” dedirten eski vilayetimiz Yemen’e; Yunanistan’dan Arnavutluk’a; Makedonya’dan
evlad-ı Fatihan Bosna’ya; Sultan Süleyman’ın kalbi gömülen Macaristan’dan Rusya’ya; İran’dan İskoçya’ya;
Ak Zambaklar Ülkesi Finlandiya’dan adaletleri, dinleri ve dilleri
farklı insanların yaşadığı Kafkasya’ya; İtalya’dan
Târık Bin Ziyâd’ın uğruna gemileri yaktığı İsyanya’ya; Türklerin
ekmek parası için yurt tuttuğu Almanya’dan Çek Cumhuriyeti ve Prag’a;
okumakla, resimle, filmle anlaşılması mümkün olmayan Hindistan’dan
dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’e; tezatlar içinde gelişen Japonya’dan Dünya’ya
öyle bir kapı aralıyor ki, insan satır aralarında eski dünyaya seyahat etmekten
kendisini alamıyor.
Eserde, eski dünyanın izleri
Ortaylı’nın bilge adımlarıyla anlam kazanarak, insanların yaşam biçimleri ve
ülkelerin medeniyet birikimleri geleceğe uzanan biçimde yorumlanıyor. Böylece
kitap, okuyucuların hafızasından uzun süre çıkmayacak bir belgesel niteliği
kazanıyor.
Eski Dünya Seyahatnamesi, maziye özlem duyan değil, geçmişi yeniden gözlemleyen bir kitap olma özelliği taşıyor.