Dolar (USD)
34.59
Euro (EUR)
36.61
Gram Altın
2934.21
BIST 100
9640.08
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Ölünün arkasından ne yapılmalı?

Müslümanların birbirleri üzerindeki bazı hakları vardır. Bunlar; Selam almak, hasta ziyaret etmek, cenazenin arkasından yürüyüp (namazını kılmak ve defniyle meşgul olmak), davete icabet etmek ve aksıra-na "Allah sana merhamet eylesin" demek. Peki Ölünün ardından neler yapılır? İşte ölünün ardından yapılacak ameller...
Ölünün arkasından ne yapılmalı?
23 Şubat 2019 13:47:00
Müslümanların birbirleri üzerindeki bazı hakları vardır. Bunlar; Selam almak, hasta ziyaret etmek, cenazenin arkasından yürüyüp (namazını kılmak ve defniyle meşgul olmak), davete icabet etmek ve aksıra-na "Allah sana merhamet eylesin" demek. Peki Ölünün ardından neler yapılır? İşte ölünün ardından yapılacak ameller...

Müslümanların birbirleri üzerindeki bazı hakları vardır. Bunlar; Selam almak, hasta ziyaret etmek, cenazenin arkasından yürüyüp (namazını kılmak ve defniyle meşgul olmak), davete icabet etmek ve aksıra-na "Allah sana merhamet eylesin" demek. Peki Ölünün ardından neler yapılır? İşte ölünün ardından yapılacak ameller...

Ayet-i kerîmede bildirildiği üzere, mü’minler kardeştir. Bu kardeş-liğin, mü’minlere yüklediği mühim vecîbelerden biri de, vefât eden din kardeşlerine karşı son vazifelerini îfâ etmektir. Yani Cenâb-ı Hakk’ın ahsen-i takvîm üzere yaratıp tekrîm ettiği, mahlûkâtın en şereflisi kıldığı insanı, in-sanlık şeref ve haysiyetine yaraşır şekilde, edep ve îtinâ ile yıkayıp kefenle-yerek en güzel bir şekilde defnini gerçekleştirmektir.

Nitekim Rasûlullah r Efendimiz hadîs-i şerîflerinde, müslümanların birbirleri üzerindeki bazı haklarına şöyle dikkat çekmişlerdir:

“Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı beştir:

Selâm almak, hasta ziyaret etmek, cenâzenin arkasından yürüyüp (namazını kılmak ve defniyle meşgul olmak), davete icâbet etmek ve aksıra-na « يَرْ حَُكَ ا للُ : Allah sana merhamet eylesin!» demek.” (Buhârî, Cenâiz, 2; Müslim, Selâm, 4)

“Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı altıdır:

Karşılaştığın zaman selâm ver, seni dâvet ederse git, senden nasihat isterse nasihat et, aksırdığında Allâh’a hamd ederse, « يَرْحَُكَ ا لل » de, hasta-landığında onu ziyaret et, öldüğü zaman cenâzesinin ardından git.” (Müslim, Selâm, 5)

ÖLÜNÜN ARKASINDAN NE YAPMALI?

1- TECHİZ, TEKFİN VE TEŞYİ

Vefât eden din kardeşimizin cenâze namazını kılmak ve onu kabre defnetmek farz-ı kifâye, diğer hizmetler ise sünnet ve müstehab kılınmıştır. Şayet bu vazifeler ihmâl edilirse, bütün bölge halkı farzı terk etmiş sayılarak günahkâr olur.

Rasûlullah Efendimiz, cenâzenin techîzine dâimâ ihtimam göstermişler, bu vazifeyi yapan kimselerden de ölüyü güzelce yıkayıp kokulayarak kefenlemelerini istemişlerdir. Bu vazifenin ehemmiyetini ifâde sadedinde şöyle buyurmuşlardır:

“Ölüyü yıkayıp da onda gördüğü hoş olmayan hâlleri gizleyen kimseyi Allah Teâlâ kırk kere bağışlar. Ölüyü kefenleyene ipekten yapılmış Cennet elbiseleri giydirir. Kabir kazıp ölüyü defnedene, bir fakiri kıyâmete kadar kalacağı bir eve yerleştirmiş gibi ecir verir.” (Hâkim, I, 506/1307)

2- BORÇLARINI ÖDEMEK

Müslüman, dâimâ ihsan şuuruyla, yani ilâhî kameraların altında bulunduğunun idrâki içinde yaşayan ve Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna borçlu olarak çıkmaya korkan insandır.

Şayet bir kimse, borcunu ödeyemeden ölmüşse, akrabaları o kimsenin vasiyetini yerine getirmeden ve mîrâsını taksim etmeden önce, evvelâ onun bütün borçlarını ödemeye çalışmalıdır. Zira hadîs-i şerîflerde borcu ödenmediği müddetçe şehîdin bile Cennet’e giremeyeceği bildirilmektedir.

Yine bir hadîs-i şerîflerinde Nebiyy-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Mü’minin rûhu, ödeninceye kadar borcuna bağlı kalır.” (Tirmizî, Cenâiz, 74. Bkz. İbn-i Mâce, Sadakât, 12) Yani bir nevî mahpustur, değerli makamına gidemez. Ayrıca kurtu-lacak mı yoksa helâk mı olacak, bu hususta hüküm verilmez. Bu sebeple endişe içinde bekleyişi devam eder.

3- VASİYETİNİ YERİNE GETİRMEK

Techîz, tekfîn ve borçların ödenmesinden sonra, kalan malın “üçte biri” ile ölen kimsenin vasiyetleri yerine getirilir; geri kalanı ise vârislerine taksim edilir.

Nitekim Cennet’le müjdelenen on sahâbîden biri olan Sa‘d bin Ebî Vakkâs (r.a.) şöyle nakletmiştir:

“Vedâ Haccı yılında (Mekke’de) yakalandığım şiddetli bir hastalık esnâsında Rasûlullah (s.a.v.) ziyaretime geldi. O’na:

–Yâ Rasûlâllah! Gördüğün gibi çok rahatsızım. Ben zengin bir adamım. Bir kızımdan başka mîrasçım da yok. Malımın üçte ikisini sadaka olarak dağıtayım mı? diye sordum.

Hazret-i Peygamber:

–Hayır! dedi.

–Yarısını dağıtayım mı?» dedim. Yine:

–Hayır! dedi.

–Ya üçte birine ne buyurursun, yâ Rasûlâllah?» diye sordum.

–Üçte birini dağıt! Hattâ o bile çok. Mîrasçılarını zengin bırakman, onları muhtaç bırakıp da halka avuç açtırmaktan hayırlıdır. Allah rızâsını düşünerek yaptığın harcamalara, hattâ yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmalara varıncaya kadar hepsinin mükâfatını alacaksın.» buyurdu. (Buhârî, Cenâiz 36, Vesâyâ 2, Nefekāt 1, Merdâ 16, Deavât 43, Ferâiz 6; Müslim, Vasıyyet, 5)

4- DUA VE İSTİĞFAR

Vefât eden bir Müslüman için ilk duâ, onun cenâze namazını kılmaktır.

Fahr-i Kâinât Efendimiz: “Hangi Müslümanın cenâzesinde Allâh’a şirk koşmamış kırk kişi hazır bulunup namazını kılarsa, Allah, onların vefât eden kimse hakkındaki şefaatini mutlakâ kabul eder.” müjdesini vermişlerdir. (Müslim, Cenâiz, 59)

“Cenâze namazı kıldığınız zaman, ölen kimseye ihlâsla duâ ediniz!” buyuran Allah Rasûlü Efendimiz, bu hususta da ümmetine en güzel bir örnek teşkil etmiştir. O’nun cenâzelerde yaptığı duâlara dâir birkaç misal zikredecek olursak:

ÖLÜNÜN ARDINDAN YAPILACAK DUALAR

Ebû Abdurrahman Avf bin Mâlik (r.a.) naklediyor:

“Rasûlullah bir cenâze namazı kıldı. O’nun şöyle duâ ettiğini duydum ve ezberledim:

Allâh’ım! Onu bağışla, ona rahmet et, onu azap ve sıkıntılardan koru, kusurlarını affet! Cennet’ten nasîbini ihsân et! Gireceği yeri (kabrini) genişlet! Onu suyla, karla ve buzla yıka! Beyaz giysileri kirden (ve pisten) temizler gibi onu günahlarından arındır!.. Onu Cennet’e koy, kabir ve Cehennem azâbından koru!»” (Müslim, Cenâiz, 85)

Ebû Hüreyre (r.a.), Rasûlullah Efendimiz’in cenâze namazlarında şöyle duâ ettiğini nakletmiştir:

“Allâh’ım! Dirilerimizi ve ölülerimizi, küçüklerimizi ve büyüklerimizi, erkeklerimizi ve kadınlarımızı, burada bulunanlarımızı ve bulunmayanlarımızı bağışla! Allâh’ım! Bizden hayatta bırakacaklarını İslâm üzere yaşat. Öldüreceklerini îmân ile öldür. Bizi bu cenâzede bulunmanın sevâbından mahrum etme ve ondan sonra bizi fitneye düşürme!” (Tirmizî, Cenâiz, 38)

5- SADAKA VE İNFAK

Duâ ve istiğfardan sonra ölüye en çok fayda sağlayan şey, onun adına tasadduk ve infakta bulunmaktır.

İbn-i Abbâs v anlatıyor:

“Bir kimse Rasûlullah’a gelerek:

–Yâ Rasûlâllah! Annem vefât etti, üzerinde de bir aylık oruç borcu var, onun adına borcunu ödeyeyim mi? dedi.

Rasûlullah:

–Annenin üzerinde mal borcu olsaydı onun adına ödemez miydin? diye sordular.

–Evet, öderdim! deyince de, Efendimiz:

–Allâh’a olan borç, ödenmeye daha lâyıktır!” buyurdular. (Müslim, Sıyâm, 155)

Her geçen gün bünyesi zayıflayan hasta ve yaşlıların tutamadıkları farz oruçları için sağlıklarında fidye ödemeleri veya fidyenin ödenmesini vasiyet etmeleri şarttır. Böyle bir vasiyetin mevcûdiyeti ve terekenin üçte birinin de yeterli olması hâlinde mîrasçıların bu fidyeyi ödemeleri, dînî bir vecîbedir. Vasiyeti yoksa veya terekenin üçte biri vasiyet için yeterli değilse, mîrasçıların teberrû kabîlinden bunu ödemeleri tavsiye edilmiştir.

6- KUR’ÂN OKUMAK

Kur’ân-ı Kerîm okuyup sevâbını vefât eden kimselere bağışlamak da onlar adına yapılan iyilik ve hayır cümlesindendir.

Kur’ân tilâveti sebebiyle hâsıl olacak ilâhî rahmetten mevtânın da istifâdesi için bilhassa Yâsîn-i Şerîf okunması, herkesin bildiği ve tatbik ettiği bir usûldür. Nitekim hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:

“…Yâsîn, Kur’ân’ın kalbidir. Bir kimse onu Allâh’ın rızâsını ve âhiret yurdunu talep ederek okursa, muhakkak günahları bağışlanır. Ölülerinize de Yâsîn Sûresi’ni okuyunuz.” (Ahmed, Müsned, V, 26)

Yine Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Sizden biri vefât ettiğinde onu fazla bekletmeyin! Onu serî bir şekilde kabrine götürün! Kabrinin baş ucunda Fâtiha Sûresi ve ayak ucunda da Bakara Sûresi’nin sonu (Âmene’r-Rasûlü) okunsun!” (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, XII, 340; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, III, 44; Deylemî, Müsned, I, 284)

7- TAZİYEDE BULUNMAK

Bir yakını vefât eden veya herhangi bir musîbete uğrayan kimselere tâziyede bulunmak, yani onları tesellî ederek sabır telkin etmek de mühim bir ictimâî hizmettir.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Bir musîbeti sebebiyle din kardeşine tâziyede bulunan mü’mine, Allah Teâlâ kıyâmet günü kerem elbiselerinden giydirir (şeref bahşeder).” (İbn-i Mâce, Cenâiz, 56)

Âciz yaratılan insanoğlu, belâ ve musîbetler karşısında desteğe ve tesellîye muhtaçtır. Dolayısıyla cenâze teşyîi ve tâziye gibi hususlar, çok mühim birer İslâmî ve insânî vazifedir. Bunları ihmâl etmek, bir mü’min için büyük bir vebal ve noksanlık sebebidir.

Ayrıca unutmayalım ki bugün bir kardeşimize çok gördüğümüz ufak bir ziyaret ve tesellîye, yarın kendimiz muhtaç duruma düşebiliriz. Bu sebeple, ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda çevremizde tutunacak bir dal bulmak istiyorsak, bugün din kardeşlerimizin acısını paylaşmaya ve her türlü dertlerine derman olmaya gayret etmeliyiz. Zira gerçek bir din kardeşliği, kardeşinin saâdetini paylaşmak kadar, derdini paylaşmaya da gönüllü olma-yı gerekli kılar.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin