Nuri Demirağ yaşasaydı Erdoğan'ı anlından öperdi 2
“YÜZ BİN MOTOR, YÜZ BİN TANK ÜRETECEĞİZ”
Nuri Demirağ’ın mücadelesine kaldığımız yerden devam edelim.
Artık bıçak kemiğe dayanmıştır; Nuri Demirağ’ın, Tek Parti diktasının projelerini çöpe atmasına tahammülü kalmaz.
Ve
siyasetle mücadele yolunu seçer.
Bu
mücadele yöntemi daha sonraki yıllarda başkalarına da örneklik teşkil
edecektir.
*
(1965
yılında profesör olan Necmeddin Erbakan, 1966’da Odalar Birliği Sanayii Dairesi
Başkanı, daha sonra Genel Sekreter ve 1968 yılında ise Odalar Birliği Başkanı
olur. İşte bu süreçte, hiçbir kanunî dayanak bulunmamasına rağmen, Süleyman
Demirel ve eyyamcıları tarafından polis zoruyla Odalar Birliği Başkanlığı
görevden uzaklaştırılan Erbakan, artık mücadelenin siyasi irade ile mümkün
olacağına kanaat getirir.
Odalar
Birliği dönemi kapanmış, siyasi mücadele başlamıştır artık... Millî Görüş
davasını tek kişilik ordu gibi yüklenen Prof. Dr. Necmeddin Erbakan, 1969 Genel
Seçimleri’nde Konya’dan bağımsız milletvekili seçilerek Meclis’in kapılarını
aralar. Ve ardından kısa bir süre sonra Millî Görüş davasının ilk partisi olan
Millî Nizam Partisi’ni 24 Ocak 1970’de kurar.)
Erbakan,
fikri ve manevi olarak Eşref Edip Fergan ve Mehmed Zahid Koktu’yu örnek
alırken, siyasi mücadele olarak ise Nuri Demirağ’ınkine benzer bir yol
izlemiştir. Tek Parti tarafından akamete uğratılan ağır sanayi hamlesini “yüz
bin motor, yüz bin tank üreteceğiz...” diyerek tekrar yeşertmeye
başlamıştır.)
DEMİRAĞ,
TÜRKİYE’NİN İLK MUHALEFET PARTİSİNİ KURDU
Nuri
Demirağ, giriştiği bütün iktisadi işlerde engel olarak önüne çıkan Tek Parti
diktasının ceberrut davranışlarıyla mücadele etmek için siyaset kanalına
başvurur.
6
Temmuz 1945’te “Türkiye Tek Parti ile yönetilemez; ARTIK YETER” sloganı
ile yola çıkar. Millî Kalkınma Partisi’ni (MKP) kurarak, girdiği seçimde
ülkenin ilk muhalefet partisi olur. Demirağ, Tek Parti rejimine meydan okuyan
öncü lider olarak siyaset tarihine adını yazdırır.
Fakat
Tek Parti yanlısı basının hücumuna uğrayarak, halka verdiği kuzu davetleri
sebebiyle halkın gözünde “Kuzu Partisi” manşetleriyle
itibarsızlaştırılır. 1946 yılında Cumhuriyet Halk Partisi ile girdiği ilk
seçimlerde oy sandıklarının çalınması ve yakılması sonucu bir varlık gösteremez.
Bunun
üzerine Demirağ, 1954 seçimlerinde Demokrat Parti'den müstakil aday gösterilir
ve 10. Dönem Sivas Mebusu olarak Büyük Millet Meclisi’ne girer. DP’de Sivas
Mebusu olarak siyaset yaptığı dönemde bir çok önemli konuyu gündeme taşır.
AVRUPA
BİRLİĞİ’NDEN BİZE YÂR OLMAZ!..
Siyaset
sahnesinde yerine alan Nuri Demirağ, Türkiye’nin ancak İslâm dünyası ile
birleşebileceği tezini savunarak, Avrupa Birliği’nin bizim din, anane, kültür
ve hatta tarihimizle bağdaşmasının mümkün olmadığını ifade eder. Demirağ’ı
haklı çıkaracak davranışları sergileyen AB, Türkiye’yi 54 yıldır kapısında
bekletiyor.
Devletçiliğin
terkedilip, liberal ekonominin benimsenmesini haykırır. Serbest teşebbüsün
Türkiye’yi kurtaracak tek çare olduğunu ve bunun da mevcut Tek Parti rejimiyle
mümkün olmayacağını her fırsatta dile getirir. Türkiye liberalizmle ancak
1980’lı yıllarda tanışarak, “enflasyon canavarı”na karşı etkin mücadele
vermeye başlar.
Her
şehirde bir havalimanının da olduğu ilk şehir ve köy planlarını
hazırlarken, Sivas’ın elektriğini karşılamak için Keban Barajı Projesi
çizdirir ve TBMM’ye teklif verir. Bu teklif ancak 1966 yılında Meclis gündemine
alınır.
Demirağ,
madencilikte, değerli madeni çıkartmaktan çok o madenin işlenmesinin esasen
Türk ekonomisine katkı sağlayacağını “bir memleketi ziraatı aç, sanayi
çıplak bırakmaz; ancak ve ancak madenleri zengin eder” ifadesiyle gündeme
taşır.
Bizzat
yaptırdığı araştırmalarda 19 muhtelif madenin varlığını fiilen ispat ederek
ilgili makamları haberdar eder. Bunları işletmek isteği; “Devletçilik”e
aykırı diye reddedilir. Günümüzde bazı olumlu gelişmelerin yaşanmasına rağmen
Türkiye hâlâ kendi madenlerini işlemekten çok “hammallık” yaparak
madenleri çıkartıp, üçüncü ülkelere satarak orada işlenmesini sağlıyor.
TEK
PARTİ “BEYAZ İHTİLÂL”LE YIKILDI
Nuri
Demirağ’ın Türk siyasi tarihinde ilk defa dile getirdiği, “Cumhurbaşkanı
halk tarafından seçilmeli” talebi Tek Parti tarafından şiddetle reddedilir.
O
dönemi hatırlayalım; 30 Kasım 1923'te başlayan İsmet İnönü, Fethi Okyar, Celal
Bayar, Refik Saydam, Şükrü Saracoğlu, Recep Peker, Hasan Saka ve Şemsettin
Günaltay'ın başbakanlığındaki CHP’nin 27 yıllık Tek Parti diktası, 14 Mayıs
1950'de Adnan Menderes'in gerçekleştirdiği “beyaz ihtilâl” ile yıkılır.
Tek Parti hükümranlığının sandığa gömülmesiyle Türk siyasetinde yeni bir dönem
başlar.
İsmet
İnönü'nün iktidarını 22 Mayıs 1950'de elinden alan Demokrat Partili Adnan
Menderes, iktidarını kaybeden CHP’nin ölçüsüz muhalefeti karşısında, “Allah
düşmanımı bile böyle bir muhalefetle karşılaştırmasın. Bütün seçimlerde mağlup
olurlar, yine de ‘memleket bizimledir’, derler” isyanıyla Tek
Parti’nin ruh halini çok çarpıcı bir ifade ile ortaya koyar.
Sonrası
malum!..
*
Dün
Nuri Demirağ’a, Adnan Menderes’e kan kusturan Tek Parti zihniyeti bugün aynı salvolarını
Recep Tayyip Erdoğan’a yapıyor.
Ve
vesayetçiler kaybettikleri kaleleri tekrar alabilmek için her yola başvurup;
milletin adamlarını alaşağı etme sevdalarından vazgeçmediler, vazgeçmeyecekler.
DEMİRAĞ
ZORDA KALANLARI GÖZETİP KOLLARDI
Nuri
Demirağ, sanayide, eğitimde, ticarette, siyasette güzel insan olduğu kadar
sosyal hayatta da müstesna bir kişiliğe sahiptir. 27Aralık 1939 yılında
Erzincan’da deprem olunca evdeki tüm giyecek ve yiyecekleri yanına alıp bölgeye
koşma alicenaplığını gösteren Demirağ, aynı zamanda 1951 yılında, evsiz ve
açıkta kalan Neyzen Tevfik’e de kucak açar. Bu türden yardımını esirgemediği
kişilerden birisi de Nâzım Hikmet’tir.
Mehmet
Emin Yurdakul, Mehmed Âkif Ersoy ve Neyzen Tevfik gibi dönemin şair ve
düşünürleri ile yakın dostluk kuran Demirağ, sık sık bu şahsiyetleri evinde
ağırlar, dünya ve Türkiye meseleleri hakkında görüş alışverişinde bulunur.
Hatta çocuklarının ismi şair ve düşünür dostları tarafından konur. Mesude
hanımefendi ile evli olan Nuri Demirağ’in bu evlilikten Galip ve Kaya Alp
isimli iki oğlu, Mefkure, Şükûfe, Süveyda, Suheyla, Gülbahar ve Turan Melek
adlarında kızları dünyaya gelir.
Annesinin
17 defa doğum yaptığını, ancak 8 kardeş hayatta kaldığını söyleyen Demirağların
büyük kızı Nefkure Azak, İsmet İnönü ve çevresindekilerin babasına yaptığı
kötülüklerden hep şitayişle bahseder.
Açık
sözlü, dürüst ve cesur bir şahsiyet olan Demirağ, tıpkı babası Ömer Bey gibi
yakalandığı şeker hastalığı sonucu 13
Kasım 1957’de İstanbul’da vefat eder. Demirağ, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda
defnedilir.
VEFASIZLIK...
Türkiye’nin
temellerinin atıldığı bir dönemde çok güzel işlere imza atan Nuri Demirağ’a
maalesef yeterince vefa gösterilmiyor. Kim bilir belki de “İstikbalin
Gözyaşları”nın atacağı işaret fişeği bekleniyor.
Fakat
tarih nasıl binbir musibet ve talihsizlik yüzünden cephe mücadeleleri yarıda
kalmış kahraman askerleri hakları olan mevkilere oturtmuşsa, bir gün Nuri
Demirağ da Türkiye ve Dünya tarihinde anılacaktır.
“İYİLER
ÖLMEZ”
Ebedi
istirahatgâhını ziyaret ettiğimiz Nuri Demirağ’ın kabri Abdurrahman Naci
Demirağ’a nispetle sâde bir şekilde yaptırılmış. Dünya zenginliği ve
şöhretinden iz yok. Sonsuzluğa açılan âlemin giriş kapısında üzerleri turabla
örtülen Demirağ ailesinin büyüğü Nuri beyin solunda; Mesude, Şükûfe, Mefkure,
sağında Nevzat, Galip, Mengücek ayak ucunda ise Kaya Alp Demirağ medfun
bulunuyor.
Bir
ada yukarıda ise, Turan Melek Darüşşifası formunda yaptırılan ve dikkat çeken
gösterişli mezarlıkta kardeş Abdurrahman Naci Bey bulunuyor. Abdurrahman Naci
Bey’in solunda oğul Uğuz Tarık, sağında Turgut, onun yanında torun Muhteşem ve
ayak ucunda ise Koç Ailesi berzah komşuluğu yapıyor. Ne diyor üstad Mustafa
Kutlu; “İyiler Ölmez”.
“İnna
lillahi ve inna ileyhi raciun.”
Rahmetle
yâd ediyoruz.
***
NEREDEN
NEREYE...
CUMHURİYET’İN
ilk döneminde “rol model” özellikleriyle ön plana çıkan değerli
şahsiyetlerin nesilleri asıllarından travmatik bir şekilde koparılmış.
23
Aralık 1930 günü gerçekleşen Menemen Tertibi ile ilişkilendirilerek derdest
edilen ve Şeyh Esad-ı Erbili’nin soy ağacının meyveleri atalarının zıddı
şöhretleriyle arz-ı endam etmek zorunda kalmışlar. Cumhuriyet döneminin ilk
Kur’an-ı Kerim tefsir ve mealini yazan Elmalı Hamdi Yazır’ın neslinin durumu da
onlardan çok farklı değil. Şöhret var, para var; fakat dedelerini hatırlatacak
duruş yok.
Gelelim
hikâyemizin kahramanı Demirağ’ların varislerinin nerelere intisap ettiğine…
Oğullardan
Galip Demirağ, Mekteb-i Sultânî’den
(Galatasaray Lisesi) sonra University Of Michigan at Ann Arbor'da Makina
Mühendisliği eğitimi alarak babası gibi istikbalin göklerde olduğu inancıyla
mücadele ederken, Kaya Alp ise, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nda
üst düzey bir mason olarak yolunu çizmeyi yeğler.
*
Abdurrahman
Naci Demirağ’ın oğlu Turgut Demirağ,
Tarım Mühendisi olmak için gittiği ABD’den sinemacı olarak döner. Babasının baş
harfleri olan AND Film’i kurar. Yapımıcı ve yönetmen olarak Yeşilçam’da birçok
filme imza atar. Rüçhan Çamay ve Afet Karacan ile olan evliliklerinden
Muhteşem, Melike ve Nevbahar isimli çocukları dünyaya gelir. Muhteşem,
babasının yolunu seçerek sinema sektöründe varlık göstermeye çalışır. Fakat
şöhretin ağır yükünü kaldıramayarak bunalıma girip hayatına son verir.
*
Dedesi
Abdurrahman Naci’nin kardeşi Nuri Demirağ’a yaşadığı dönemde dünyayı dar eden
zihniyetle olmaktan mutluluk duyan Melike Demirağ’ın durduğu nokta
aslında meşakkatli bir yolda yürüyen Türkiye’nin ruh durumunu resmediyor.
Melike
hanım, AND Film’in patronu Turgut Demirağ ve caz sanatçısı Rüçhan Çamay
çiftinin kızı olarak dünyaya gelir. Babasının yönettiği “Üç Kızgın Cengaver”
filmiyle Yeşilçam’a adım atarken, “Arkadaş”
şarkı ve filmiyle şöhretin ödüllü zirvesine yükselir. Lale Mansur’un ağabeyi
Şanar Yurdatapan’la evlenir. 1980’de 24 Ocak Kararları’nın arkasından siyasi
görüşleri nedeniyle eşi ve çocukları ile birlikte yurt dışına çıkar. Türk
vatandaşlığı tehlikeye girmesine rağmen, 11 yıl boyunca birçok ülkede konser
verip 24 Aralık 1991 tarihinde Türkiye’ye döner.
Şu
günlerde “Sevginin gücü, güce olan
sevgiyi yendiğinde, insanlık barışı yaşayacak...” umuduyla uzun ince bir
yolda yürüyor...
*
Güzelliği
dillere destan Nevbahar Demirağ Koç
hanımefendiden bahsetmezsek alınganlık gösterebilir.
Nevbahar
kim?
1970
yılının Türkiye Güzellik Kraliçesi Afet Tuğbay ve Turgut Demirağ’ın diğer kızı,
yani Melike’nin kız kardeşi ve aynı zamanda Koç Ailesi’nin müstakbel gelini.
İlkokuldan
üniversiteye kadar, tüm eğitimini Amerika’da yapan Nevbahar Demirağ,
Ali Koç’la çocukluktan beri tanışır. Büyüyüp serpildikçe Ali’nin “ruh ikizi”
olduğuna kanaat getirip evlenmeye karar verir. Yakın çevreleri Ali Koç’un çok
şaşaalı bir düğünle dünya evine gireceğini düşünürken, o ağabeyi Mustafa Koç’un
Anadolu Yakası’ndaki köşkünde, 21 Ekim 2005 tarihinde sâde bir törenle dünya
evine girer.
*
Çocukluğu
dedesi “sanayi neferi” Nuri Demirağ’ın Üsküdar Paşalimanı’ndaki korusu
ile Yeşilköy’deki uçak atölyesinde geçen Prof. Dr. Banu Onaral,
Drexel Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bilimleri ve Sağlık Sistemleri
Fakültesi Kurucu Dekanı. Banu hanımefendi, bir taraftan Türkiye’nin ilk Tayyare
İnşaat Mühendisi Mehmet Kum ve Prof. Dr. Nebahat (Demirağ) Kum’un kızı olmanın
gururunu yaşarken, diğer taraftan da çalışmalarıyla bilim dünyasında adından
söz ettiriyor.
*
TBMM
23. Dönem İstanbul, 24. Dönem AK Parti Sivas Milletvekili olan Mesude
Nursuna Memecan ise Demirağ ailenin bir diğer torunu. Karikatürist
Salih Memecan ile evli olan Mesude Nursuna hanımefendi, 24 Şubat 2012
tarihinden beri dedesinin isminin “Sivas
Nuri Demirağ Havalimanı”nda yaşatılmasının mutluluğunu yaşıyor.
*
Nuri
Demirağ yaşasaydı, yerli ve millî değerleri harekete geçirerek milletinin
hizmetkârı olan; havada, denizde, karada hayalleri gerçeğe dönüştüren
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı anlından öperdi.
KAYNAKÇALAR:
Ziya
Şakir, Nuri Demirağ Kimdir?, (Kenan Matbaası, 1947)
M.
Necmettin Deliorman, Nuri Demirağ’ın Hayat ve Mücadeleleri (Nu.D Matbaası,
1957)
Fatih
M. Dervişoğlu, Nuri Demirağ Türkiye'nin Havacılık Efsânesi (Ötüken Yayınevi)
Anadolu
Üniversitesi Sivil Havacılık Bülteni, sayı: 4
Kokpit
Dergisi, sayı: 31
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.