Nuh suresi Kuranı Kerim'de 71. sıradadır. Nuh suresi Mekke döneminde nazil olan surelerdendir. Nuh suresi 28 ayeti kerimedir. Nuh suresinde Hz. Nuh'un peygamberlik dönemi anlatılmaktadır. İşte Nuh suresi hakkında bilgiler ile Nuh suresinin okunuşu ve anlamı...

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 28 ayettir. Sûrede başlıca, Nûh peygamberin mücadeleleri ve Nûh Tufanı konu edilmektedir. Sûre, adını konusundan almıştır.

Nuzül

Gerek mushaftaki sıralamaya gerekse nüzûl sırasına göre yetmiş birinci sûredir. Nahl sûresinden sonra, İbrahim sûresinden önce Mekke'de inmiştir.

Konusu

Mekkî sûrelerin özelliklerini taşıyan Nûh sûresinde iman esaslarıyla birlikte Hz. Nûh'un peygamberliği, inkarcılara karşı verdiği mücadele ve tûfan konuları ele alınmakta, Nûh'un kendisi ve müminler için yapmış olduğu dua ile sûre sona ermektedir.

NUH SURESİNİN TÜRKÇE VE ARAPÇA OKUNUŞU İLE MEALİ

Nûh 1 (Mealleri Karşılaştır): İnna erselna nûhan ila kavmihî en enzir kavmeke min kabli en ye'tiyehum azabun elîm(elîmun).
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ إِنَّآ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِۦٓ أَنْ أَنذِرْ قَوْمَكَ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Şüphesiz biz Nûh'u, kavmine, "Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar" diye peygamber olarak gönderdik.

Nûh 2 (Mealleri Karşılaştır): Kale ya kavmi innî lekum nezîrun mubîn(mubînun).
قَالَ يَٰقَوْمِ إِنِّى لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Nûh, şöyle dedi: "Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."

Nûh 3 (Mealleri Karşılaştır): Eni'budûllahe vettekûhu ve etîûn(etîûni).
أَنِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ وَٱتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ
(3-4) "Allah'a ibadet edin. O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah'ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz."

Nûh 4 (Mealleri Karşılaştır): Yagfir lekum min zunûbikum ve yûahhırkum ila ecelin musemma(musemmen), inne ecelallahi iza cae la yuahhar(yûahharu), lev kuntum ta'lemûn(ta'lemûne).
يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَىٰٓ أَجَلٍ مُّسَمًّى ۚ إِنَّ أَجَلَ ٱللَّهِ إِذَا جَآءَ لَا يُؤَخَّرُ ۖ لَوْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
(3-4) "Allah'a ibadet edin. O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah'ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz."

Nûh 5 (Mealleri Karşılaştır): Kale rabbi innî deavtu kavmî leylen ve nehara(neharan).
قَالَ رَبِّ إِنِّى دَعَوْتُ قَوْمِى لَيْلًا وَنَهَارًا
Nûh, şöyle dedi: "Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim."

Nûh 6 (Mealleri Karşılaştır): Fe lem yezidhum duaî illa firara(firaran).
فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَآءِىٓ إِلَّا فِرَارًا
Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı."

Nûh 7 (Mealleri Karşılaştır): Ve innî kullema deavtuhum li tagfire lehum cealû esabiahum fî azanihim vestagşev siyabehum ve esarrû vestekberûstikbara(vestekberûstikbaran).
وَإِنِّى كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوٓا۟ أَصَٰبِعَهُمْ فِىٓ ءَاذَانِهِمْ وَٱسْتَغْشَوْا۟ ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا۟ وَٱسْتَكْبَرُوا۟ ٱسْتِكْبَارًا
"Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler."

Nûh 8 (Mealleri Karşılaştır): Summe innî deavtuhum cihara(ciharan).
ثُمَّ إِنِّى دَعَوْتُهُمْ جِهَارًا
"Sonra ben onları açık açık davet ettim."

Nûh 9 (Mealleri Karşılaştır): Summe innî a'lentu lehum ve esrartu lehum israra(israran).
ثُمَّ إِنِّىٓ أَعْلَنتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا
"Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum."

Nûh 10 (Mealleri Karşılaştır): Fe kul tustagfırû rabbekum innehu kane gaffara(gaffaran).
فَقُلْتُ ٱسْتَغْفِرُوا۟ رَبَّكُمْ إِنَّهُۥ كَانَ غَفَّارًا
"Dedim ki: 'Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır.'

Nûh 11 (Mealleri Karşılaştır): Yursilis semae aleykum midrara(midraren).
يُرْسِلِ ٱلسَّمَآءَ عَلَيْكُم مِّدْرَارًا
'(Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.'

Nûh 12 (Mealleri Karşılaştır): Ve yumdidkum biemvalin ve benîne ve yec'al lekum cennatin ve yec'al lekum enhara(enharen).
وَيُمْدِدْكُم بِأَمْوَٰلٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَل لَّكُمْ جَنَّٰتٍ وَيَجْعَل لَّكُمْ أَنْهَٰرًا
'Sizi mallarla, oğullarla desteklesin ve sizin için bahçeler var etsin, sizin için ırmaklar var etsin.'

Nûh 13 (Mealleri Karşılaştır): Ma lekum la tercûne lillahi vekara(vekaren).
مَّا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا
'Size ne oluyor da Allah için bir vakar (saygınlık, büyüklük) ummuyorsunuz?'

Nûh 14 (Mealleri Karşılaştır): Ve kad halakakum etvara(etvaren).
وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا
'Halbuki, O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır.'

Nûh 15 (Mealleri Karşılaştır): E lem terev keyfe halakallahu seb'a semavatin tıbaka(tıbakan).
أَلَمْ تَرَوْا۟ كَيْفَ خَلَقَ ٱللَّهُ سَبْعَ سَمَٰوَٰتٍ طِبَاقًا
'Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?'

Nûh 16 (Mealleri Karşılaştır): Ve cealel kamere fîhinne nûren ve cealeş şemse siraca(siracen).
وَجَعَلَ ٱلْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ ٱلشَّمْسَ سِرَاجًا
'Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?'

Nûh 17 (Mealleri Karşılaştır): Vallahu enbetekum minel ardı nebata(nebaten).
وَٱللَّهُ أَنۢبَتَكُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ نَبَاتًا
'Allah, sizi (babanız Âdem'i) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı.)'

Nûh 18 (Mealleri Karşılaştır): Summe yuîdukum fîha ve yuhricukum ihraca(ihracen).
ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجًا
'Sonra sizi yine oraya döndürecek ve kesinlikle sizi (yeniden) çıkaracaktır.'

Nûh 19 (Mealleri Karşılaştır): Vallahu ceale lekumul arda bisata(bisatan).
وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ ٱلْأَرْضَ بِسَاطًا
(19-20) 'Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz."

Nûh 20 (Mealleri Karşılaştır): Li teslukû minha subulen ficaca(ficacen).
لِّتَسْلُكُوا۟ مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجًا
(19-20) 'Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz."

Nûh 21 (Mealleri Karşılaştır): Kale nûhun rabbi innehum asavnî vettebeû men lem yezidhu maluhu ve veleduhû illa hasara(hasaran).
قَالَ نُوحٌ رَّبِّ إِنَّهُمْ عَصَوْنِى وَٱتَّبَعُوا۟ مَن لَّمْ يَزِدْهُ مَالُهُۥ وَوَلَدُهُۥٓ إِلَّا خَسَارًا
Nûh, dedi ki: "Rabbim! Gerçekten onlar bana karşı geldiler, malı ve çocuğu ancak kendi hüsranını artıran kimselere uydular."

Nûh 22 (Mealleri Karşılaştır): Ve mekerû mekren kubbara(kubbaren).
وَمَكَرُوا۟ مَكْرًا كُبَّارًا
"Bunlar da, çok büyük bir tuzak kurdular."

Nûh 23 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalû la tezerunne alihetekum ve la tezerrunne vedden ve la suvaan ve la yegûse ve yeûka ve nesra(nesren).
وَقَالُوا۟ لَا تَذَرُنَّ ءَالِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا
"Şöyle dediler: 'Sakın ilahlarınızı bırakmayın. Hele hele Vedd'i, Süva'ı, Yeğûs'u, Ye'ûk'u ve Nesr'i hiç bırakmayın."

Nûh 24 (Mealleri Karşılaştır): Ve kad edallû kesîra(kesîren), ve la tezidiz zalimîne illa dalala(dalalen).
وَقَدْ أَضَلُّوا۟ كَثِيرًا ۖ وَلَا تَزِدِ ٱلظَّٰلِمِينَ إِلَّا ضَلَٰلًا
"Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır."

Nûh 25 (Mealleri Karşılaştır): Mimma hatîatihim ugrikû fe udhılû naran fe lem yecıdû lehum min dûnillahi ensara(ensaren).
مِّمَّا خَطِيٓـَٰٔتِهِمْ أُغْرِقُوا۟ فَأُدْخِلُوا۟ نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا۟ لَهُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ أَنصَارًا
Hataları (küfür ve isyanları) yüzünden suda boğuldular ve cehenneme sokuldular da kendileri için Allah'tan başka yardımcılar bulamadılar.

Nûh 26 (Mealleri Karşılaştır): Ve kale nûhun rabbi la tezer alel ardı minel kafirîne deyyara(deyyaren).
وَقَالَ نُوحٌ رَّبِّ لَا تَذَرْ عَلَى ٱلْأَرْضِ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ دَيَّارًا
Nûh, şöyle dedi: "Ey Rabbim! Kafirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!"

Nûh 27 (Mealleri Karşılaştır): İnneke in tezerhum yudıllû ıbadeke ve la yelidû illa faciren keffara(keffare).
إِنَّكَ إِن تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا۟ عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوٓا۟ إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا
"Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlaksız ve kafir kimseler yetiştirirler."

Nûh 28 (Mealleri Karşılaştır): Rabbigfirlî ve li valideyye ve li men dehale beytiye mu'minen ve lil mu'minîne vel mu'minat(mu'minati) ve la tezidiz zalimîne illa tebara(tebaren).
رَّبِّ ٱغْفِرْ لِى وَلِوَٰلِدَىَّ وَلِمَن دَخَلَ بَيْتِىَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَٰتِ وَلَا تَزِدِ ٱلظَّٰلِمِينَ إِلَّا تَبَارًۢا
"Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helakini arttır."

Muhabir: Yazar Silinmiş